Yerel kozmik mahallemizde Dünya dışı hayatın var olup olmadığını araştırmak için gezegenimizden biraz daha büyük olan kayalık gezegenler en doğru hedefler arasındadır. Bunlardan çokça bulunur. Buna karşın, gereken şey yalnızca Dünya ile benzeşen bir boyut değildir.
GEZEGENİN BULUNDUĞU YER ÇOK ÖNEMLİ
Gezegenimiz, şu anki atmosferine sahip olmasaydı, bizi donmaktan koruyacak kadar sıcak ama tüm okyanuslarımızı kaynatmayacak veya buharlaştırmayacak düzeyde ılımlı bir ısıyı barındıran, yaşama elverişli bir yer olamazdı.
Güneş’le aramızdaki mesafe, yani Goldilocks (yaşama elverişli bölge), gezegenimizin kusursuz atmosferinin oluşmasında hayati bir rol oynuyor; bu bölgede Güneş’e ne çok yakın ne de çok uzakta bulunuyoruz.
Diğer yandan, galakside bizimkine benzeyen gezegenler bulmak zorlu bir görev. Gökbilimciler, ışık yıllarıyla ölçülen mesafelerde bulunan bir atmosferin neye benzediğini anlamakta güçlük çekiyorlar. Yine de bilim insanları bu sert cevizi kırmaya çabalıyorlar. En son girişimlerden biri, LHS 3844b adı verilen, her 11 günde bir pek de parlak olmayan ev sahibi yıldızın çevresinde yörüngesini tamamlayan ve Dünya’nın büyüklüğünün 1.3 katına sahip olan kayalık bir gezegeni içeriyor.
Gökbilimciler, Spitzer Uzay Teleskobu’yla 100 saat boyunca onu gözlemlediler; fakat büyük olasılıkla yaşama elverişli olmak bir yana, gezegenin herhangi bir atmosfere bile sahip olmadığını tespit ettiler. Gezegen, daha ziyade, yalnızca yıldızının yörüngesinde dönen çok sıcak ve çıplak kayalardan ibaretti. Harvard-Smithsonian Astrofizik Merkezi’nden Laura Kreidberg öncülüğündeki gökbilimciler, elde ettikleri bulguları 19 Ağustos günü Nature dergisinde yayınladı.
TAMAMEN ÇIPLAK BİR KAYA
Araştırmacılar, inceledikleri gezegen hakkında çok sayıda farklı ihtimali gözden geçirdiler. Spitzer aracılığıyla topladıkları verileri farklı gezegen ve atmosfer kombinasyonlarını içeren modellerle karşılaştırarak, hangi ihtimallerin söz konusu olup olmadığını anlayabildiler. Maalesef Dünya’nın bir ikizini arayanlar açısından, LHS 3844b çevresinde herhangi bir şekilde bir atmosfer bulunması mümkün görünmüyordu.
Araştırmacılar, oksijen ve karbondioksit karışımından oluşan atmosferleri ve dahası Dünya’nınkine benzeyen azot içerikli atmosferleri kontrol ettiler. Hiçbiri eldeki verilerle örtüşmüyordu. Atmosfer modellerini, son derece ince ve çoğunlukla karbondioksitten oluşan Mars benzeri bir yapıya dek indirgediler.
Işığı ne oranda yansıttığı göz önünde bulundurulduğunda, en uyumlu görünen olasılık, Merkür ya da Ay gibi bazalt benzeri bir maddeden oluşan çıplak bir kaya olmasıydı. Gezegenin oluştuğu şey, ışığı emmek konusunda yansıtmaktan daha iyiydi.
Gökbilimciler, gezegenin (Mars veya Merkür’deki gibi) en azından ince bir atmosfere sahip olma olasılığını da araştırdılar; zira eldeki veriler ışığında bu ihtimal göz ardı edilemezdi. Ne yazık ki bu bile olası görünmüyordu.
YILDIZINA ÇOK YAKIN
Yaptıkları modelleme, yıldızın yeterince enerji ürettiğini ve kısa zaman ölçeklerinde ince bir atmosferi aşındıracak oranda gezegene yakın olduğunu ortaya koyuyor.
Geriye, araştırmacıların bulması muhtemel tek ihtimal olarak gezegenin (bir şekilde) sürekli olarak atmosferini yenilemesinin mümkün olup olmadığı kalıyordu; ne var ki bu olasılık da pek de mümkün görünmüyordu ve eldeki verilerle uyuşması için hâlâ zayıf bile olsa bir atmosferin var olması gerekiyordu.
Netice itibariyle, eğer bilim insanları Dünya’nın gerçek bir ikizini ve onunla beraber evrende herhangi bir tür yaşam olasılığı bulmak istiyorlarsa, bulduklarından daha ılıman bir gezegene ihtiyaçları var.
Bununla birlikte, TESS gibi araştırma görevlerinin araştırma listesine daha fazla gezegen eklemesi ve James Webb gibi teleskopların bu gök cisimlerinin sırlarını ortaya çıkarmak üzere çevrimiçi ortamda ulaşılabilir olması nedeniyle, bilim insanlarının üzerinde çalışacak daha fazla hedefle ilgilenmesi gerekiyor.