Gemilerde tâlim var!
Nereden nereye? 11 yıl önce Tayyip Erdoğan’ın 1 milyar doları olduğunu iddia edip bunu sorgulamaya kalkan Rahmi Koç şimdi o Erdoğan’ın mutlak iktidarında büyük kamu ihalelerini topluyor... Geçenlerde Ülker’le konsorsiyum yaparak otoyol ve köprüleri almıştı... Şimdi de MİLGEM Projesi dahilinde 6 savaş gemisinin yapım işi RMK Marine’ye yani Koç’lara verildi...
‘Güç ve para ilişkisi’ bu demek ki!.. Hiçbir şeye şaşırmamak gerekiyor... Güç parayı, para da gücü etkiliyor... Bu anlaşılmaz ilişkinin gölgesinde, inançlar, ideolojiler, siyasî tutumlar, taassuplar yeri geldiğinde teferruat bile olamıyor...
Muhazakâr basın yıllarca Koç grubunu hedefe oturtmuştu... İddialarına göre, Necmettin Erbakan’ı iktidardan uzaklaştıran antidemokratik sürecin ve şartları olgunlaştıran medyanın arkasında bu aile vardı... Kaderin garip tecellisine bakın ki, o dönemin ‘yasaklı’ firmalarından Ülker’le Koçlar bugünün mutlu ve mesut işbirliklerine imza atıp, birlikte özelleştirme ihalelerini alabiliyorlar!.. “Paranın rengi olmaz” dedikleri ve bizim gibilerin anlamadığı düzen bu olsa gerek!..
Erdoğan henüz Başbakan değilken ‘1 milyar dolar’ı gündeme getiren ve onun ‘değiştiğine ve kendisini yenilediğine inanmadığını’ söyleyen Rahmi Koç gitmiş, yerine Erdoğan’ı ‘çok başarılı ve karizmatik’ bulan, bunu da kameralar önünde ifade etmekten çekinmeyen Rahmi Koç gelmişti!..
Bu ‘keşif’ Koç’a şans getirdi ve arka arkaya büyük ihaleleri aldı!.. Bu arada başdöndüren gelişmelerin medyanın ezici çoğunluğu tarafından ‘olgunluk’la karşılanarak ‘sessiz’ sayılacak türden geçiştirilmesi de takdire şâyân bir durumdu doğrusu!..
***
Aslında doğası gereği muhalif olması gereken medyanın ülkemizde geçirdiği evrimi de ‘güç ve para ilişkisi’çerçevesinde değerlendirmek mümkün... Şu çarpıcı örnek bile medyanın nasıl ‘uysal’bir çizgiye evrildiğini göstermeye yeter: Malûm, Başbakan Erdoğan’ın oğlu Ahmet Burak Erdoğan 2007’de bir gemi almış ve bu ticaret kamuouyunda büyük tartışmalara yol açmıştı... Dönemin basın yayın organları da bu konunun üzerine gidince, Başbakan konunun abartıldığını, televizyon canlı yayınında ‘gemi değil, gemicik’ sözleriyle ispata kalkışmıştı...
Filoya giden yolda aynı Burak Erdoğan şimdi ikinci gemiyi aldı... Ama birincisi kadar tartışılmadı, tartışılmıyor, gündeme taşınmıyor... Hadi birincisi ‘gemicik’ti, peki 170 metre uzunluğundaki bu gemiye ne demeli? Birinci gemi ile ikinci gemi arasındaki tartışma farklarına bakıldığında, medyadaki ‘muhalif seyir’in yönü daha da belirginleşiyor... Birincisinde kıyameti koparanlar ikincisinde kabullenmiş, olağanlaştırmış görünüyorlar... Bu örnekten de anlaşılıyor ki, zaten siyasî muhalefetten yana çok kısmetli olan iktidarın diğer denetim mekanizmaları üzerinde var olan gücü de her geçen gün pekişmeye devam ediyor...
Öyle ya, burada bir tuhaflık yok mu? Yoksa biz mi yanlış biliyoruz? Ya yanılıp da ikinci zannettiğimiz gemi aslında birincisi, yani o meşhur ‘gemicik’se!.. Safran, bir canlı gibi biyolojik özellik göstermiş, aradan geçen zaman içinde büyümüş, serpilmiş ve ‘reşit’ bir gemiye dönüşmüş olmasın!.. Eğer gerçek bu da değilse, o zaman bu sessizliği ve tepkisizliği anlamaya yarayacak tek bir ihtimal kalıyor... O da söz konusu Safran adlı gemiciğin deniz suyunu yedikçe zamanla şişmiş ve 95 metreden 170 metreye çıkmış olması!.. Yani elinde olmayan sebeplerle büyümüş ve Sakarya olmuş!.. Hatta böyle giderse bir transatlantiğe bile dönüşebilir mazallah!.. Başka türlü bu sessizliğin, bu tepkisizliğin, bu normalleştirmenin izahı nasıl yapılabilir ki?
***
Her şey tıkır tıkır yürüyor... İnşa edilecek olan savaş gemilerinin, otoyol ve köprülerin ihalelerinden de anlaşıldığı gibi ‘mağdur’ ‘mağrur’dan razı... ‘Mağdur’ ise ‘mağdur’dan pek memnun... Ezilenler hep aynı ama ‘mütedeyyinlik’ten taviz yok!.. Sermayenin yeşili renksizi kol kola... ‘Zalim’ kimdi, ‘mazlum’ kimdi, hepsi biribirine karıştı... Kamu adına denetleyecek olan ‘dördüncü güç’ işine geldiği anda bu sıfattan sıyrılıp, ‘kapı kulu’na dönüşüyor... Menfaatlerin kesiştiği yerde, kibri okşananların ayakları yerden kesiliyor... ‘Para ve güç ilişkisi’nden başka kuralları belirleyici değerin kalmadığı bir atlasa yol alınıyor...
Bu yolda, korku, endişe ve utanma hissinin günden güne buharlaştığı bir gerçek... Kemirdikçe iştahı açılan, iştahı açıldıkça da daha fazla kemiren bir pragmatizmin esirleri gibiyiz...
11 sene önce ne demişti Rahmi Koç: “Bu iş para meselesi. Tayyip Bey’de çok para olduğunu öğrendik, 1 milyar dolar biriktirmişler, nasıl biriktirdilerse. Dolayısıyla onun mali derdi olacağını zannetmiyorum. Tayyip Bey, kendini yenilediğini söylüyor, ben kendisini çok yenilediğine inanmıyorum. Bunlar bir misyon yürütüyorlar...”
Evet, misyon, hem de ne misyon!..