Görmezden gelen sadece Bahçeli
Rahmetli olmuş bir iş adamı tanıdım. Ne zaman başı sıkışıp güç durumda kalsa gülücük dağıtırdı. Görüntüye girdiği an mütebessim ifadeyle poz verirdi. Aslında içinin kan ağladığını bilirdim. Devlet Bahçeli'nin son hali onu hatırlatıyor. Yüzündeki gülüş yapmacık. "2019'da başkan adayı mısınız?" sorusuna dişlerini bile gösteren tavrıyla "çok ileri görüşlüsünüz" şeklinde cevap veriyor. İçine düştüğü durumu saklayabilme çabası bu. Yanındaki isimler de hiç değişmiyor. Meclis'te MHP'ye ayrılan yerlerdeki fireyi gördükçe, partisinin ne hale geldiği ortada. Mantığı belli; "giden gider, bir kısmını da ben yollarım, kalan sağlar bizimdir".
Bahçeli'nin "Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz" dizisinden kafasını kaldırıp ekrandaki tartışmaları seyrettiğini sanmıyorum. Belki faydam olur diye aktarmak istiyorum. Herkes MHP'deki erimenin dibe vurduğunda hemfikir. Bu konudaki son çalışmayı Doç. Dr. Ahmet Kasım Han açıkladı. Taha Akyol'un keşfi bu bilim adamının söyledikleri doğrulardan oluşmakta:
* MHP tabanının yüzde 70'i 16 Nisan'da Hayır oyu kullandı.
* Bugün seçim olsa, MHP'nin toplayacağı oy oranı yüzde 5. Kararsızları eklersek yüzde 6'yı bulmaları bile zor.
* Diğer partiler oy oranlarını aşağı-yukarı korumakta. Ak Parti yüzde 48, CHP aynı, HDP 10.5 bandında. Sıkıntıdaki tek parti MHP.
Bahçeli'ye sormak istiyorum; "Herkes mi uyduruyor?".
Doç. Dr. Ahmet Kasım Han'ın birkaç tespitine daha yer vermek istiyorum. "Denize dökeceğiz" ve "kontrollü darbe" çıkışları evetlerin sayısını artırdı. Demek oluyor ki, futbol sloganlarının -ölmeye ölmeye geldik vs.. gibi- siyaset sahnesinde yeri olmamalı. Şimdi de Kılıçdaroğlu'nun yeni vecizesi gündemde; "Kapının önüne koyarım". CHP Genel Başkanı'nın milletin sert söylemleri sevmediğine inanması gerekiyor.
Yağcılık zirve yapıyor
"Partili Cumhurbaşkanı" forumlarındaki bir başka tespitim zeytinyağı ihracatımızın 5.5 kat arttığının belgesi. Sıralama yaparsam en tepeye uzak ara Ali Saydam'ı oturturum. Erdoğan'ı şöyle tarif etti; "Cesur, vizyon sahibi, dinlemesini de biliyor". Sonra ekledi; "Atatürk'e tüm hayatı boyunca 11 suikast teşebbüsü önlendi. Oysa Erdoğan'a her hafta bu sayıda tuzak hazırlanmakta". Bu örneğe neden gerek gördüğünü çözebilmiş değilim. Bu yılın "Yağcılar'da İnecek Var Ödülü"nün en büyük favorisi kesinlikle Ali Saydam. Hedef büyütmesinin amacını tahmin ediyorum.
Sinirli katılımcı
CNNTÜRK'ün Ne Oluyor'unda izlediğim Prof. Dr. Fuat Keyman'daki asabi hale şaşırdım. Şirin Payzın'ı bile haşlayıp durdu. Israrlı MHP yorumu talebine çıldırdı. "Bana başka yerden sorun"lara başladı. Konuşmamakta direndi. Birlikte oturduğu diğer katılımcıların söyledikleri için "Hepsi laf salatası" diyebildi. Keyman, Deniz Baykal'ı çıkışında haklı bulan ender isimdi. Keyman'ın söylediği tek doğrusu "AKP-MHP anlaşması, liderler arasında oldu. Tabanda birlik oluşmadı".
Gerçeği görmek
SETA'nın Genel Müdürü Burhanettin Duran ağzı iyi laf edenlerden. Ankara'dan konuştu. CHP'deki gelişmeleri meydan okumalar olarak değerlendirdi. Sıra Ak Parti'deki Fetöcülere gelince, bir anda "tespih böceği" konumuna geçti. "Ak Parti'de üst seviyede Fetö bağlantısı tespit edilemedi" şeklinde konuştu. Sadece alt kademedeki kimi görevlilerin ilişkisinin kesildiğinden bahsetti. Duran'a tavsiyem, Hakan Aygün'ün kitabı "15/7 15 Temmuz Sırları"nı okuması. Hâlâ yalanlanmayan bu bölümü onun için buraya alıyorum:
"Giresun'da yaşanmış ve medyaya hiç yansımamış bir vaka, aslında her şeyi anlatıyor.
Giresun'da düzenlenen cemaat operasyonunda tanınmış iş adamı K.F. gözaltına alınır. Savcı iş adamına sorar; 'Pensilvanya'ya gidip, Gülen'i ziyaret etmişsin. Niye gittin?' İş adamının cevabı karşısında savcı dumura uğrar; 'Bana niye gittiğimi soracağınıza kiminle gittiğimi sorun! AKP'li 'Başbakan Yardımcı' Nurettin Canikli aldı beni götürdü. Hem de zorla!'
Savcı panikler, iş adamı serbest kalır".
Yorum ve karar başta sizlerin. Takdir ise Burhanettin Duran'ın...
***
ÖZEL NOT: "2 Yeniçağ kampanyasına" verilen desteğe teşekkür ediyorum. Bu konuda yollanan mesajlara ayrıca şükranlarımı sunuyorum. Muhammed A. Kibar'ın uyarılarını satış servisine ilettim. Yaşar Yeniçerioğlu, A. Sağlam, N. Öztürk ve Yaşar Usluer'in bu konudaki düşüncelerine aynen katılıyorum.
Bu arada İsmail Küçükkaya'ya da minnettarım. Benim ismimi sıkça geçirmesi bir yana Yeniçağ adını üstüne basa basa tekrarlaması moral unsuru oluyor.