"FETÖ'nün kokusunu duysam yanında değil karşısında olurdum"

Sene 1988... Polis Koleji...

Bostanlarına destursuz girdik...

"Belene Kampı" diye tanımlıyor Gazi Emniyet Müdürü Fatih Eryılmaz orada geçen öğrencilik yıllarını:

- Öyle bir dizi vardı, herkes izleyip ağlardı. Yaşadıklarımız Belene'yi aratmadı. Meğer okul bunların tımarlı arazisiymiş. Bostanlarına destursuz girmiş muamelesi gördük. Öğretmenler 'FETÖ'cü, sınıf komiserleri, öğrencilerin yarısı -sonra arttı- 'FETÖ'cü... Ben çok okuyan bir çocuktum, "kafalama" dedikleri taktik işe yaramadı, bizi kazanmakla görevlendirdiklerini bizim kazanmaya başladığımızı fark ettiklerinde savaş başladı. Üç ülkücü çocuk, 24 saat emir altındayken karşılık verdik bunlara. Acısını ağır çıkardılar; başka ülkede esir kampında değil, hepsini kendi devletimizin çatısı altında yaşadık üstelik...

Brahman sınıfından farkı yok

Sonra Polis Akademisi...

Uyandırmaya çalışmış ama yalnız bırakılmış:

- Başta kendi camiamız, gittik uyardık. "İktidarı beğenmezsen oy vermezsin gider... Bunlar öyle değil; kaymakam bunlardan, vali bunlardan, emniyet müdürü bunlardan, hakim, savcı bunlardan... Yarın evladını devşirme olarak teslim etmeyen bir kişinin bile çocuğu kaymakam, vali, hakim, savcı, polis, asker olamayacak" dedik. Brahman sınıfı gibiler. "Sizin çocuğunuz da ancak taşeron şirkette işçi olabilir o da biat şartıyla" dedik. Bugün kahramanlık oynayanlar, "yapmayın, karışmayın" diye susturmaya çalıştı.

"Burada ölmeyeceğim"

Güç bela ulaşılan mezuniyetten sonra "görev zamanı"...

"Bütün tayinlerimiz sürgün, sudan sebeplerle soruşturmalar, her gittiğimiz yerde ötekileştirme" girizgâhından sonra devam ediyor:

- Önder Aytaç, "polisin Ergenekon kanadı çözülmedi" diye yazı yazdı. 6 ay sonra Yurt Atayün beni gözaltına aldı; uyuşturucu çetesi, Ergenekon, Balyoz, İBDA-C bulaştırmadıkları dosya kalmadı... Eşim, "Sen emniyetçi olduğuna emin misin" diyordu. Bunları yapanlar şimdi ya firar ya cezaevinde; her akşam isimlerine bakıyorum unutmayayım diye!

Ağrı'da "PKK Hamur'a saldıracak" istihbaratı aldık. Emniyet Müdürü çağırdı. Bunu konuşacak sanıyorum. Hiçbir şey söylemedi. "Seni Hamur'a verdim, bu akşam git başla" dedi. Ne bilgi verdi, ne silah, ne teçhizat... PKK Hamur'a değil, bir sonraki ilçe olan Tutak'a saldırdı. Akşam bir telefon: "Seni Tutak'a verdim, git oraya başla!" Dedim ki, "Siz öldüremediniz, PKK öldürsün diye uğraşıyorsunuz ama ölmeyeceğim burada!" Yüzüme kapattı telefonu.

"Bıraksaydım, ateş olmayan yerden duman çıkmaz" derlerdi deyip o arada hukuk fakültesini bitirdi Fatih Eryılmaz, hakkındaki her suçlamayı çürütüp bütün suçlamalardan beraat etti.

"Vücudumda soba borusu gibi delik açıldı..."

Ve o gece...

15 Temmuz 2016...

Eryılmaz, "Kurtuluş Savaşı sırasında yaşasaydım Mustafa Kemal'in yanında olurdum, Fatih zamanında İstanbul'un kuşatmasında, Hz. Ali zamanında onun yanında... 15 Temmuz'da da olmam gerektiğine inandığım yerdeydim" diye başlıyor anlatmaya:

- Evdeydim... Durumu anladım; devre arkadaşlarımı aradım. Yedek şarjörlerimi, silahımı hazırladım... Eşimle, çocuklarımla vedalaştım. O sırada İl Emniyet Müdürümüzün "herkes tam teçhizat toplansın" mesajı geldi. Tanklar nizamiyeyi kesmişler. İçeride kargaşa var. Karartmadan birbirimizi göremiyoruz. Aramızda sureti haktan görünüp "asker bizim askerimiz, kimse silahını çıkarmasın" diye mücadeleyi engellemeye çalışanları duyunca, tanıdığım birkaç memurla çağrı yaptık. Silahla tanklara karşı bir şey yapamayacaktık. Emir-komuta oturana kadar zaman kazanabilmek için kol kola girip etten duvar oluşturduk. Bir rütbeli bulup, konuşarak oyalayacaktık. Tanklara 20-25 metre kala, taradılar bizi...

Üç arkadaşını şehit verdi. Ona isabet eden mermi karnından girdi, mide, bağırsak, böbrek, ciğerinin arasından geçip vücudunda soba borusu gibi bir delik açarak çıktı. Hiç tanımadığı bir vatandaş tarafından hastaneye kaldırıldı.

"Şeytanın mücessem hali..."

Eryılmaz'ı, aylar süren ağır bir tedavinin ardından bambaşka bir mecrada, siyasette, hem de iktidarın "FETÖ"yle yaftalamaya çalıştığı yeni partinin kurucular kurulunda görmek, çoğu kimse için şaşırtıcıydı.

- Şeytanın mücessem hale gelmişi diyorum ben FETÖ'ye... Devletin her şeyine sirayet etmiş bir mikrop; bunu konuşunca her şeyi konuşmuş, halledince birçok şeyi halletmiş oluyorsun. Siyaset düşüncem yoktu ama Türk Milliyetçisi aydının "erken uyarı sistemi" görevi olduğuna inanıyordum. "Gel" dediler, "Tespitle olmaz tedbirin alınmasına da yardımcı ol". Çizgimizin ortak olduğunu gördüm. Meral Hanım'ın siyasi hayatı ortada. İrtibatı olanın üzerine kokusu siner bunların. O kokuyu da benden iyi kimse alamaz. Kokusunu duysam karşısında dururdum...

Yazarın Diğer Yazıları