Göçük altında kalanlar
Göçük, felaketlerin en dramatik türlerinden biridir. En belirgin özelliği doğal sebeplerle değil, insani bir ’kurgu’sonucu gerçekleşmesidir. Geleceğini hissedebilirsiniz ancak ne zaman yıkılacağını kestirmek zordur. Kimi çaresizce yakalanır, alternatif bir çıkış yolu yoktur. Kimi de kendini yerin altına götüren dehlize bilerek, isteyerek, pervasızca girer.
Derinlerde bir patlama ile yahut yavaş yavaş dökülen toprağın bir anda göçmesiyle de olabilir, başkasının dikkatsizliğinin veya ihmalinin ceremesini çekmek yahut kendi tuzağına düşmek şeklinde de... İnsanoğlu, kabahatleri, dikkatsizlikleri sonucu istemeyerek de olsa çoğu kez mezarını kendisi kazar.
Kimi fakirlikten, ızdırap yüzünden girmiştir, derdini kime açacağını, şikayetini kime ve nasıl ileteceğini bile bilemez. Kimi de keyifle, nefsinin esiri olarak yakalanmıştır, sorguyla yüzleşmek istemediği, hesaba çekilirse ne cevap vereceğini bilemediğinden suç duyurusunda dahi bulunamaz.
Aslında göçük altında kalan sadece kişilerin cesetleri yahut siyasi hırsları değildir. Topyekün insanlık acz içerisinde bırakılmış, üstüne kaldıramayacağı bir enkaz yığılmıştır. Derinlere açılan menfezlerin kontrol edilmemesi, içine sızan zehirli gazın dışarı atılmaması, istinad direklerinin sağlam dikilmemesi, drenaj işlemlerinin tamamlanmaması, güvenlik duvarlarının açık bırakılması, karanlık bir yola fenersiz girilmesi vs. bir sistem sorunudur. Sistemin hatası, eksikliği, denetimsizliği komple bir anlayış sorunudur ve yarın buna başka kurbanlar verileceğini kestirmek de zor değil.
“Derinlerde gezenlerin alışık olması gerekir” deyip geçiştiremezsiniz. Namusu için, helal kazanç için alın teri dökenlerin yüzü kara değildir ilerlediği yolda. Ancak yetkisi olup da vurdumduymaz davrananların, kulaklarının üzerine yatanların, tedbir almayanların yüzü kapkaradır. Üstelik kara toprak, altında kalan günahsızları rahatlıkla kabul eder de gerçek suçluların cesetleri kolayca toprağa dönüşüp, temizlenmez...
Haklı mısınız, mağdur musunuz? İnanıyorsanız pes etmeyin! Bedeniniz, konumunuz enkazda ezilebilir ama kişiliğiniz sonsuza kadar yücelecektir. Savunma mekanizmaları, amalar, imalar, dolaylı açıklamalar, oradan buradan alınan raporlar suçu ortadan kaldırmaz, çıkar açıkça toplumun gözünün içine bakarak “ben suçsuzum dersiniz” , iş biter. Böylece hem kendiniz hem de umutları toprak altında kalanlar rahat bir nefes alır.
Yıkılan dünyanın altında insanlık kalmıştır. Gençlerin ümitleri, beklentileri, gelecek tasavvurları vardır. Bunları bir çırpıda tüketmeye kimsenin hakkı yoktur. Bu karşı konulmaz bir deprem değildir ki, ’kader’deyip teselli olalım. Kaldı ki, depremlere dahi meydan okuyabilen teknolojiler, bilimsel yenilikler var... İçerdeki çaresiz kalabilir fakat dışarıdakiler için çözümsüzlük kader değildir. Bir komplo rüzgarı her şeyi süpürüp götürmemelidir. Gayretler, çabalar, emekler bir zehirli gaz sıkıştırmasıyla yanıp yıkılmamalıdır.
Birkaç adımlık çetin mesafeyi beceriksizliğiniz sebebiyle aşamıyorsanız, hiç değilse temiz hava götüremiyor, umutları taze tutamıyorsanız bilin ki, bir gün sizin de aynı acı akıbete yakalanmanız an meselesidir.
İnsanlık göçüklerden tahliye edileceği günü bekliyor.