Görkemli yıllar, trajik final
Son yazılarımdan birinde İstanbul’un en renkli belediye başkanı ve valilerinden Fahrettin Kerim Gökay’ı anlatmıştım.
Bugün yine tek parti döneminde yıllarca Ankara’da belediye başkanlığı ve valiliği bir arada sürdüren Nevzat Tandoğan’ı anlatmak istiyorum.
...
Döneminin astığı astık, kestiği kestik yöneticilerden biriydi.
Kıyafet Kanunu’na vatandaşların harfiyen uyması için özel bir çaba harcıyordu.
Kızılay’ın ana bulvarında erkeklerin takım elbiseli ve kravatlı, kadınların ise tayyörlü dolaşmasını zorunlu kılıyor, kıyafeti bu ölçülere uymayanları görevliler uyararak arka sokaklara yönlendiriyordu. Yine ulaşım ve nakliyede yaygın biçimde kullanılan at arabalarının ana bulvardan geçmesine izin verilmiyordu.
İlginç uygulamalarından biri de şuydu:
İçkiyi fazla kaçırıp yalpalamaya ve sağa sola sataşmaya başlayanları yakalatıp bir kamyona doldurtuyor ve kentin kilometrelerce uzağında bir yere bıraktırıyordu. Böylece sarhoşların yürüyerek kente dönerken ayıkacağını ve bir daha kendilerini kaybedecek şekilde içmeyeceklerini düşünüyordu.
Hırsızlık, gasp, darp, dolandırıcılık gibi suçlardan Emniyet’e götürülenlerden bazılarını makamına getirtip bazen azarlayan bazen öğüt veren de yine oydu.
Kendi kendine böylesine üst düzey yetkilerle donattığı görevini tam 18 yıl sürdürdü.
Bu görevin çok trajik bir şekilde sonuçlanacağını herhalde kimse tahmin edemezdi.
...
O’nu intihara götüren gelişmeler, dönemin ünlü doktoru Neşet Naci Arzan’ın Anafartalar Caddesi’ndeki muayenehanesinde 16 Ekim 1945 tarihinde tabancayla öldürülmesinden sonra yaşandı.
Cinayetin ardından zanlı olarak Reşit Mercan adında bir genç yakalandı.
Gazeteler, Emniyet’ten aldıkları bilgiye dayanarak Mercan’ın suçunu itiraf ettiğini yazdılar.
Genelkurmay Başkanı Kâzım Orbay’ın oğlu Haşmet Orbay ise ona tabanca temin ettiği için yargılanıyordu.
Dava sürecinde Mercan ve Orbay’ın çelişkili ifadeleri gerçek katilin Orbay olduğu, doktoru öldürdükten sonra cinayeti üstlenmesi için arkadaşı Mercan’ı çeşitli vaatlerle ikna ettiği kuşkusu büyümeye başladı.
Bu arada Nevzat Tandoğan’ın da cinayetin ardından Reşit Mercan’ı makamına getirttiği ve onu cinayeti kabul etmesi için zorladığı da öne sürülüyordu.
...
Ağır Ceza Mahkemesi yargılama sonunda kararını verdi:
Reşit Mercan cinayetin faili olduğu gerekçesiyle 20 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Haşmet Orbay ise Mercan’a silah temin etmekten 1 yıl hapis cezası aldı.
...
Mahkemenin kararı Yargıtay’ca bozuldu.
Yargıtay ayrıca bu kez davanın Ankara Ağır Ceza Mahkemesi’nde değil, Bolu Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmesini kararlaştırdı.
...
Bolu Ağır Ceza Mahkemesi tanık olarak Nevzat Tandoğan’ı da dinlemek istedi.
Tandoğan, ifadesini Bolu’ya giderek değil Ankara’da yetkilendirilen bir mahkemede verdi.
Onlarca basın mensubu ifade sürecini büyük bir ilgiyle izledi.
