“Gazeteci Gözüyle Silivri Gerçeği”
Basın Konseyi tarafından yayınlanmasına karar verilen ve gazeteci Pınar Türenç’in hazırladığı “Gazeteci Gözüyle Silivri Gerçeği” kitabını “soluk” almadan ve ibretle okumak gerekiyor. Kitap baştan sonuna kadar, “Silivri”nin acılarla dolu iç yüzünü adeta haykırıyor.
Silivri’de azap içinde günlerini geçirmeye çabalayan gazetecilerin trajedilerinden kesitler göz önüne konuluyor. İşte, çarpıcı kitaptan birkaç paragraf;
“Uzun süre cezaevinde kimseyle görüştürülmeyen, tecridi bütün ağırlığıyla yaşayan değerli meslektaşım, arkadaşım Tuncay Özkan’ın elleri, ayakları sarardı. Üniversite hastanesine gönderilmedi ama rahatsızlığı için “literatürde böyle bir hastalık yok” denildi.
Onlara “Gar. Dr.” deniliyor
Tuncay Özkan, sağlık sorunlarından yakınırken, meslektaşımız, CHP Milletvekili Mustafa Balbay’ın, Silivri Cezaevleri Zinciri’nde Sağlıkla ilgili mektubunu ‘Gazeteci Gözüyle Silivri Gerçeği’nden okuyoruz:
“Doktor yetersizdir. Örneğin; 1 ve 3 no’lu cezaevinden bir pratisyen hekim sorumludur. Revire çıkmak için dilekçe yazdığımızda, sıklıkla, ‘doktor bugün öteki cezaevindeki yoğunluk nedeniyle gelemeyecektir. Durumunuz acil değilse, yarın revire alalım’ denilmektedir.Ciddi bir hastalık durumunda ‘sevk zinciri’ uygulanmaktadır. Örneğin bir ihtisas hastanesine gitmeniz gerektiğinde önce revire, revirden Silivri’deki 8 cezaevinden sorumlu kampus sağlık ocağına, oradan Silivri Devlet Hastanesi’ne, oradan İstanbul’daki büyük hastanelere sevk ediliyorsunuz. Bir hastanede yatarken bir başkasına naklinizde, önce cezaevine getiriliyorsunuz, sonra sevk edildiğiniz hastaneye götürülüyorsunuz. Doktora yardım edecek bütün personel gardiyanlardan oluşuyor. Hatta doktorun hiç gelmediği günlerde o gardiyanlar, ‘durumuzu anlatın, acil mi, bakalım’ diyorlar. Bu yüzden gardiyanlara ‘Gar. Dr.’ diye isim taktık.
‘Müdüriyet’ imzalı o yazı...
Mustafa Balbay’ın başka bir mektubundan, Silivri Cezaevi’ndeki uygulamaları öğrenelim:
“Cezaevine alındığınız ilk gün koğuşta ‘müdüriyet’ imzalı bir yazı buluyorsunuz.Yazı, ‘Herkes ömrünün bir döneminde suç işlemiş olabilir’ diye başlıyor. Yani tutuklanıp cezaevine konulduğunuzda kesin suçlusunuz, suç işlemiş demektir. Yönetim böyle bakıyor. Silivri’deki gibi L Tipi Cezaevleri’nde koğuş sistemi ‘keyfi’ uygulanıyor. Kimi 21 kişilik koğuşlarda bu sayıdan daha fazla kişi kalırken kiminde 2-3 kişi kalıyor.
Kamuoyunda bilinen davalarla ilgili yargılananlarla da özellikle ‘yalnızlaştırma’ muamelesi yapılıyor. Bu bir bakıma işkence gibi bir şey.
Bu kişiler cezaevinin çok seyrek sosyal etkinliklerinden de büyük ölçüde yararlandırılmıyor. Tutuklularla sohbet eden, bir koğuştan ötekine gazete-kitap gibi hiçbir suç unsuru oluşturmayan bir şey götüren infaz koruma memurları hakkında hemen soruşturma açılıyor. Bu da yalnızlaştırmanın bir parçası.”
Pınar Türenç’i, bu “belgesel” nitelikli çalışmasından ötürü kutlamak icap ediyor.