Gazetecilik suç değildir; peki "masumiyet karinesi" midir?
Hukuksuzluk "hiç kimse için" bir yaptırım metodu olamaz; şüpheliye de, sanığa da, tutukluya da, hükümlüye de - yani adil bir yargılama sonucu hükmü verilmişse tescilli suçluya da- muamele usulleri belirlenmiştir hukukta.
Bu sınırlar dahilinde, "devlet" gücünü kullanan kişi, kurum, kuruluşların her türlü hukuk dışı müdahalesine itiraz edelim; burada bir sorun yok. Ama hukuk dışı muameleye uğradığını iddia ettiğimiz kişileri "kutsamak" neyin nesi? Haksızlığa uğramış olmak kişi için "toptan aklanma", "meşruiyet kazanma" eşiği olabilir mi?
***
Az çok adaletsizliğe toslayan herkes kafadan kanatsız melekliğe terfi ediyor güzel ülkemde...
Son örnek Tuğba Tekerek.
Gayrettepe Emniyet Müdürlüğü önünde gözaltına alındığı duyulduktan sonra "gazetecidir" diye kampanya başlattılar adına.
Ee?
Sahiden de iddia edildiği gibi haksız biçimde gözaltına alınmış, iddia edildiği gibi kargaları güldürecek bir suçlamaya muhatap kılınmışsa "adalet" derhal tecelli ettirilmeli ayrı konu... Sevenleri, eşi, dostu, kamu adına gazeteciler bunun mücadelesini vermeli, eyvallah... (Keza serbest de bırakıldı.)
Ama öte yandan "gazeteci" olmak mani mi yani suç işlemeye?
Kaldı ki Silivri kumpaslarında "ne yani akademisyen diye suç işleyemez mi", "asker diye suç işleyemez mi", "general olunca bütün suçlamalardan muaf mı tutulacaktı", "gazeteci diye darbeci, terörist olamaz mı" kafasındaki -ve zaten kumpasın medya ayağındaki amiral gemisi(!)- Taraf'ın elemanlarından biriydi bu hanımefendi!
Ben kendisini ilk ve son defa Silivri'de "Ergenekon" yaftalı "Ümraniye" yargılamasında gördüm. Aynı salonda, aynı adaletsizliğe tanık olup da apayrı şeyler yazmıştık. Benim, benim gibi bir avuç basın mensubunun içini parçalayan vicdansızlık, insafsızlık, zulüm karşısında alkış tonundaki satırlarla -bilerek bilmeyerek ama son tahlilde o salonda ne döndüğünü görmeyerek- destek veriyordu kumpasa...
Velhasıl, Hanım Büşra Erdal'ın yaptığı şey ne kadar gazetecilik faaliyeti idiyse Tekerek'inki de o kadar gazetecilik faaliyetiydi!
Kalemi -sonraki Güneydoğu haberlerine filan hiç girmiyorum bile- yüzlerce insanın haklı "ah"ıyla gölgelenmiş birine "gazetecilik" dışında bir "masumiyet karinesi" bulun bence!
++++++
"MHP'li işçiler"in kıyım isyanı
-------
Kamuda çalışan "MHP'li işçiler"in bir maruzatı var, ilgililere aktarayım, üzerime borç kalmasın...
Derler ki;
"İşten çıkarılmaya başlandık, çeşitli bahanelerle şirketlerimiz bizleri resmen doğruyor. Bulunduğumuz bölgelerdeki il-ilçe başkanları ile görüştüğümüzde 'devlet işini bilir' cevabıyla karşılaşıyoruz. Bu bizi 'paralel' safında görmek değil midir? Partimiz bizi yalnız bırakmasın..."
MHP'nin işi hiç kolay değil; neredeyse sıratta...
Hem bakanlıklar ve illerde kurulan "FETÖ'cüleri tespit ve tasfiye" komisyonları büyük oranda ülkücülerden oluşuyor; bu -adilse- arınma, değilse -kıyım- şu anda "devlet" nezdinde en güvenilir camialardan birine karşılık gelen ülkücüler eliyle yaptırılıyor; hem de çuvala atılanlar arasında eski ocak başkanları, "ülkücü" kimliğiyle tanınmış kaymakamlar, vali yardımcıları, polisler, subaylar, bürokratlara rastlanıyor çok olmasa da...
Bu isimler sahiden MHP'ye yahut Türk Milliyetçiliği hareketine sızmış veya oradan devşirilmiş FETÖ'cüler mi, yoksa çeşitli nedenlerle dışlanmış dolayısıyla da başlarına geleni kimsenin umursamadığı "katıksız" ülkücüler mi?
Bu sorunun cevabı hangi ölçüye göre nasıl bulunur bilemiyorum ama MHP'nin hukukçuları mağduriyetler telafi edilemez hale gelmeden duruma el koyacak ve hiç değilse kendi partilileriyle ilgili olarak gerekli tetkikleri yapacaktır herhalde...
+++++++
Utanç
----
Profesör Doktor Mehmet Haberal Dünya Organ Nakli Derneği Başkanlığı'na seçildi; böyle bir "bilim insanı"nın 5 yıl süreyle hücrede tutulmasına, pratik gerektiren cerrahi kabiliyetlerine kast edilmesine "seyirci" kalanlar için milyonuncu kere utanma vakti desek; derileri müsait mi, bari bugün kızarmayı becerebilir mi?
++++++++
Birileri Gaziantep katliamını Türkiye'ye "PYD açılımı" dayatması için payanda olarak kullanıyor; PKK katliamlarından yola çıkıp da "terörle mücadele" dayatan bir müttefikimiz olamadı şu emperyalist dünyada!
++++++
Tarihte bugün
----
Bundan tam 500 yıl önce -günü gününe söylemek lazımsa 502 yıl önce- bugün Yavuz Sultan Selim, Şah İsmail'i yendi; bir Türk(!) devletinin kazanırken kaybettiği en büyük mücadeleydi... Sanırım o gün budandı geniş bir kesimin "Türklük" refleksleri...