Gertrude Bell,
Şerif Hüseyin,
Kenan Evren ve Felsefesiz Eğitim…
Gertrude Bell, Birinci Dünya Savaşı’nda Orta Doğu’da, özellikle Arap toplulukları içinde casusluk çalışmalarını yürüten İngiliz üst düzey yönetici.
Birinci Dünya Savaşı’na İngiltere, dünyanın en güçlü imparatorluğu olarak girdi. Özellikle Orta Doğu Arap topraklarındaki petrolle çok ilgileniyordu. Çünkü sanayi toplumu, buharlı makine çağından içten patlamalı motor çağına girmişti. Bu çağın enerji kaynağı petroldü. Petrol de bu bölgedeydi.
“Gertrude Bell, çok hırslı bir kadındı. Birinci Dünya Savaşı başladığında 45 yaşlarındaydı. İngiltere yöneticileriyle, özellikle de Denizcilik Bakanı Churchill’le yakın ilişkileri vardı. İngiltere’nin sömürge imparatorluğu ile övünüyor, yeni sömürgeler elde edilmesi için canla başla çalışıyordu.
Arap ülkelerinde incelemeler yapmak için gönderildiğinde büyük savaş daha başlamamıştı. Başta Fransızca, İtalyanca, Almanca olmak üzere Avrupa Latin dillerini biliyordu. Arap topraklarına gelince birkaç dil daha öğrendi. Şerif Hüseyin ve oğulları Abdullah ile Faysal’la görüşüyor, onları ayaklanmaya, Arap krallıkları kurmaya özendiriyor; üçüne de kral gibi davranmalarını, konuşmalarını, düşünmelerini öğütlüyordu. Mısır’dan yola çıkmış, atla Suriye ve Irak’ı dolaşmıştı.
Sevgilisi Binbaşı Dick Willie, Çanakkale kara savaşlarında öldürülmüş; Gertrude, özel izinle mezarını ziyaret ettiği sevgilisinin ölümüne çok üzülmüş, Osmanlılara, Türklere, ardından Türkiye Cumhuriyeti’ne inanılmaz ölçüde düşman olmuş, düşmanlığını mezarına dek de içinde taşımıştı.
İngiliz Hükümeti’ne, Churchill’e çektiği telgraflarda,
‘Siz Araplar soylu bir ulussunuz, özelliklerinizi koruyun. Yakında kendi krallıklarınızı kuracaksınız. Biz de size elimizden gelen yardımı yapacağız, diyorum. Bana gözü kapalı inanıyorlar. Petrollerini işletip ceplerini parayla dolduracağımız günleri iple çekiyorlar,’ diyordu.” (1)
Gertrude Bell, İngiliz İstihbaratının üst düzey yöneticilerindendi. Bir kahraman olarak insanlara algılatılmış, işi bitince de foyası ortaya çıkmasın diye İngiltere’de öldürülmüş Lawrence onun emrinde çalışıyordu.
1917 yılında Amerika’nın, İngiliz saflarında savaşa girmesi sonucu Almanların yenileceği ortaya çıkınca, Gertrude Bell’e, Arap dünyasının siyasi haritasını çizme görevi verildi. Bell, çoğu sınırını cetvelle çizdiği Arap devletleri sınırlarını belirledi, yapay devletlerin kurulmasını sağladı. Onun döneminde Filistin’e dünyanın birçok yerinden Yahudi göçü hızlandı. Uluslaşma sürecine yeni girmeye başlamış Kürtleri bölerek birkaç devlete dağıttı. Kürtlerin bu yapılarıyla, ‘En az bir yüzyıl Orta Doğu’nun kanamalı yaralarından biri olacağına,’ inanıyordu. Osmanlı yıkılacak, Türkler Anadolu ortasına kapatılacaktı.
Bell, hükümetine, sürekli olarak, ‘Sömürgelerin sanayi, ticaret, eğitim, kültür alanlarında gelişmelerine izin vermeyelim, özellikle sanayiyi ortaklarımız birkaç ülke dışında başkalarının kullanmasına engel olalım,’ yollu önermelerde bulunuyordu. İngiltere Hükümeti, 1917 yılında ortakları Amerika, Fransa, İtalya, Rusya’yı bu konuyu konuşmak için toplantıya çağırdı. Toplantıda dünya toplumlarının, üstün efendiler ve yönetilecek, çağdaşlaşmalarına izin verilmeyecek sömürgeler olarak kalmalarının sağlanması kararı alındı. Özellikle Müslüman dünyasının bu çerçevede sömürge olarak kalması için en büyük çaba harcanacaktı.
Şerif Hüseyin:
Dünyanın 33 milyon kilometrekare toprağını sömürgeleştirmiş İngilizler, sömürgelerindeki halklara kanlı baskılar uygularken, Arapları Osmanlı sömürgesi olmaktan kurtarmak için çaba harcadığını öne sürüyordu (!).
