Fena mı olur!
İktidar -YİNE-, sokağa çıksanız kimsenin umuru olmayan "Yeni Anayasa"nın bir mecburiyet haline geldiğine dönük bir suni/sanal bir iklim dayattı.
Bu suni/sanal iklimde -YİNE- sanki hakikatmiş gibi, ciddi ciddi ter basmasıyla/titreme arasında gidip gelen nöbetlere kapılan muhalefet, -YİNE- "aman oyunbozan bellemesinler" paniğiyle iktidarla müzakereyi kabul etti.
TBMM Başkanı -YİNE- Uzlaşma Komisyonu için düğmeye bastı.
Ve dilerim ki bu defa utandırırlar ama kuvvetle muhtemel ki CHP ve MHP yine zinhar uzlaşmalarının mümkün olmadığı "BAŞKANLIK" modeline geçiş yani rejim değişikliği için uzlaşmak üzere kurulan komisyona üye vererek bu zinhar taraftar olmadıkları dönüşümün parçası, "meşruiyet aparatı" olacaklar!
Aynı tiyatro yani.
Tekrar ediyorum:
Umarım utandırırlar!
***
Halbuki...
Her şeyin en iyisi bildikleri, en iyisini yaptıkları zannından kurtulabilseler, "evet efendim-sepet efendim"ci pohpohlamacıbaşılarının (siyasi literatürde başdanışman diye anılıyorlar genelde)aşırı dozda kibir yüklemesinden inen perdeleri yırtıp atabilseler gözlerinden...
Kendilerine biçtikleri ve fakat bir türlü pratiğe dönüştüremedikleri tarihi rolleri oynamaktan vazgeçseler, kumaşlarından bir son mohikan, bir cesur yürek, bir dünyayı kurtaran adam filan çıkmadığı ve hiçbir zaman da çıkmayacağı gerçeğiyle bir yüzleşseler...
Kendilerini bütün yetersizlikleri, hataları, beceriksizlikleri, at gözlükleri vs. ile "oldukları gibi kabul edip"; her defasında altında ezildikleri ideolojik referansları güçlü büyük büyük laflar etmek yerine çok basit, net, siyasal, ideolojik, etnik farklılıkları ne olursa olsun toplumun her kesimin "makul" bulabileceği "itirazlar" değil "gerekçeler" sunabilseler sadece topluma...
Bu bile yetecek biliyor musunuz "tarihi" sorumluluklarını yerine getirmelerine!
***
"Tepe"den atılan bir taşı çıkarmaya çalışırken o uçsuz bucaksız kuyuda "Başkanlığa geçileceği" önkabülüyle debelenmek yerine, bunun hangi felaketlere yol açacağını sıralamadan bir tık önce "Başkanlığın neden olmayacağı", "olamayacağını" değil bakın neden "olmasının mümkün olmadığını" izah etseler, özgüvenle...
Ve şu millet de Cumhuriyet'in boynuna geçirilen bu yağlı urganı söküp atabilecek yegane makamın kendisi olduğunu, bunun bir şehir efsanesi, hamasi söylem süsü olmadığına inansa...
Bugün "Başkanlık" sisteminin en ideali olduğunu savunanların ortaya koydukları sorunları bir sıralasalar mesela; görsün herkes ne çıkacak ortaya?
"Tek adam olmak istiyor"dan daha ikna edici bir dille, kimsenin zihninde soru işareti bırakmayacak şekilde, iktidarın "aksaklık" diye ortaya koyduğu hiçbir başlığın ne yasama organının, ne yürütmenin "yapısı"yla ilgili olmadığını belgeleseler... Madde madde... Ve dinleyen, izleyen, okuyan herkes daha siz söylemeden anlasa ki bütün istedikleri "denetlenmemek"...
"Rejim sorunu" yaşanmayan bir ülkede "rejimi değiştirme"ye dönük bir ısrarın "rejimin selameti"yle hiçbir alakası olmayacağını gösterseler. "Rejim"in "ezanı yasakladılar, camileri ahır yaptılar, Dersim'i bombaladılar"ların çok ötesinde bir mekanizma olduğunu, "hükümetin kurulabildiği", "yasaların yapılabildiği" bir ortamda "sistem tıkanıklığı"ndan söz edebilene kargaların bile gülerken koca koca adamların neden ciddiye alıp da saatlerce tartıştıklarını bu zırva üzerine ifşa etseler...
Türkiye Başkanlık sistemine geçmeyecekse bu büyük oranda "iki partili olmayan" parçalı siyasi yapısı sayesinde olabilecekken, toplumsal dayattıkları bu "parçaları" temsil eden siyasi partiler yeni "hazmettirme" sürecinin parçası olmak yerine, toplumsal karşılıklarını harekete geçirseler...
Fena mı olur!