Feveran ettiklerine göre var bişi!
Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un, önceden tartışılmayan, olgunlaştırılmayan bir kanunun 26 Haziran 2009 gece yarısı TBMM'ye getirilip 13 dakika içinde, alelacele geçirilmesini masaya yatırması, iktidarı öyle bir telaşlandırdı ki, hem de nasıl!...
R. T. Erdoğan, geçen çarşamba partisinin grup toplantısında, bütün milletvekillerinin İlker Başbuğ'a dava açmasını istedi.
Önceki gün suç duyurusunda bulundular.
İlker Başbuğ'un ne demek istediğini anlamak için ilk konuşmasını da, sonra R. T. Erdoğan'ın öfkelenip "Bu boru göstermeye benzemez!" dedikten sonra yaptığı açıklamayı da dikkatli okudum.
Her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının ve her dünya vatandaşının soracağı soruyu, "Söz nereye çekilmek isteniyor?" dense de herkes sormalıdır. Sen de çıkar cevabını verirsin, "Ben hükûmetim. Gece yarısı 'jeton' düştü. Böyle bir kanunu uygun gördüm." dersin olur biter. Feveran etmelerinin halkı işkillendireceğini bilecek tecrübeye sahipler hâlbuki. İnsanlar, Ak Parti ekâbirinin feveranını görünce "Öfkelenmeleri suç bastırmak istemelerinden başka bir şey değil." diyor.
17/25 Aralık 2013. Hükûmet edenler aleyhine kasetlerin, bilgilerin ortaya saçıldığı tarihler. Kutu kutu paralar, envaiçeşit isnatlar, telefonla para kaçırma talimatları... Neyin gerçek ve neyin kumpas olduğunu ayırt edemiyoruz. Cemaat'in, hükûmeti, ABD'nin emriyle hedef aldığı açık. Delil dedikleri incelenmeli miydi incelenmemeli miydi?
Cemaat'in, bir partinin 10 yöneticisinin halkın hoş karşılamayacağı ilişkilerini ve tavrını deşifre etmelerinden sonra suçlananlar "suçlarını" kabul ettiler. Bu parti yöneticilerini geçtik, bir partinin genel başkanı bir görüntü yüzünden başkanlıktan çekildi. 17/25 Aralık "kumpaslarına" maruz kalanlar diğerleri gibi niçin "aklanmayı" düşünmediler?
Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu, partisinde ilk kırılma noktasının 17Aralık olduğunu söylemişti:
"17 Aralık'ta itham edilen bakan arkadaşlarla ilgili ise benim farklı bir duruşum oldu. Bu arkadaşların Yüce Divan'a giderek aklanması gerektiğini düşünüyordum. Hatırlarsınız 17 Aralık'ı araştırmak için Meclis'te bir komisyon kurulmuştu. İçlerinde 9 AK Partili üye de vardı. Onlar belgeleri incelemişti. Ben hem onlardan bilgi aldım hem belgelere baktım, hem de komisyon başkanı Kastamonu Milletvekilimiz Hakkı Köylü ile görüştüm. Hepsi 'Bir bakanınki usulsüzlük, diğerleri ile ilgili iddialar ciddi, Yüce Divan'a gidilmeli' diyordu. Üç bakanı ofisime çağırdım. Tartışmalı bir görüşmeden sonra ertesi gün saat 11'de basın toplantısı düzenleyip gönüllü olarak Yüce Divan'a gitme konusunu açıklamalarında anlaştık."
A. Davutoğlu, sözünün devamında "Cumhurbaşkanı Erdoğan ile önemli kırılma noktalarından birini 'Kim millî hazinemize, kaynaklarımıza yolsuzluk niyetiyle yaklaşırsa, kim hangi şekilde harama bulaşırsa, kardeşimiz de olsa, onunla mücadeleye kararlıyız." (T24, 7 Ocak 2020) demiş ama, neticesiz. Üç bakanı Yüce Divan'a gönderttirememiş.
Nice devlet adamı Yüce Divan'a çıktı. "Temizlenecek yer" orası...
17/25 Aralık savaşı başlamadan önce Cemaat'le iç içeydiler. Bunu kabul edelim. Bütün belgeler, bilgiler ortada. Askerlerin özel yetkili mahkemelere çıkarılmaları, pek alâ iç içe geçtikleri Cemaat'in bir ufak "rica"sı olabilir. 17/25'i milât koyan kendileri. Çok tabiî... Neden çekiniyorlar ki...
Feveran ettiklerine göre var bişi!