Bütün duygu ve düşüncelerin beyinde gerçekleşmesi bir yana bu duygu veya düşüncelerin bedenimize olan etkisi, bedenimizde hissetmemiz; hatta “Göğsüme bir öküz oturdu” ifadesini kullanmamıza neden oluyor ve bu durum bir anlık kafa karışıklığına neden oluyor. Her düşünce beyinde gerçekleşiyorsa vücudumuza nasıl etkisi olabiliyor?
Aslında insanoğlu var olduğu ilk günden bu yana kendisini sürekli dış tehditlerden korumak için evrim üzerine evrim gerçekleştirir. Bunun nedeni de oldukça basit: Hayatta kalma iç güdüsü…
Ama bugüne baktığımızda yaşadığımız kaygıların ekseriyetle çoğunluğu elle tutulur olmayan soyut kavramlardır. Fakat beynimiz bu düşünceleri de tıpkı ilk çağlarda atalarımızın bir aslandan kaçması gibi algılar, bu iki ayrımı yapamaz.
Bu durumda şuna yol açıyor. Geçmişte aslandan kaçmak ile bugün işsiz kalma tehlikesi beynimiz için eşit korkulardır.
Beyin, kendisine doğru yaklaşan bir tehlikeyi algıladığı zaman ise bizlere hemen harekete geçmemiz için sinyaller göndermektedir. Bir tehdidin yaklaştığını sezen beyin bu durumu hemen amigdalaya iletir. Bu da korkuyu daha manalı bir hale getirir.
İşsiz kalmanız sonucu ödeyemez duruma düştüğünüz borç tehlikesi ile atalarımızın vahşi hayvan tarafından yem olma tehlikesi bu durumu anlamaya biraz daha yardımcı olabilmektedir.
Yani sonuç olarak: Evet bu duygu ve düşüncelerin hepsi her ne kadar beyinde gerçekleşse de beyin vücuda harekete geçmesi, kaçması, korunması, saklanması veya saldırması için sinyaller gönderir. Beynimiz bir stres ya da kaygıyı tehdit olarak algılanıyor.