Mahkeme Başkanı bu ilgiden memnun Tandoğan’a ardı ardına, “Adın ne”, “Ne iş yaparsın”, “Reşit Mercan’a cinayeti kabul etmesi için baskı yaptığın söyleniyor, doğrusunu anlat bakalım” şeklinde sorular yöneltti.
Hâkimin üslubu çok tepeden bakan, aşağılayan, inciten bir üsluptu.
Tandoğan, gerek bir cinayet davasında tanık olmasına, gerekse hâkimin aşağılayan üslubuna çok üzüldü. Sorulara verdiği yanıtlar kısılan sesi yüzünden güçlükle anlaşıldı.
...
Eve dönünce Adalet Bakanı Mümtaz Ökmen’i telefonla arayıp mahkemede olanları anlattı, büyük üzüntü içinde olduğunu söyledi.
Tandoğan, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün sevdiği bir isimdi, Ankara siyasetinde önemli ağırlığı vardı. Bunu bilen Bakan Ökmen olanlara üzülmemesini söyledi.
Ancak Bakan’ın sözleri Tandoğan’ı teselli etmeye yetmedi.
Telefonu kapatır kapatmaz, karısına, “Ben şerefiyle oynanacak adam mıyım” diye sordu ve yerinden kalkıp odasına gitti.
Çok geçmeden bir silah sesi duyuldu.
Karısı koşup odaya girdiğinde Tandoğan elinde silah kanlar içinde yerde yatıyordu.
Mermi kafasına saplanmıştı.
Hastaneye kaldırıldı ama kurtarılamadı.
Takvimler 9 Temmuz 1946’yı gösteriyordu.
...
Uzatmayalım, davanın en son aşamasında Haşmet Orbay cinayetten 18 yıl, Reşit Mercan ise ona yardım etmekten 9 yıla mahkûm oldu.
Bu kararda Reşit Mercan’ın ifade değişikliğinin önemli rolü oldu.
Mercan, yeni ifadesinde özetle şunları söyledi:
“Cinayeti ben değil Haşmet Orbay işledi.
Cinayeti işledikten sonra bana geldi, suçu üzerime almamı, hasta raporu çıkarılarak çok küçük bir cezayla kurtarılacağımı, konuyu belediye başkanı ve vali Nevzat Tandoğan’ın da bildiğini, onun da benimle konuşacağını söyledi.
Sevdiğim bir arkadaşım olduğu için dediğini kabul ettim, Anafartalar Karakolu’na giderek cinayeti üstlendim.
Karakoldan beni Tandoğan’ın makamına götürdüler.
Tandoğan tok ve sert bir sesle bağırdı:
‘Doktoru sen öldürdün. Hepsi bu kadar. Haşmet’in ailevi durumunu nazarı itibara alarak isminin bir cinayete karıştırılmaması lazımdır. Sana hasta raporu alınacak ve pek kısa bir zamanda kurtulacaksın. Katil sensin, iyice anlayabiliyor musun? ‘Eğer kabul etmezsen biz başka türlü de hareket etmesini biliriz.’
İşte o anda nasıl bir tuzağa düştüğümü anlamış bulunuyordum.”
...
Acaba, Ankara Belediye Başkanı ve Valisi Nevzat Tandoğan, mahkemede gördüğü sert tutum nedeniyle mi yoksa Reşit Mercan’ın ifadesini değiştirip her şeyi açıkça anlatıp kendisini çok zor durumda bırakacağını düşündüğü için mi intihar etti?
Yoksa her iki neden birden mi onu intihara sürükledi?
...
Bu arada davaya ilişkin ilginç bir notu da aktarmakta yarar var:
Dava sürerken ünlü polisiye roman yazarı Agatha Christie İstanbul’a gelmişti.
Kendisine cinayet olayı ve dava süreci uzun uzun anlatıldı.
Ünlü yazar şu değerlendirmeyi yaptı:
“İşte gerçek ve canlı... Tam bir polis romanı...”