Suriye'de Esad rejimine karşı 2011'de başlayan ayaklanmayla ilgili olarak Türkiye'nin eş zamanlı başlattığı diplomatik girişimler sonuç vermeyince ipler koptu ve Türkiye ile Suriye arasında mevcut olan çok sıkı dostluk ilişkileri bir anda sona erdi.
Uluslararası Batılı ittifak, Türkiye'yi bir oldubittiyle Suriye'ye tek başına kara harekatı başlatma talepleri karşısında Ankara, TSK'nın yapacağı kara harekatını ancak uluslararası meşru zeminin oluşmasıyla ve müttefik ülkelerle ortaklaşa yapılmasını uygun görmüştür. Daha sonra Ankara'nın güvenli bölge veya tampon bölge tesis etme talepleri konusundaki arayışları Amerika tarafından sürekli sonuçsuz kalmıştır. Her ne kadar geçen zaman içinde Türkiye oyunun arka perdesini okuduysa da ancak Arap ülkeleri gibi ne tarafsız kalmayı başarabildi ne de sorunun ağır faturasını izole edebildi.
Suriye'de cereyan eden olaylar silsilesine bakıldığında Batılı koalisyon her ne kadar Esad'a düşman görünse de koridor ve farklı hedeflerin gerçekleşmesi için Esad'la uyum içerisinde çalıştıkları birçok siyasi gözlemci ve medya tarafından dile getirilmektedir.
Nitekim Esad, Türkiye'nin tutumuna karşı önceleri karşı çıktığı terör örgütü PYD ile anlaşıp 2013'den itibaren Suriye'nin kuzeyinde ve ABD'nin tamamen desteklediği kantonlar adı altında Kürt koridorunun kurulmasını zımnen kabul etmiştir. Ana hedef koridor olduğu için adı açıklanmayan emperyalist güçler, IŞİD'in yönünü Kobani'ye yöneltti ve ardından dünyada koparılan yaygaralar sonucunda ABD'nin hava bombardımanı yaparak Kobani'yi Tel Abyat'ta olduğu gibi PKK uzantısı PYD'ye teslim etmiştir. Operasyona Türkiye üzerinden göstermelik 200 Iraklı Peşmerge katılmıştır.
Benzer operasyonlar Irak Sincar'da ve yakın geçmişte Suriye Membiç'te yapılmıştır. Ne hikmetse PYD Türkmenlerin de bulunduğu Membiç'te öncelikli olarak Irak'taki Peşmergeler 1992 ve 2003'de Kerkük'te olduğu gibi nüfus ve tapu dairelerini yaktılar. Membiç ve El Bab da aynen Cerablus gibi temizlenmelidir.
Hali hazırda 915 km uzunluğunda olan Türkiye-Suriye sınırının yaklaşık 800 km'si kantonlar adı altında Kürt gruplarının kontrolü altında değildir. Çünkü koridorun yüzde 50'sini Kürtler oluşturuyorsa geri kalan yüzde 50'si Arap ve Türkmenlerden oluşmaktadır. Ayrıca 115 km uzunluğundaki Cerablus-Azez bölgesininyüzde 70'i Arap ve Türkmenlerden oluşmaktadır. Diğer bir ifadeyle 800 km alanda oldubittiyle koridor inşa edilmek isteniyor.
Rus uçağının düşürülmesi Türkiye'yle Rusya arasında ağır bir kriz yarattıysa da sonuçta iki ülke arasında ilişkilerin yeniden tesis edilmesinde ve Suriye'deki kaosla ilgili Türkiye'ye farklı kapıların açılması, ABD'nin ve NATO'nun dikkatle takip etmelerine neden olmuştur.
Fırat Kalkanı'nın ana amacı Türkiye'nin ilan ettiği kırmızı çizgilerinin korunması yönünde bir operasyon olmasına rağmen farklı yorumların da yapıldığı görülmektedir.
Operasyonun bir tuzak olduğu ve aynen Saddam'ın Kuveyt'i işgali sonrası Batı'nın yaptığı açıklamalara benzetilmesi daha detaylı incelenmelidir. Burada Türkiye, Batı'nın niyetini ve duruşunu bilmekte olup meşru müdahale ve müdafaa hakkını kullanmaktadır. Saddam ise tuzağa düşürüldü ve işgalci olarak konumlandırıldı.
Diğer taraftan bölgede ve özellikle Suriye'de uluslararası oyuncuların hesaplarını etüt etmeden Fırat'ın doğusunu kabul etmek, Suriye'nin kuzeyinde oluşmuş kantonların meşruiyetini kabul etmek anlamı da dahil her yönüyle incelenmelidir. Burada Cerablus, sözde koridorun hem doğusunu hem de batısını denetleyebilir.
Kim ne derse desin Kuzey Suriye'nin tamamen PYD-YPG'nin kontrolüne geçmesi Türkiye'nin güvenliği açısından hayati önem taşımaktadır.
Türkiye, ABD projelerini yakından takip edip Suriye'nin toprak bütünlüğünün sağlanması için Rusya ve İran'la yakın bir politika izlemeli, Şam yönetimi dahil tüm taraflar arasında geçiş sürecini sağlayarak müdahalenin uluslararası hukuk zeminini oluşturması gerekmektedir.