Feodal demokrasi!

İnsan hayret ediyor. Hayatı "Bakara-makara" kafasında yaşadıklarına tanık olduğumuz türlü tecrübeden sonra, siyaset-cemaat ilişkisini din, laiklik, muhafazakarlık gibi ezberlerle yorumlama yanlışında ısrar edebiliyoruz; hâlâ!

Siyasetin, Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencisi Enes Kara''nın intiharıyla ilgili konumlanma şekli sürüklüyor bizi bu defa o dipsiz kuyuya.

***

Meselenin dinle de, imanla da zerrece alakası yok oysa.

Bir kesimden linç yemek pahasına daha ilerisini de yazayım; tek başına "dini cemaatler" de değil bu trajik çekimserliğin asli sebebi.

Sebep, çok partili siyasi hayata geçildiği günden bu yana, Türkiye''de ayrım yapmaksızın bütün siyasi partilerin, dolayısıyla siyasetin ve ironik şekilde de "demokrasi"nin "feodalizm" temelinde yükselmesi.

"İleri demokrasi"den bile daha zıvanadan çıkmış bir kavram "feodal demokrasi"!

İşte bu varoluşsal tutarsızlık, her gün yeni bir trajik bedel ödemek durumunda kaldığımız ucube düzenin sebebi hikmeti.

***

Vebali mi?

Eğri oturalım, doğru konuşalım;

İçlerinden bazıları Cumhuriyet''in kuruluşuna tanık ve dahi ortak da olmalarına rağmen Atatürk''ün "toprak reformu"nu neden o kadar çok istediğini, "köy eğitmenlerini" devreye sokmakta neden o denli acele ettiğini, "köy öğretmen okulları"nın nihai hedefini zerrece anlamayıp, yahut anlamazdan gelip;

- Hüküm sürdükleri yerlerden "mütegallibe" olarak uzaklaştırılmış ne kadar şeyh, şıh, ağa, reis, bey varsa topunu bölgelerine "kahraman" olarak döndüren…

- "Özel din eğitimi"ne yol veren…

- Şimdi "Türkçe öldü" diyenin bakan yardımcısı olmasını eleştiriyoruz ya, zamanında, Latin alfabesinin daha yeni yeni oturmaya başladığı bir eğitim sisteminde, "Din dersi" okutabilmek için -başka seçenek yokmuş gibi- "Türkçe" derslerini kurban eden…

- "... Millete mal olmuş inkılaplarımızı saklı tutacağız.." Diyerek "mal olmadığına" kanaat getirdiklerini hazmettire hazmettire esneten…

- Cumhuriyet''in "sarı öküz"ünü; Mustafa Muğlalı''yı kurban veren…

Kim varsa topunun üzerine!

Tek bir parti, tek bir ideoloji değil; bir sağdan, bir soldan(!), iktidar hırsının, hürriyet için verdikleri savaşı, Cumhuriyet rejimi için sarf ettikleri çabayı unutturduğu kim varsa hepsi bugünlerin faili!

***

Gün itibarıyla, Türkiye''deki siyaset kurumunun, tarihin herhangi bir dönemindeki, herhangi bir feodal düzenden farkı var mı?

En tepede bütün gücün, kudretin, yetkilerin sahibi varsayılan halbuki elinden ayrı, kolundan ayrı, bacağından ayrı, boğazından, kafasından ayrı "bağlı" haldeki, feodal düzendeki kralın tahtında oturan "bir" kişi…

Ezbere "tek adamcılık" suçlaması yöneltiyoruz da, hangi lider, sahiden de "tek başına karar alma" özgürlüğüne sahip ki!

Hemen altında, -ki asla resmi siyasi yardımcıları değil bunlar- feodal düzendeki "soylular" gibi konumlanmış bulunan ve onlardan bağımsız karar alma imkanı bulunmayan, devrin ekonomik, dini, askeri egemenleri…

Altında yine "soylular"dan "üst düzey" kişiler, idareciler…

Gerisi, modern serfler!

Nasıl ki feodal sistemde kral girdiği savaşı kazanabilmek, hatta halkını doyurabilmek için "kendisine bağlı(!)" derebeylerinin desteğine muhtaç ise; liderler de öyle!

Çoğu adımını atamaz; o destek çekilse!

Sedat Peker''in ifşa/iddialarında görmedik mi işte; uyuşturucudan mafyaya bütün o illegal alanların her biri bir derebeyliği! Hepsinin ayrı bir baskı mekanizmasına sahip kendi ağaları var; kimininki oy, kimininki para, kimininki itibardan tasarruf gerektirmeyecek bir konfor…

Delegenin bile "ağa"sı var; hesap edin ötesini!

***

Türkiye''nin son "tek parti" deneyiminden önce girdiği son seçimlerin milletvekili aday listelerine yansıyan, daha önce de paylaştığım çarpıcı tabloyu hatırlatayım:

ANAP''ın listesinde 5''i şeyh, 13 aşiret temsilcisi, AK Parti''nin listesinde 2''si şeyh 7 aşiret temsilcisi, CHP''nin listesinde 10, MHP''nin listesinde 3, DYP''nin listesinde 12, Saadet Partisi''nin listesinde 3''ü şeyh 7, DSP''nin listesinde 2, YTP''nin listesinde 2, DEHAP''ın listesinde 1 aşiret temsilcisi, ayrıca seçime bağımsız olarak giren iki şeyh ve iki aşiret temsilcisi vardı!

Nasıl oluyorsa "Cumhuriyetçi aşiretler", "Devletçi şeyhler", "Laik tarikatlar", "demokratik ağalar" filan var mesela memlekette; siyasi partiler feodal bağnazlığı hep "onları tenzih ederek" eleştirirler!

Batıdan doğuya doğru yolu bu yapılardan geçmeyen siyasi var mı? Daha doğrusunu "var olabiliyor mu"?

***

Neydi, artık her kelimesini ezberlediğimiz o intihar videosunda Enes''in "temel problemi"?

"Dini cemaat" mi yoksa bir cemaat yurdunda kalmaya zorlanmak da dahil olmak üzere, hayatının bütün alanlarında, Anayasal garanti altında da bulunan "En temel hak ve özgürlükleri"nden mahrum edilmek mi? Bunlar için mücadele alanı/gücü bile bulamıyor olmak mı?

Dönelim yeniden,"Enes"leri kurtarmasını onlar için içinde yaşayabilecekleri "Aklı hür, vicdanı hür" bir toplum inşa etmesini beklediğimiz siyasete…

İster mecburen, isten gönülden olsun; bir grubun iradesini, o grubu oluşturan bireylerin hiçbirine sormaksızın pazarlayanlarla el sıkışıp, o ipotekli iradeyle iktidar olmaya, muhalefet olmaya, Meclis''e girmeye, Başkan seçilmeye, miting yapmaya, özel uçak kullanmaya, bağış toplamaya vesair… razı gelmiş haldeki bir yapının, "birey hak ve özgürlükleri"ne dair "hukuku" koruyabilmesi -istese dahi- mümkün olabilir mi?

Yazarın Diğer Yazıları