Fiili Başkan, Kerry ve IŞİD
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD ziyareti Türkiye’deki sistemle ilgili olarak birçok sorunun doğmasına neden olmuştur. Bunlardan birincisi sistemle ilgilidir. Bilindiği gibi parlamenter rejimlerde Cumhurbaşkanı sorumsuzdur. Parlamenter sistemler sorumluluğu yürütme erkine yani bakanlar kuruluna verir. Yürütme erkini temsilen de bu yetkiyi Başbakan kullanır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına göre de Cumhurbaşkanı sorumsuzdur, icraatın başı Başbakandır. Bu nedenle herhangi bir uluslararası koalisyonda Türkiye’nin yer alıp almayacağına yönelik taahhüt ya da söz söyleme hakkı da Başbakan’a aittir. Başbakan da böyle bir taahhüdü ya da sözü ancak TBMM’nin göstereceği iradeye dayandırarak ifade edebilir.
Bu nedenle Türkiye’nin IŞİD’e karşı koalisyonda yer alıp almayacağına yönelik soruya ancak Başbakan Davutoğlu cevap verebilirdi. Ancak bu soruya ABD’de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan cevap -hatta karar- vermiştir.
Recep Tayyip Erdoğan, IŞİD konusunda Türkiye’nin üzerine düşeni yapacağını ve ABD’nin istediği desteği vereceğini söylemiştir. Erdoğan bu “Destek; askeri, lojistik ya da siyasi olabilir” demiştir.
ABD Dışişleri Bakanı Kerry de Türkiye’nin koalisyonun ‘önemli bir parçası’ olduğunu ve ‘cephe hattında ve ön saflarda yer alacağını’ açıklamıştır.
Bu bağlamda MHP Genel Başkan Yardımcısı Şefkat Çetin’in “Tayyip Erdoğan’ın Amerika’ya savaşa destek sözünü hangi yetkisine dayanarak verdiği” sorusu cevap beklemektedir. Şefkat Çetin haklı olarak; ‘Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı olarak mı, yoksa Davutoğlu adına mı ABD’ye birlikte savaşma sözü vermiştir? Erdoğan hiçbir sorumluluğu olmayan Cumhurbaşkanlığı makamında Başbakan’ın ve Bakanların yetkilerini nasıl kullanabiliyor’ sorularını iktidara yöneltmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın, Türkiye’nin Cumhurbaşkanı tarafından değil Başbakan tarafından yönetilmesini öngörmesi, Erdoğan tarafından önemsenmemektedir. Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı seçildiği günden beri Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nı adeta yok saymaktadır. Bu bağlamda BDDK’ya emir verebiliyor. Bir bankayı “o banka zaten batmış” diyerek batık ilan edebiliyor.
Erdoğan fiilen icra başkanı gibi hareket etmektedir. “Yeni Türkiye” de anayasal olarak parlamenter, defacto (fiilen) olarak da başkanlık sistemi uygulamaya sokulmuş bulunmaktadır. Bu AKP döneminde Türkiye’nin karma (hibrit) bir sistemi değil karma karışık (keyfi) bir sistemi uygulamaya soktuğu anlamına gelmektedir.
Erdoğan bütün bunları uluslararası arenada gerçekleştirerek Türkiye’nin fiilen başkanlık sistemine geçtiğini gösterip uluslararası düzeyde meşruiyet devşirmektedir.
Diğer önemli bir konu da ABD Dişişleri Bakanı Kerry’nin BM Genel Kurulu’nda yaptığı ve IŞİD’in ortaya çıkmasına kimlerin sebep olduğunu açıklayan konuşmasıdır. John Kerry şu tespiti yapmıştır: “Vaktiyle Esad’ı devirmek için IŞİD’e destek olanlar bu krize sebep olmuştur... Onlar arada çürük elmalar olsa da önemli olan Esad’a karşı savaşmalarıdır diye hesap yapmışlardı”.
Kerry, doğrudan doğruya IŞİD’in ortaya çıkmasında siyasetini Esad aleyhtarlığı üzerine kurmuş olan Tayyip Erdoğan’ı ve dolayısıyla Türkiye’yi işaret etmiştir. Erdoğan, bu itham karşısında ikna edici ve doyurucu bir açıklama yapamamıştır.
Sonuçta Erdoğan, ABD ile mutabakata varmış bir biçimde İstanbul’a dönmüştür. Erdoğan’ın İstanbul’da yaptığı basın toplantısında, rehinelerin kurtarılması sonrasına dikkat çekerek “Şu anda pozisyon değişti, bundan sonraki süreç daha farklı olacak” demiştir.
Erdoğan, IŞİD ile mücadeleye ilişkin, atılması gereken adımları da üç başlık altında şöyle ifade etmiştir.
1) Uçuşa yasaklı bölgenin ilan edilmesi ve bu uçuşa yasaklı bölgenin güvence altına alınması,
2) Güvenli bir bölgenin Suriye tarafında tesis edilmesi,
3) ‘Eğit-donat’ anlayışıyla burada sürecin kimlerle, nasıl yönetileceğinin ortaya konulması.
Türkiye’nin bu taleplerini ABD kabul edebilir mi?
Bu, Türkiye’nin ihtiyaçları, beklentileri ve çıkarlarıyla ABD’nin bölge için öngördüğü stratejisinin uzlaşması anlamına gelir ki mümkün gözükmüyor.