Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Armağan KULOĞLU
Armağan KULOĞLU

Gidişat tek kutuplu mu, çok kutuplu mu?

Soğuk Savaş sonrası Varşova Paktı’nın çökmesi, Sovyetler Birliği’nin de dağılmasıyla dünya, ABD’nin hâkim olduğu tek kutuplu bir sisteme dönüşmüştür. Oluşan kaos ortamında ABD, stratejisi gereği, bu sistemin oturması ve güçlenmesini sağlayacak bir tutum izlemiştir.

ABD, NATO ve ŞİÖ’nun durumu

Bu ortamdan en fazla etkilenen ülkenin Rusya olması, Çin’i endişelendirmiş ve bir denge unsuru olarak rekabet içinde olduğu Rusya’yla yakınlaştırmıştır. Bu yakınlık 1996’da Şangay’da “Rus-Çin stratejik ortaklığı”yla gelişmiş, takiben, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacakistan’ın katılımıyla Şangay Beşlisi Örgütü kurulmuştur (ŞİO). Daha sonra sırasıyla, Özbekistan, Hindistan, Pakistan ve İran’ın katılımıyla üye sayısı dokuza çıkmıştır. S.Arabistan’ın da, gelecek toplantıda tam üye olması beklenmektedir.

ABD hegemonyasının önünde Çin ve Rusya’nın bu gayretleri sürerken, ABD kontrol alanını genişletme düşüncesiyle, özellikle Sovyetlerin dağılmasıyla boşlukta kalan ülkeleri içine alacak şekilde NATO’nun “açık kapı politikası” kapsamında genişlemesini ön planda tutmuştur. Soğuk Savaş dönemini 16 ülkeyle tamamlayan NATO, 30 yıl içinde üye sayısını 30’a çıkarmıştır.

NATO bir savunma paktı olarak güvenliği ön planda tutarken ŞİÖ, bölgesel alanda güvenlik ve istikrarı da içine alan asayiş, kültür ve sosyal çalışmalar gibi birçok konuda faaliyet gösteren bir işbirliği örgütü durumundadır. Bu nedenle NATO’nun karşısında ŞİÖ var denemez.

ABD’nin stratejisi ve etkileri

ABD’nin stratejisi, NATO’yu kullanarak Rusya’yı sıkıştırarak etkisizleştirmek, Çin’i de çevreleyerek kontrol altına almaktır. Bu nedenle Asya-Pasifik bölgesine ağırlık vermektedir. Bu planı NATO’nun da stratejisi haline getirmeyi sağlamış, Rusya’yı tehdit, Çin’i ise rekabet edilecek rakip olarak kayıtlara sokmuştur. Hatta Çin’in şimdilik ekonomik alanda, daha sonra da her alanda tehdit olacağını sıklıkla gündeme getirmektedir.

Rusya’nın sıkıştırılmasını, NATO’nun doğuya doğru ve Karadeniz havzasını kontrol eden ülkeleri de içine alacak şekilde genişletmekle sağlamayı öngörmektedir.

Çin’in çevrelenmesini ise, Asya güneyinde Hindistan’dan başlayan, Güney Çin Denizi, Hint-Pasifik Bölgesi, Avustralya ve çevresi, Endonezya, Filipinler, Tayvan, Japonya, Güney Kore’yle kuşatıp kontrol ederek sağlamayı planlamıştır. Bu amaçla, bu ülkelerle, NATO’yla da koordine edebilen İttifaklar veya ortaklıklar kurmuş ve kurmaya devam etmektedir.

Fakat Hindistan, ABD’ye fazla yanaşmayarak, çevreleme stratejisi içinde yer almayacağı mesajını vermiş, Pasifik batısındaki birlikteliklerin bir kısmı da ittifak değil, ortaklık anlayışında olduklarını göstermiştir.

ABD’nin bu politikalarının temel amacı, Soğuk Savaş sonrası bir süre sürdürebildiği, kendi hâkimiyetinde tek kutuplu dünya düzenini yeniden elde etmektir. Ancak gelişmeler, bunun gerçekleşmesinin pek mümkün olamayacağını işaret etmektedir.

Çok kutuplu düzenin

devam edeceğinin belirtileri

NATO’nun açık kapı politikasıyla doğuya doğru, arada tampon ülke kalmayacak şekilde genişlemesi, Rusya’yı gittikçe sıkıştırmıştır. Ukrayna’nın da NATO’ya girmesi teşebbüsü, tehdidin artık içine kadar girdiği düşüncesiyle bardağı taşıran son damla olmuş, sonuçta Rusya, Ukrayna’ya saldırmıştır.

Aslında ABD, bir şekilde, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasının ortamını hazırlamıştır. Müttefik ülkelerin ve NATO’nun, fiili mücadeleye girmeden, Ukrayna’yı desteklemesini sağlamış, yaptırımlar da uygulatıp savaşı uzatarak, vekaleten Ukrayna’yla Rusya’yı yıpratıp etkisizleştirmeyi hedeflemiştir.

Savaş gittikçe uzamakta, bu şekilde sonuç alınamayacağı anlaşılmaktadır. Neticenin ancak NATO’nun fiilen savaşa girmesiyle alınabileceği, bunun da Ukrayna’nın savaş halindeyken ittifaka dâhil edilmesi veya Rusya’nın bir NATO ülkesine saldırmasıyla mümkün olabileceği ön görülmektedir. Ancak böyle bir durumun, Rusya’nın da ima ettiği, nükleer bir dünya savaşına sebep olacağı açık ve nettir.

Rusya’dan sonra sıranın kendisine geleceği düşüncesi Çin’i harekete geçirmiş, Rusya’yla yakınlaşmış, iki ülke ortak bildiriyle iş birliği ve dayanışma mesajı vermiştir. Çin. Batı’yı, onların desteklediği Tayvan ve Honkong’la tehdit etmektedir.

ABD’nin Gürcistan’ın da NATO üyeliğini yeniden gündeme getirmesini Rusya, geçmişte bağımsızlığını tanıdığı Güney Osetya ve Abhasya’yı ilhak edebileceği tehdidiyle uyarmıştır.

Rusya ve Çin’in, Afrika’ya olan ilgisi ve etkisi gittikçe artmaktadır. BRICS teşkilatı buna vesile olabilir. Bu durum Batı’nın dikkatini bölmektedir.

Bu emareler, dünyanın yakın bir gelecekte tek kutuplu olamayacağını, çok kutupluluğa doğru evrilmesinin daha da güçleneceğini göstermektedir. Böyle bir durumun da, Türkiye’nin dış politikada manevra alanı bulmasına imkân yaratacağı düşüncesiyle çıkarına olduğu değerlendirilmektedir.

Yazarın Diğer Yazıları