Gereğini yapmayan halkın şikayete hakkı olamaz!

Gereğini yapmayan halkın şikayete hakkı olamaz!

Recep Muhlis Gür yazdı: Gereğini yapmayan halkın şikayete hakkı olamaz!

Aksakallı, 75’li yaşlarda eski Bağ-Kur emeklisi bir ihtiyardı. Evindeki kıyafetlerinden seçip üstünü başını temizce giyindi. Hava soğuktu, kuşağını da güzelce beline sardı. Hastaneye gidecekti, midesinden şikâyetleri vardı. 20 seneden fazladır kullandığı eskimiş cüzdanını yokladı. 260 lira kadar para çıktı. Hanımına seslendi:

- Hatun! Yol hali, bu para yetmeyebilir, belki bir şeyler de yerim. Sen de olandan biraz ver, dedi. O da, kendine ayırdıktan sonra 100 lira daha verdi.

360 lira parayı yine sağı solu yıpranmış cüzdanına özenle yerleştirdi… Sıkıca, ceketinin iç cebine soktu. Derken yola revan oldu.

360 lira hâlâ gözünde büyük paraydı.

Hastaneye varınca randevu sırasına girdi. Sırası gelince veznedar; 417 lira 75 kuruş, isteyince;

Önce kan beynine doğru hücum etti ve kızardı, sonra kararmaya başlarken,

- Bu ne parası? dedi. Veznedar, “Döner sermaye” deyince eli ayağı titremeye başladı. Zavallı ihtiyar, sermayenin ne duranını biliyordu ne de dönenini…

Zangır zangır titriyordu. Arkasında bekleyenler vardı, sıradan çıktı.

Hastane bahçesine çıkınca, ağlamaklı oldu. Kırgın ve kızgın bir edayla başladı bağırmaya;

- Hani hastaneler, bedava olacaktı!?

Ben emekli değil miyim!? Bu, ne parası!?

Param yetmedi işte!

Biz sana yıllardır, bunun için mi oy verdik? Allah…………

Hastane bahçesinde bulunan insanlar zavallı adamcağıza şaşkın şaşkın bakıyorlardı.

***

Kıymetli dostlar, bu hayali bir olay değil, geçtiğimiz günlerde bir hasta ziyareti için gittiğim, Ankara Cebeci hastanesinde yaşandı.

Yazık değil mi, bu insanlara? Devletin hastanesinde yapılan bu zulüm değil de, nedir Allah aşkına?

İşte vatandaşın durumu bu. Tabii ki bu, binlerce böyle olaydan sadece bir tanesi…

Yıllık fiyat arışı yüzde 44,38… Memura-emekliye yüzde 11,54…

Bu nasıl hesap?..

Bilindiği gibi yeni yıla girilince Türkiye İstatistik Kurumu yıllık fiyat artışlarını ilan eder, Hükümet de memuruna, emeklisine buna göre artış yapar, ayrıca konut ve işyeri kiraları da buna göre yenilenir.

Fakat ne hikmetse son yıllarda sabit gelirlilerin maaş artışları daima TÜİK artışının gerisinde kalmaktadır.

Bu sene daha bir acayip durum oldu.

TÜİK, yıllık fiyat artışını yüzde 44,38 olarak,

On iki aylık ortalamaları da yüzde 58,51 olarak açıklıyor.

Hükümet ise memur ve emeklisine yüzde 11,54 artış yapıyor. Temmuz’da da bu kadar yapsa toplamı 23,08 oluyor.

Hesap basit; 44,38’den 23,08’i çıkarırsak aradaki 21,3 fark kadar kazık yiyoruz.

Böylece biz çocuklarımın kirada oturduğu eve, aralık ayı başında, TÜİK’in açıkladığı yıllık kira artışı üzerinden yüzde 58,51 oranında artış yaptık. (Zira kira artış oranı 12 aylık artış ortalaması esas alınarak hesaplanıyor.)

Ne oldu şimdi? Bizim cebimize yüzde 24 girdi, cebimizden kiraya yüzde 58 çıktı. Tabii, alacağımız 24’ün yarısı da altı ay sonra elimize geçecek.

Kıymetli dostlar, bu nasıl iş Allah aşkına? Basını yayını takip ediyorum. Bu, kira-maaş farkından bahseden de yok.

Diğer taraftan Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) denilen bağımsız kuruluş, yıllık fiyat artışını yüzde 81,01 olarak açıklıyor.

