Genç adam, yazar ve kadın

Genç adam, yazar ve kadın

2 binli yılların başında Kadıköy'de bir akrabam benimle kalıyordu. Yakışıklı, fırtına gibi bir genç. Parkta kitap okumak istiyordu.

Ona Jean Genet'nin bir kitabını verdim. Sanırım "Hırsızın Günlüğü" idi. Ve arka kapakta dehşet bir tanıtım yazısı...

"Çocukluğunda piç ve öksüz. Büyüdüğünde hırsız, eşcinsel ve yazar. Annesi onu doğar doğmaz terk etti. Küçüklüğünü geçirdiği yetimhaneden 10 yaşında kaçtı. Tıpkı daha sonra her yerden kaçtığı gibi..."

Bir saat sonra eve dönmüştü genç. Yüzü asıktı. Ne olduğunu sordum. Şöyle dedi:

"Parkta karşımdaki banka bir genç kadın oturdu. Bir ara  kitabın adını sordu, söyledim. 'Bakabilir miyim' dedi. Verdim. Yüzünü ekşitti arka kapaktaki yazıyı okurken. Sonra 'Bu manyağı mı okuyorsun' diye sordu. Evet dedim. 'Allah Allah' dedi ve gitti. Keyfim kaçtı..."

Aldırma demekle yetindim. Akşamki sohbetimizde ise dünya edebiyatına yön veren, büyük yazarların takıntı, kusur, tutku ve hastalıkları hakkında birkaç kelam ettim...

Dostoyevski... Epilepsi hastası ve iflah olmaz bir kumarbazdı.

Salinger... Yaklaşık kırk yıl evinden dışarı adım atmadı.

Althusser... Elli yıl taparcasına sevdiği karısını bir sabah uyurken elleriyle boğdu.

Dickens... Yatarken yüzü mutlaka kuzey kutbuna bakacak şekilde uzanırdı. En fazla vakit geçirdiği yer de kimsesizler morguydu.

Whitman... Eşcinseldi. En büyük aşkı ABD Başkanı Abraham Lincoln'dü.

Tolstoy... 82 yaşında evi terk etti ve bir tren istasyonunda donarak öldü.

London... 5 yaşında içkiye başladı, 40 yaşında öldü.

Woolf... Bir seferinde 48 saat aralıksız konuştu. Eserlerini ayakta yazdı.

Kafka... Et yemeyi cinayetle bir tutuyordu.

Wilde ile Hemingway çocuklukları boyunca annelerinin isteği üzerine kız kıyafetleri giymiş.

 

***

 

BEYEFENDİ

Aşk, sevinç ve kederin müziği

Sabahın ilk ışıklarıyla uyanıyor tilki uykularından Beyefendi. Ve yatakta kısa bir keyfe karar verirken, akıllı telefondan radyonun birini açıyor. Adnan Bostancıoğlu'nun hazırlayıp sunduğu "Ege'nin İki Yakası" proğramına takılıyor. Aşkın, sevincin ve kederin müziği rebetiko akıp gidiyor... Bir Yunan sanatçının eserleri seslendiriliyor. Mübadeleyle başlayan bağlamanın bir benzeri denebilecek buzukinin tarihi irdeleniyor proğramda. Arada bir müzik, enstrumantal giriyor. Sabah tam bir müzik ziyafeti. Derken önce 3, ardından 4 telli buzuki geliyor. Her parçayı hikaye ediyor anlatıcı. Yunanlı sanatçıların bu müzik aletini dünya çapında tanınır kılmasının hikayesini de dinliyor. Ve sonra bu nefis sabah proğramının ardından üstündeki örtüyü yana kaydırıp aşağıya iniyor. Kahvaltı, duş ve kahve zamanı diyor içinden. Ama önce haberler olsa iyi olur.

Ve haberler... Efendim İstanbul'da basket turnuvası var. Yunan takımı Olimpiyakos ve taraftarı da İstanbul'da. Bazı Yunanlılar Beyoğlu'nda Kostantinopol diye bağırmış. Ve dayak yemişler. Bizimkilerden biri hızını alamayıp bıçaklamış da bir Yunan taraftarı. Keyfi kaçıyor ve kapatıyor haberleri. Çabucak kahvaltısını yapıyor, hızla kahveyi içiyor, duşunun da aynı hızla alıyor ve atıyor kendini dışarıya. "Ne kadar da uzak geçmişe gitti sabahki müzik keyfi" diye söylenerek yürüyor metrobüs durağına Beyefendi...

 

***

 

İŞTE O KADAR

Kadının yüzü, onun en tehlikeli silahını saklar, yani dilini...

Bizans Sözü
 

***
 

OKUYUNUZ

"Kuzgun" adıyla yayınlanan şiir kitabında Edgar Allan Poe, unutulmaz şiirlere imza atmıştır. Kuzgun'un diğer şiirleri arasında çok özel bir yeri vardır; zira Kuzgun, Poe'nun adının duyulduğu her yerde bir yankı gibi kendini hatırlatmıştır...