Gelir ve servet transferi

Siyasi iktidar her vesile ile, onlar ve bizler şeklinde dünyada ve tarihte çok örneği olmayan ayırım yapıyor. Söz gelimi AKP genel Başkanı Erdoğan, ''''Biz yaparız onlar konuşur'''' diyor. Bu anlayış yeni değil. Dahası bütün politikalar bu ayırım üstüne oluşturuldu. FETÖ içinde ne istediniz de vermedik? demişti. Bu sözler zımni olarak;

* Biz seçildik devlet malını istediğimiz gibi kullanırız;

* Kamu kaynaklarını onlara değil bize kullanırız.

Siyasi iktidar bu anlayış içinde, onlar dediklerinden gelir ve servet transferi de yapmış oldu. Bu transfer, kamu bankaları yoluyla, kamu imtiyazları yoluyla, bürokrasi yoluyla ve kamu - özel işbirliği yoluyla yapıldı.

Kamu özel işbirliği yoluyla yapılan yatırımlar, gelecek yılların bütçelerine ipotek koymak ve gelecek gelirleri müteahhitlere tahsis etmek demektir.

Türkiye''de AKP öncesi var olan; Yap-İşlet-Devret (YİD) modeli, bir kamu altyapı yatırımının, geliri-gideri, karı-zararı kendinde olmak üzere, yapması ve bir süre sonra yatırımı devlete bırakmasıdır. Osmanlının son dönemlerinde Tramvay, tünel, elektrik, gaz, bazı limanlar da benzer şekilde yabancı şirketlere verilmişti.

Özal döneminde yapılan bazı yatırımlar yap-işlet devret modeliyle yapılmıştı. Söz gelimi Göcek tünelinde devlet kefil olmadı. Müteahhid sermaye buldu, ortak buldu, yaptı. Geçiş parasını alıyor. Süre sonunda bu yatırım devlete kalacak. Geçiş parası bütçeye girecek.

Bu günkü siyasi iktidarın kamu-özel işbirliği (KÖİ) icadında ise, karı özel sektöre zararı devlete olacak şekilde yapılmaktadır.

Strateji ve Bütçe Başkanlığı 2020 raporuna göre; KÖİ yoluyla 80,5 milyar dolar yatırım yapıldı.

Kaynak : Strateji ve Bütçe Başkanlığı

Tabloya Not: Veritabanı yalnızca uygulama sözleşmesi imzalanmış projeleri kapsamaktadır. Sözleşme değeri, kamuya ödenecek işletme hakkı devri bedeli ile yatırım tutarının toplamından oluşmaktadır.

Eğer 80,5 milyar dolarlık yatırımı devlet yapsaydı, yüzde 2 faiz farkı yüzde 15 müteahhit karı eksik olacaktı ve 80,5 milyar dolarlık yatırım 13,7 milyar dolar daha düşük, 66,8 milyar dolara çıkmış olacaktı.

Bu yatırımların geliri, bütçeye girecekti ve devlet bu gelirlerle bu yatırımların borcunu ödeyecekti. Oysaki şimdi talep garantisi nedeni ile bundan sonraki devlet bütçeleri de ipotek altına girmiştir. Bundan sonra devlet bütçe ile gerekli hizmetleri yatırımları yapamaz.

Talep garantisinin hangi fizibilite hesabına göre verildiği, halka ne kadar daha yük getireceği belirsizdir.

Söz gelimi Kütahya-Afyon-Uşak illerine hizmet vermek üzere yapılan Zafer Havalimanı için, 2020 yolcu garantisi 1 milyon 279 bin iken, fiili yolcu sayısı 7 bin kişi oldu. Bu garanti nedeni ile yapan firmaya 6 milyon 738 bin euro ödendi. Bu ödeme 2044 yılına kadar devam edecektir.

Ayrıca sözleşme değerinin nasıl hesaplandığı ve hedefin ne olduğunu da kamuoyu bilmiyor.

Dahası, KÖİ Sözleşmeleri Meclis ve Sayıştay Denetimi dışındadır. Bütçeden talep garantisi olunca, bütçeyi finanse eden halkın da bilgi sahibi olması gerekir. Oysaki hükümet renkli grafiklerle yalnızca ansiklopedik bilgiler vermektedir.

Kamu sektörü kaynak yetmezliğini bahane ederek özel sektöre yatırım yaptırıyor ve fakat aynı zamanda özel sektörün dış borçlarına kefil oluyor. O zaman eğer kaynak yoktuysa kendisi neden dış kredi almadı. Zira dış kredilerde devlet daha ucuz faizle kredi bulabiliyor.

Fizibil olmayan bir yatırımın neden yapılır? Bu yolla vergi verenlerden kimlere kaynak transferi yapılmış oldu? Bu sorular aydınlanıncaya kadar Türkiye''nin gündeminden, vergi verenlerin kafasından çıkmayacaktır.

Yazarın Diğer Yazıları