G20'de Kıbrıs'tan hiç söz edildi mi?
Dünyada Paris saldırıları konuşulurken ve Antalya'da G20 Zirvesi'nde çeşitli sorunlar tartışılırken, Kıbrıs'ta dün KKTC'nin 32'nci kuruluş yıldönümü kutlanıyordu.
Sözü gelmişken, acaba G20 Zirvesi'nde gerek toplu, gerek ikili görüşmelerde Kıbrıs Türkünün lehinde konuşmanın yapılıp yapılmadığı veya her hangi bir istekte bulunulup bulunulmadığının merak edildiğini hatırlatmamız icap ediyor.
Bu arada, KKTC'nin ne yazık ki, pek parlak ve coşkulu kutlanmayan 32. Kuruluş yıldönümünün de, medyamızda yine nerdeyse yer almamasının büyük bir "gaflet" olduğunu belirtmemiz gerekiyor.
G20 Zirvesi'ne katılanlara bunca ilgi, itibar ve güven gösterilirken KKTC'nin adeta "öksüz bir yavru" gibi yalnız bırakılması ister istemez üzüntü doğuruyor.
Zaten, KKTC'nin yeni Cumhurbaşkanı, "Yavru vatan" benzetmesinden pek hoşlanmıyor.
Yeni bir Cumhurbaşkanı'nın göreve başlamasıyla özel itina gösterilmesi beklenen 32'nci Kuruluş Yıldönümü'nün, basit seremonilerle geçiştirildiği bildiriliyor.
Medyaya sormak lazım
Ne var ki kutlamaların, basit şekliyle bile Türk medyasında yer almayışının nedenlerini, her şeyden önce vicdanlara, sormak öne çıkıyor.
15 Kasım 1983'te Kıbrıs Türk Federe Devleti Meclisi, "Self Defermasyon" hakkını kullanarak oy birliği ile aldığı kararla, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni ilan ettiğinde duyulan büyük sevinç ve heyecan hem hatırlanmıyor, hem de Türk gazetelerinde atılan manşetler sanki belleklerden silinmiş bulunuyor.
En önemlisi, "Yavru vatan"da bağımsız bir Cumhuriyet oluşturmak için nice şehitler verildiği çabuk unutuluyor.
"Son Mücahit" Denktaş'ın; bu "ayıbı", bu "gafleti" görmemesi, yaşamaması belki de trajik "teselli" oluyor.
Oysa, Kıbrıs Türk Halkı'nın, vermiş olduğu varoluş mücadelesi sonunda, kendi kendini yönetme hakkını kullanarak kurmuş olduğu Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, tüm kurumları ile örnek bir devlet olma yolunda hızla ilerliyor.
Aslında; AKP iktidarı, dış politikadaki "Arap Baharı" çöküntüsünün yanı sıra, öteden beri Kıbrıs'ta "gaflet" sergiliyor.
Batı destekli Rum Kesimi'nin çeşitli tavizkâr taleplerinin ucunda, yavaş yavaş bütün Ada'ya hakim olmanın "isterileri" yatarken, hükümetin "sessizliği" ürküntü yaratıyor.
Kıbrıs'ta taviz üstüne taviz
Avrupa Birliği hayali uğruna, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin varlığını feda etmeye kadar, çok yanlış bir politika güden Türk hükümeti, taviz üstüne taviz veriyor.
Kıbrıs'ın güvenliği daima güncelliğini koruyor.
Orta Doğu'daki yangının kıyısında kalan Ada'ya, daha da stratejik ağırlık yükleniyor.
Son yıllarda, deniz taşımacılığı ve petrol bulunma ihtimalinin artması Kıbrıs'a yeni bir pencere açtırıyor.
Rumlar, yıllardan beri aynı görüşü, aynı tavrı ve aynı planı, çeşitli kılıflar altında savunuyor.
En büyük hedefleri ise, anlaşmalara dayalı haklarını kullanarak, Türk halkını soykırımdan koruyan Türk ordusunun Ada'dan ayrılmasını sağlama olduğu da biliniyor.
Görülüyor ki Kıbrıs'ın güvenliği, daha doğrusu KKTC'nin bağımsızlığı Türkiye'yi sanıldığından daha da fazla ilgilendiriyor.
Rumların hedefi askerlerimiz
Üstelik, KKTC'nin 32'nci kuruluş yıldönümünde, Türkiye'den denizin içinde geçirilen dev borularla Ada'ya su getiriliyor.
Bu nimetten Rum tarafının da ileride yararlanacağı planlanıyor.
Bugün, kendi egemen devletinin sınırları içinde özgür bir ülkede yaşayan Kıbrıs Türk halkının, çeşitli iç ve dış problemleri bünyesinde barındıran zor süreçlerden geçtiği de sık sık tekrarlanıyor.
Güdülen dış politika sürdürülen siyasi görüşmeler, Kıbrıs'ın gün geçtikçe adım adım yitirildiğinin ağırlığını adeta hissettiriyor.
Rumlar, yıllardan beri aynı görüşü, aynı tavrı ve aynı planı, çeşitli kılıflar altında savunuyor.
Politikaları, Türk halkını soykırımdan koruyan Türk ordusunun Ada'dan ayrılmasını sağlamaya dayanıyor.
Kıbrıs ve Kerkük'teki "gaflet" sanki at başı gidiyor.
Gerçi, Kerkük "elden çıkmış" gibi görünüyor.
Uluslararası anlaşmalarla sağladığımız hakları yitirmemizin çeşitli tuzaklarına düşmemek, öncelikle Türkiye'yi ilgilendiriyor.