Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar, tarımsal ilaç kullanımını azaltmıyor, verimi de artırmıyor. GDO’lu tohumu bir kere kullanan, tohum şirketlerine köle oluyor
Genetiği Değiştirilmiş Organizmaları (GDO), en çok tartışılan konuların başında geliyor. Kendi türünden ya da kendi türü dışındaki bir canlıdan gen aktarılarak bazı özellikleri değiştirilen bitki, hayvan ya da mikroorganizmalar diye tarif edilen GDO’ları, aylık bilim dergisi Popüler Bilim Temmuz sayısında gündeme aldı. “GDO’lara izin vermek atom bombasını savunmakla aynı şey” yorumunu yapan dergi, dünyadaki dev tohum şirketlerinde bir avuç hissedara çok kâr kazandıracak sisteme, ne yazık ki Türkiye’de de büyük çiftlik sahiplerinin heves ettiğini yazıyor. Habere göre, tarımsal ilaç kullanımını azalttığı söylenen sistemin, Hindistan’daki araştırmaya göre, tam tersi etki gösterdiği gözlemlendi.
Tam tersi etki
Hindistan’da pamuk üreticileri arasında yapılan araştırmalar, GDO’ların tarımsal ilaç kullanımını azaltmadığı gibi, verimi de düşürdüğünü ortaya koydu. Dergi, GDO zararlarını şöyle özetliyor: “Yetkililer, GDO’lu bitkiler bebeklere, küçük çocuklara zararlı olduğunu söylüyor. Ayrıca organik tarım alanlarına ve biyolojik çeşitliliğe de zararlı olduğu ifade ediliyor. Bebek ve çocuklara zararlı olan büyüklere nasıl oluyor da zarar vermiyor? Yoksa yetişkinler gözden mi çıkarıldı? GDO’lu mısır ürünleri yiyen bir anne bebeğine süt verirse bu bebeğe zarar vermeyecek mi? Ülkemiz ayrıca dünyada tarımın ilk başladığı ’verimli hilal’denilen bölgede yer alıyor. Biyolojik çeşitlilik merkezlerince çok zengin olan ülkemizde, organik tarımı yaygınlaştırma istekleri mayınlı arazilerde de görüldüğü gibi yönetimce de paylaşılmaktadır. Bir yandan organik tarım, bir yandan onu ve geleneksel hatta endüstriyel tarımı tehdit eden GDO’lu ekimler? Bu ikisi bir arada uygulanabilir mi?
Çevreci sistem de var
GDO’nun aksine verimi artıran ve tarım ilacı kullanımını azaltan sistemlere de değinen Popüler Bilim, şu ifadeleri kullanıyor: ” ’Entegre Zararlı Yönetimi’. Böcekleri böceklere yedirme şeklindeki sistemde çiftçinin tohum ya da tarım ilacı alması gerekmediği gibi ürün verimi de artıyor. Buna rağmen ne yazık ki ülkemizde büyük toprak sahipleri GDO hevesini taşıyor. GDO’ları bilim diye tarif etmek atom bombasını savunmaktan farksızdır. GDO’lardan yarar sağlayacak olanlar, büyük tohum ve ilaç şirketleridir. Çiftçiler bu tohumları bir daha kullanamayacaklarından ve bir süre sonra yayıldığı bölgede başka bir çeşidi yetiştirmeleri zorlaştığından şirketin köleleri haline geleceklerdir.
Biyogüvenlik yasası yasaklama değil serbesti getiriyor
Türkiye Ziraatçılar Derneği Genel Başkanı İbrahim Yetkin, Biyogüvenlik Yasası’nın Genetiği Değiştirilmiş Organizmalara (GDO) yasaklama adı altında serbesti getirdiğini ileri sürdü. Yetkin, 1998’den bu yana GDO’ların hiç bir denetime tabi olmadan ithal edildiğini ifad etti. Türkiye gümrüklerinde GDO ayrımını yapabilecek laboratuvar olmadığını belirten Yetkin, “Bursa ve Ankara’daki mevcut laboratuvarlar ile etkin bir denetim yapabilmek olanaksızdır” dedi.
Risk taşıyan gıdalar
Türkiye’de işlenen GDO’lu hammadde ve yurtdışından ithal edilen işlenmiş ürünlerden önemli bir kısmının GDO’lu mısır ve soyadan üretilen yağ, un, nişasta, glikoz şurubu, sakaroz ve fruktoz içeren gıdalar olduğuna dikkat çeken Yetkin, “Bisküvi, kraker kaplamalı çerezler, pudingler, bitkisel yağlar, bebek mamaları, şekerlemeler, çikolata ve gofretler, hazır çorbalar, mısır ve soyayı yem olarak tüketen tavuk ve benzeri hayvansal gıdalar risk taşıyan gıdaların başında geliyor. Bunların girişi derhal yasaklanmalı” şeklinde konuştu.