Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Sadi SOMUNCUOĞLU
Sadi SOMUNCUOĞLU

Gerçek gündem hasreti!

Türkiye gündeminde neler var denirse, bunun cevabını vermek oldukça zor. Zorluğun; tarihe mal olmuş meseleler ile suni konuların öne çıkarılmasından, temel kuruluş değerlerimizin tartışmaya açılmasından, sınır tanımayan vurgun, soygun rüşvet ve kayırmanın yol açtığı ahlaki çöküntüden, hukuk devleti ve çok partili demokratik rejimin göstermelik hale gelmesinden, bin yıllık egemenliğin sahibi ve bir bütün olan Türk Milletini etnik parçalara ayrıştırılmasından, 2002'de yok edilen bölücü terör örgütü PKK'nın, 13 yıl süren müzakereler sonucunda hortlayıp can alacak ve içeriden dışarıdan kuşatacak duruma gelmesinden, millî ve üniter devlet yapımızı çok ortaklı (Irak'ta olduğu, Suriye'de tasarlandığı gibi) rejime dönüştürme çalışmaları ile başta TSK olmak üzere savunma mekanizmalarımızın ve tecrübeli kadroların tasfiyesi ile devlet kurumlarımızın zafiyete düşmesinden, 2023'te "bambaşka bir devlet inşası" için tek adam sürecine geçilmesi ile "Rabia" saplantısından; Türk varlığının sorgulanmasından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

Bu gündemde, dış mihrakların rolü büyüktür. Özellikle Haçlıların. Günümüzdeki adı ile Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)'nin iç dinamikleri çatıştırma, kargaşa ve silahlı çatışma çıkarıp ülkeleri parçalama stratejisi çok önemlidir. Meselâ: PKK-KCK-PYD-YPG gibi bölücü terör örgütlerinin nasıl kurulduğunu, nasıl silahlandırılıp eğitildiğini, yönetildiğini ve alenen desteklendiğini, nihayet ülkemize ne kadar ağır zararlar verdiğini hatırlamak yeterlidir. Irak'ta sınırımıza 20-30 kilometredeki Zap, Hakurk, Avaşin, Basyan, Gara ve Sincar (Şengal) ile Kandil gibi PKK yuvalarına; Suriye'de Kamışlı bölgesine, "gittik-gidiyoruz", "yok ettik ediyoruz" diyoruz ama, bir türlü mümkün olmuyor. Çünkü ABD ve yandaşı sömürgeciler orada. Ancak, havadan, bombalıyoruz. Terörizmin kökü kurutulamadığı için saldırılar sürüyor, askerlerimiz ve vatandaşlarımız şehit oluyor.

Bu ve benzeri başlıklar altında toplanabilecek tespitlerin sosyal bünyemizde açtığı yaralar ve bunalımlar herkesin malumudur. Tarihimizde bir benzeri görülmeyen intiharların artması, aile ocaklarının sönmesi, aile içi cinayetleri sokaklara taşması, hapishanelerin dolup boşalması, misyonerlik, ateizm ve deizm gibi din dışı eğilimlerin kitleleşmesi, vatandaşın, özel sektörün ve kamunun borç batağında çırpınması, tarım ve hayvancılık yapanların bittik-tükendik şeklindeki feryatlar, mahkemelerin iflas ve icra dosyalarının altından ezilmeleri, sıkıntıların devam edeceğini gösteriyor.

Türk kimliğine düşmanlık

2002'de iktidarın değişmesiyle beraber bir grup yetkili "Türk" kavramından kaçınmaya, adını telaffuz etmemeye başladı. Türk demenin "ırkçılık" olduğu propaganda edildi. Buna karşılık Türk Milletinin ayrılmaz unsurlarından olan sosyal grupların adları vurgulanarak, sabah-akşam durmadan zikredildi. Böylece tarihin en eski milletlerinden biri ve üç kıtada bir çok devlet kuran Türk Milleti gerçeği inkâr edilerek, ülkedeki etnik topluluklardan biri gibi gösterilmeye çalışıldı. Zihinlerinde inşa ettikleri "yeni çok ortaklı devlet" için böyle saptırmalara ihtiyaç vardı. İktidar olmadan önce de, "Türkiye sadece Türklerin değildir. Burada yaşayan 27 etnik grubun" diyorlardı. Yani, ucube bir anlayışla devlete her etnik topluluğun ortak edilmesi gerekir deniyordu. Bu ise, PKK ile devletten ve milletten gizli yürütülen müzakerelerin amacıydı. 2009'da, Türk adının anayasadan çıkarılacağı açıklandı. 2002'den itibaren yüzlerce kanun maddeleri değiştirilirken "Türk" adı çıkarıldı, yeni kanun yapılırken maddelerde "Türk" adına yer verilmedi. Kamuya alınan memurlar için de aynı uygulama yapıldı. Şehir meydanlarına, dağlara taşlara yazılan, Büyük Atatürk'ün birleştirici "Ne mutlu Türk'üm diyene" özdeyişi, kameralar önünde silindi, indirildi. İşte Rabia da, bunu gerektiriyordu. Dili yok, adı yok, ortağı çok devlet...

Türk Milletinin seçtiği bu yöneticilerin Türk'e karşı yürüttükleri haksız, devlet ve millet yıkıcılığına karşı tepkiler artarak devam ediyor. İYİ Parti'nin "T.C. ibarelerinin yeniden yerlerine konulması" için verdiği önerge şiddetle tartışıldı. Yapılan oylamada maalesef MHP, HDP ile "çekimser", AKP "hayır", İYİ Parti ve CHP "evet" oyu verdi. Kanun teklifi reddedildi. Terörün uzantısı HDP ile MHP'nin aynı oyu kullanması, vatandaşa "bu kadar da olmaz" dedirtti.

Danıştay Daireler Kurulu, Andımız yasağını kaldırınca, küçük kıyamet koptu. Bahçeli 20 Ekim 2018'de; "Çözülme sürecinin en karanlık döneminde Andımız kurban seçilmişti. 'Ne mutlu Türk'üm diyene' seslenişi her taraftan silinmiş ve kazınmıştı" dedi. Üç gün sonra grup toplantısında konuşmalar şöyleydi:

Bahçeli; Andımız etnik bir ifade değildir. Bize kırmızı çizgi hatırlatması yapan gafiller unutmasınlar ki, MHP'nin kırmızı çizgisi Türklüktür" dedi. Erdoğan; "Ben Türk'üm ama Türkçü değilim. O başka bir şey. Irkçılık bizim dinimizde yasaklanmıştır. Sizin Türkçülük yapma hakkınız var ama benim Kürt vatandaşımın da Kürtçülük yapmak hakkı doğar. Rabiamız budur. Tek millet. Kökenine, bölgesine bakmaksızın 81 milyon vatandaşımızın tamamını ifade ediyoruz. Ayrımcılık yok." Bahçeli sustu, sözlerinin miadı doldu.

Etnisitede köken, millette dil, kültür ve tarih esastır, Sahi kim ırkçı?

Gerçek gündem, kalkınma, gelişme ve huzurdur. Hasretimiz bunadır.

Yazarın Diğer Yazıları