Vergi, harç ve cezalara yeni yılda yüzde 43,93 zam yapılıyor,

Sabit gelirliye yüzde 24 ver, yüzde 44’lük vergi ile geri al.

Piyasaya bakıyorsun; pazarda dahi, bir tutam maydanoz yahut tere, 15 lira, en düşük kafelerde bir bardak çay 25, simit 15 lira ve yüz gram ekmek arası et döner 340 TL olmuş, bu nasıl orantısız artış diye düşünüyorsun.

Ekonomiyi bilen Merkez Bankası ve diğer büyüklerimiz de on iki ay sonrası için enflasyon tahmini yapmışlar, o da sözüm ona yüzde 27,1 çıkmış.

Ne oldu şimdi? Bize yapılan yüzde 24 artış kendi tahminlerinden bile düşük kalmış.

Peki, kendi tahminleri doğru çıkacak mı? Ekonomiyle birazcık ilgilenenler dahi bilirler ki, artışlar şimdiye kadar hep tahminlerinin üzerinde olmuştur.

Yani burada müthiş bir ekonomik düzensizlik var ve zararı sabit gelirliler çekiyor. Yani kaç türlü aldatılıyoruz.

Zira ticaret erbabı kendi ürününe daha ocak ayı gelmeden artışını yapıyor, mesela simitçisi, çaycısı bile hemen 10 liradan 15 liraya çıkıyor; çalışan memurlardan bir zamanlar Özal’ın dediği gibi “işini bilenler”(!) günaha girerek adaleti sağlıyor; geriye dürüst memurlar, işçiler ve kahveye dahi gidemeyip parkta oturan zavallı emekliler kalıyor… Yazık ki, ne yazık!

Kıymetli dostlar, doların aniden fırlayıp ekonominin allak bullak olduğu Mart 2018’den beri Başkan Erdoğan’ın, o, güven telkin eden kalın sesiyle, “Vatandaşımızı enflasyona ezdirmeyeceğiz. Müsterih olsunlar” mealindeki sözleri kulaklarımda çınlıyor.

Bu söz onlarca defa söyleniyor ve biz 7 seneden beri ezilmeye devam ediyoruz.

Eğer bir yerde sıkıntı varsa, yönetenler sorumlu değildir de kimdir?

Bakınız size bir hatırlatma yapacağım. Dikkat ederseniz birkaç haftadır bir vergi toplama ve yeni vergi koyma tantanasıdır gidiyor. Yani sözüm ona Hükümet verginin üzerinde duruyor. Bu çok güzel bir şey değil mi? Vergi toplanacak ve Devlet de bunu memuruna vs. harcayacak.

Peki, yıllardan beri neredeydiniz? Dostlar size haber veriyorum; yıllardan beri işadamları, şirketler, doktorlar, avukatlar vd. ne kadar ticaret erbabı varsa vergi kaçırıyordu ve bu duruma bakan, ilgilenen yoktu.

Bunun böyle olduğunun siz de farkındasınızdır. “Fiş istersen şu kadar, istemezsen şu kadar” denilerek bizi de vergi kaçağına ortak etmiyorlar mı? Her konuda olduğu gibi bu konuda da çürümüşlük hat safhaya çıktı. Hâlâ da öyle ya… 22 seneden sonra vergi memurları baskınlar düzenlemeye başladı. Fatura verme zorunluluğu getirildi vs.

Yukarıda anlattıklarımda yanlış var mı, yalan var mı?

Hani şöyle düşünüyorum da;

Ecevit Hükümetinin 2001’deki krizinde dolar bir günde iki kat arttı ve ekonomik dalgalanma oldu. Diğer bazı sebeplerle birlikte vatandaş sıkıntı çekince Ecevit’in partisinden topluca desteğini çekti. Yüzde 21 olan DSP’nin oyu ilk seçimde yüzde 1,5’lara kadar indi. Böylece halk DSP’yi gönderdi.

Şimdi neden böyle olmuyor?

Eğer mesele demokrasiyse topluca, yapamayanı gönder, yapacağını tahmin ettiğini getir. Eğer mesele fikirse, davaysa bütün seçimlere 20’den fazla parti katılıyor, kendine yakın hissettiğin birine oy ver.

Kıymetli dostlar, bakınız başta anlattığım ihtiyarın halini düşünün, yetimi, kimsesizi düşünün; burada halka apaçık bir zulüm yapılıyor ve siz bu zulme destek oluyorsunuz. Bunun iki cihanda da vebali vardır. En başta ben şahsen, yetimlerle birlikte yakalara yapışacağım, haberiniz olsun.