"Galip"tir bu yolda mağlup!
Kıyıya vuran Caretta Caretta'lara benziyordu; insanoğlunun hırsları uğruna işgal ettiği öz vatanı/yaşam alanından uzakta nefes almayı becerememiş; boğulmuştu o da!
Korunmasızdı; bütün dünyaya karşı güçsüz bedeniyle bir başına!
Öldükçe... Vuruldukça, sürüldükçe, süründükçe, umuda yolculuklar yarım kaldıkça birbirinin peşi sıra, ancak minik bedeninde barınabilen masumiyetin de nesli tükeniyordu onunla!
Tek farkı, onun yaşaması için dünyayı ayağa kaldırmaya azmetmiş, gözü kara, "gönüllüler" kalkanından mahrum olması!
Ne ardından bir "Caretta Caretta"nınki, bir "kutup ayısı"nın, bir yarasanın, bir fok balığınınki kadar dahi hesap soranı vardı; kendini bu "cinayet"i çözmeye, katili bulup, cezasını çektirmeye adayanı, ne de yas tutanı...
Alın çok basit bir içtenlik sağlaması; dün resmini görüp de afili bir "ooooğğğğğvvv yoğğğğğğv" çekenlerden kaçı ardından usulüne uygun bir Fatiha yolladı? Kaç kişi ellerini açıp da; "diğer çocukları koru" diye yakardı Allah'a?
***
Bilseniz o fotoğrafa bakıp da Diyojencilik oynamayı ne çok isterdim;
- İnsanlık arıyorum, nerede?
- Kıyıya vurdu!
- Kıyı nerede?
- Haberin yok mu; senin ülkende! Yaz boyu güneşlendiğin cephesinde hem de!
Velakin yüzüm yok!
Orada aynı kıyıda yaz boyu el açıp dilenen yaşıtların, güneşlenme konforunu bozdukları için itip kaktıktan, yok saydıktan sonra...
İnsan değil de ruhsuz, duygusuz, onursuz, cansız "nesne"lermiş gibi muamele ettikten sonra...
-Niye aşağılıklarmış gibi davranılıyorsa -aşağılayan- horlayan bakışları görmüyor, homurdanmaları duymuyor, istenmediğini ve hatta "defolup gitmesinin" istendiğini iliklerine kadar hissetmiyormuş gibi hem maddi hem manevi şiddetin daniskasını uygulayan ve bu çocukları bir koruma kalkanı olarak kendilerini pişkinlikle, arsızlıkla terbiye(!)ye iten bu toplum değilmiş gibi davranamıyorum!
Canlısının daha iki gün önce tekme tokat dövüldüğü yerde ölüsüne; yani "nihayet(!) artık ayaklarımızın arasına dolanmayacak, göz zevkimizi bozmayacak olana" atfedilen kutsiyet yetmiyor insanlığı bulduğuma inandırmaya!
Hem kimi kandırıyoruz Allah aşkına?
Helikopterde şehit babasının tabutuyla baş başa bırakılan çocukların ülkesi değil mi burası?
Katledilen babasının ardından döktüğü gözyaşları "mutluluktan" sayılan ve paramparça yüreklerinden yükselen sessiz çığlıkları duymaya bile çalışmayan "büyükler"in ülkesi?
Soma'da bir toplu mezarın üzerinde uyuyakalan çocukların?
Polis ablaların, asker ablaların kucaklarında her şeyden bihaber "kimsesizliğin" geçit törenine katılan çocukların ülkesi değil mi?
Cesetleri market kolisinde taşınan bebeklerin ülkesi...
Daha önce kim bilir kaç kere bir kış gecesi, donduğuna şahit olmadık mı hep birlikte insanlığın?
Cayır cayır yandığına tanıklık etmedik mi kaç kere?
Göçük altında kalmadı mı insanlık bu ülkede?
Pusuya düşürülmedi mi?
Hapsedilmedi mi zulümhanelere?
Günaşırı insanlığın cenaze namazının kaldırıldığı bir ülkede vermemiş olsalardı son nefeslerini bir milat olurdu belki 3 yaşındaki Aylan ile 5 yaşındaki Galip'in kıyıya vuran bedeni...
Ama burası Türkiye;
Bu fotoğrafın "Galip'tir bu yolda mağlup"tan öteye geçemeyeceği, "Orta Doğululaşmaya" namzet bir yeryüzü parçası.
O yüzdendir ki; dün Aylan ve Galip'in cesetlerinin dünya çapında bir infial yaratmamış olması İngiliz, Fransız, Amerikan filan olmamalarına bağlandı gün boyu!
Farkında olmadan nasıl müstemlekeleştiğimizin emaresi; Türkiye Cumhuriyeti sınırlarında "değer" kıyasına bile değer görmüyoruz kendi çocuklarımızı! Hadi "Suriyeli" sahipsiz diye böyle; vatansızlaştırıldı, devletsizleştirildi, kaderine terk edildi diye... Ya Türk çocukları? Onların ölümleri Suriyeli çocukların maruz kaldı vurdumduymazlıktan çok farklı mı karşılanıyor sanki!
Ezdi geçti benim de içimi o fotoğraf ama;
Kendi evlatlarının canı bu denli ucuzken; bir türlü inanamıyorum işte bu ülkedeki egemen iradenin, Suriyeli çocukların kaderini haraç mezat peşkeşten vazgeçeceğine emperyalizme!