‘Gecekondu üniversiteler’
Şeker Bayramı bitti; e-posta kutularımıza gelen kutlama, iyi dilek mesajları da acı gerçeklerin bildirimiyle yer değiştirdi.
Bu hafta Sizden Gelenler gününde ilk mesaj Çukurova Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İbrahim Purtaş’tan.
Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi Socar’ın Türkiye CEO’su Kenan Yavuz’un YÖK’e yönelik eleştirileri çerçevesinde yaptığı “Gecekondu Üniversiteler” benzetmesi ve “Gelen CV’leri çöpe atıyorum kapım üniversitelilere kapalı” sözleri üzerine geniş bir analiz yapan Ortaş, Yavuz’un “Sitcom Üniversitelere çocuklarınızı gönderip hayatlarını karartmayın. İş bulamazlar” eleştirisine katılmakla birlikte, bu “sonuç” ta herkesin payı bulunduğunu hatırlatıyor.
İşte Ortaş’ın “üniversite” ye dair yazdıklarından kısa bir bölüm:
“...Aslında herkes üniversite mezunu olacak diye bir şey hiçbir ülkede yok. Toplumun eğitilmesi ve mümkünse Türkiye’nin gelişmemiz için daha fazla nitelikli doktoralı insan sayısının artırılması savunulmalı. Ancak bırakın doktoralı mezun vermek, lisans mezunlarının kalitesi tartışılmalı. Bu bağlamda planlamaya göre istihdam edilecek düzeyde üniversite ve kontenjan politikası izlenmelidir.
Bu bağlamda bugüne kadar ciddi anlamda özerk üniversite ve özgürlük ortamını savunamadık. Özgür olmayan kişi kendisini gerçekleştiremez. Özerk olmayan kurum nitelikli insan yetiştirme konusunda planlama ve strateji oluşturamaz.
(...) Kafası hür olmayan, dünyayı ve kozmosu sağlıklı kavrayamayan insanlar ne düşünce ne teknoloji yaratabilir. Sonuçta bu halkın yarattığı kazancın önemli bir dilimini kâr hanelerine yazan (...) iş çevreleri ve kamu kurumları bilim ve doğa için ne tür evrensel eğitim ve üniversite modeli öneriyorlar, kaç yüksek lisans ve doktora bursu veriyor, kaç ileri araştırmacı yetiştiriyor, bunları hak ettikileri yüksek maddi manevi saygınlıkta çalıştırıyor, ARGE birimleri ne kadar geniş, çok ciddiyetle sorulması gerekiyor. Kimyacı, biyolog, matematikçiler ve fizikçiler nerede nasıl kendini gerçekleştirecek? Bir ülkede ileri araştırmacı nasıl yer bulacak? Başta büyük sermaye grupları olmak üzere hepimizin bu kötü gidişte ağır bir vebali bulunuyor.
(...) Türkiye’nin yapması gereken bir an önce yeniden bir eğitim planlamasına yönelip nitelikli ara işgücü ve kaliteli üniversite eğitimi verecek bir reforma geçmek olmalıdır. Bunun için ilgili kurumlar ve iş çevreleri ile koordineli çalışılması gerekir...”
Suriye “cehennemi”
“Şu an Suriye öylesine karışık ve cehennem ki; ya odununuzu da bu cehenneme kendiniz taşıyacaksınız ya da bu cehenneme odun olacaksınız” diyen Nazım Peker soruyor:
“(...)ABD ve BATI, kendi gelecekleri ve yeni SÖMÜRGECİLİK ve EMPERYALİST istek ve arzuları için bu bölgede UYDU, TAŞERON, sömürülmeye müsait bir KÜRT devletinden yanadır. Bu onların genlerinde olan FITRATLARININ gereğidir.
Şimdiye kadar görmezden gelinen; BOP’un taşeronluğuna oynayan ve ideoloji uğruna Irak’ın parçalanmasına göz yumduk? Aynı senaryonun Suriye’de de olması için Işid, PYD ve Pkk’nın BÖLGEDE güç olmasına neden göz yumuldu?
Neden Esad’a değil de Pyd, Öso ve Işid e göz kırpıldı?
Şimdi ne olacak?
Muhatabı belli olmayan bir savaşa, Türk Ordusunu hangi gerekçeyle Suriye’ye sokacağız?
Hedef kim olacak?
ABD mi, BATI mı, Öso, mu, Pyd mi, Pkk mı, Işid mi?
Ayıkla pirincin taşını!
Bu cehenneme girmeye taraf mısınız? Bu cehennemin ateşini nasıl söndürmeyi düşünüyorsunuz? Öyle ya!” Bizden habersiz Ortadoğu’da YAPRAK KIMILDAMAZ diyordunuz.
Öyleyse bu yapraklar neden kımıldıyor?
Ne şehittir, ne gazi(!)
Mehmet Pınar’ın da gündeminde Suriye var. “Türk hükümeti devrimci yurtsever bir hükümet olsaydı, Suriye’yi tüm tutmak için teskere çıkarırdı. Bunun içinde Suriye’ye girmesine gerek yoktur. Amerikan emperyalizmine ve KCK’ya tavır alsa bu tehlike bertaraf olurdu” diyor:
“...Türkiye Cumhuriyeti, Mustafa Kemal önderliğinde devrim sonucu kurulan bir devlettir. ABD emperyalizmi, Türkiye’yi AKP hükümeti aracılığı ile 13 yıldır yönetmektedir. AKP Hükümeti, Türk devrimi ne yaptı ise tersini yapmaktadır. Devrimin önderlerini karşı devrimci; karşı devrimin hizmetçilerini vatansever yerine koymaktdır. AKP hükümeti, Mustafa Kemal’in kurduğu meclisi ele geçirerek, Suriye devletini parçalamak için Türk Askerini göndermek istemektedir.
(...) Şehit ve Gazi Makamı; vatanı için emperyalizme karşı haklı savaşta ölen ve yaralananan kişilere verilen yüce bir makamdır. Türk askeri Suriye’de ölürse şehit ya da gazi olmayacaktır. Türk Silahlı Kuvvetleri’ne verilecek emir Esad’ı düşürüp Suriye’yi parçalama görevi olacaktır. Türk milleti yüce bir millettir. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Suriye’ye girmesine izin vermeyecektir. Bize düşen görev ’teskere kararı Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kararıdır’diyerek AKP hükümetinin arkasına sığınan gericileri uyarmak olmalıdır...”
Firavun dedi ki...
Salih Altun, Keops’un ünlü piramidi üzerinden selamlamış bugünü:
“Mısır hükümdarı Keops 4580 yıl önce M:Ö 2565 tarihinde yaptırdığı ünlü piramidinin gölgesinde verdiği 40.000 kişilik ziyafette konuklarına şöyle seslendi.
Bu gördüğünüz piramit var ya piramit, boşuna yapılmadı o.
Bu piramidi görenler:
Vay be, Mısır çok büyük bir devletmiş diyorlar. Bazıları anlamıyor ama biz burasını işte bu yüzden yaptık...”