Hüseyin bin Ali el-Haşimi, kısa adıyla Şerif Hüseyin, 1852 yılında İstanbul’da doğmuş, 1908 yılında Sultan Abdülhamit tarafından Mekke Şerifi olarak atanmıştı. Mekke şerifleri, geleneksel olarak, Hazreti Muhammed’in de kabilesi olan ve Kureyşlilerin Haşimi soyundan atanıyordu. Hüseyin de Haşimi soyundandı. Şerifliği sırasında İngilizlerle ilişkileri geliştirdi. Savaş patladıktan sonra Arap topluluklarını Osmanlıya karşı ayaklandırmaya başladı. Osmanlı askerleri öldürüldü. 1916’da artık Arabistan Yarımadası’nda Osmanlının sözü hemen hemen geçmez oldu. 1916’da Şerif Hüseyin kendisini Hicaz Kralı ilan etti. Daha sonra İngilizlerin desteğiyle oğullarından Abdullah Ürdün Kralı, Faysal Suriye ve Irak Kralı oldu.
Bir süre kullanılan Hüseyin ve oğullarının sonları kötü oldu. İngilizler, onların ortadan kaldırılmalarını izleyip yerine Suud Hanedanı ile başka kralların geçmesine el altından destek verdi. (2)
Suriye’de bulunan Cemal Paşa, Şerif Hüseyin ayaklanmasını bastırmak, Arap Yarımadası’nı elde tutmak için Fahrettin Paşa’yı Medine komutanlığına atadı. 1916 ortalarında göreve başlayan Paşa, emrindeki haber alma örgütünün komutanı olan subayına sordu:
“Peki Arap halkının bize desteği nedir?”
“Ne yazık ki zayıf komutanım. Şerif Hüseyin çok fazla İngiliz altını dağıtıyor. Adamları her yerde, ‘Osmanlı bize dört yüz yıllık efendilik etti de ne oldu? Gördüğünüz gibi kendisi de aç, biz de açız. Artık kaderimizi İngilizlere bağladık. Onlar dünyanın en büyüğü… Bizim, bağımsız Arap devletleri kurmamıza garanti veriyorlar. Petrolünüzü en iyi şekilde değerlendirip bizi zengin edecekler. Osmanlıları topraklarımızdan atacağız. Geldikleri gibi Anadolu’ya geri dönsünler…’ diye konuşuyorlar. Bu konuşmalar Araplar arasında etkili oluyor.” (3)
Kenan Evren ve Felsefesiz Eğitim:
Bell’in hükümetine önerdiği ve Birinci Dünya Savaşı’nın yenen devletlerinin dünyayı ‘Sanayileşmiş efendiler, geri sömürgeler’ diye bölen anlayışını Mustafa Kemal bozdu. Anadolu’nun birkaç çorak, geri kalmış iline sıkıştırılmaya çalışılan Türkler, üzerlerindeki oyunu bozdu. Sömürgecilerin istemediği, ‘Çağdaş Uygarlık Düzeyi’ne yükselmeyi hedefleyen ve sömürgecileri kızdıracak olan Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdu. İnsanları kul, reaya/sürü olmaktan çıkaracak, özgür yurttaşlar yaratacak bir eğitimi düzeni kurmak adına üç Mustafa eli kolu sıvadı:
Mustafa Kemal, Mustafa İsmet, Mustafa Necati…
Üçlü, Türkiye Cumhuriyeti’ni ‘Çağdaş Eğitim Düzeyi’ne yükseltecek, bilime, akla, felsefeye dayalı, fırsat eşitliğinin uygulandığı, okullarında kız-erkek karma okunan, parasız, laik bir eğitim düzeni kurdular.
İkinci Dünya Savaşı’nda da İngiltere ve ortakları yenen devletler oldular. Ancak İngiltere çok yıpranmış, tahtını ABD’ye devretmişti. ABD, oturduğu sömürgecilik tahtında rahat oturabilmek için, sömürgeler için yapılan gizli sömürgecilik tasarısını uygulamak zorundaydı. Bütün yeni Gertrude Bellleriyle, Şerif Hüseyinleriyle, Kenan Evrenleriyle Türkiye Cumhuriyeti başta olmak üzere birçok ülkeye saldırıya geçti. Türkiye başarırsa, bir milyar sekiz yüz milyon Müslüman başta olmak üzere dünyanın sömürgelerine örnek olacaktı. Bilimi temel alan laik eğitimin ortadan kalkması gerekiyordu.
Bunun için ‘Yeşil Kuşak’ uygulaması gereği, 1950’lerin ortalarında devşirilen Fethullah Gülenlerin, 1965’lerden sonra Türkiye’de yönetime getirilmek için devşirilenlerin, 1980’lere doğru devşirilen Adnan Oktar gibilerin (Harun Yahya takma adla Evrimsel Gelişme Kuralı’nı yıkmak için okullara parasız dağıttırdığı on binlerce kitabı anımsayın) önleri açılmalıydı. Ancak, bu önü açma Laik Cumhuriyet Anayasası ile pek de kolay başarılamıyordu.
ABD’nin, laik devleti yıkmak, Türkiye’nin örgütlü yapısını dağıtmak; demokrat, laik, aydın, sol düşünceli, sömürgeciliğe karşı çıkan insanlarını ezmek, Yeşil Kuşak Tasarısı’nın açtığı yoldan Türkiye’nin sömürge olarak kalmasını sağlamak, Ilımlı İslam düzenini kurmak ve Amerikan sömürgeciliğine karşı çıkanları yok etmek için bir Şerif Hüseyin gerekiyordu. Bulundu: ABD Başkanı Jimmy Carter’in, “Bizim oğlan,’ dediği Kenan Evren ve yanındaki dört general, kendilerine kurdurulan diktatörlükle, kendi halklarını ezmek için eli kolu sıvadılar. Laik eğitim düzenini yerle bir ettiler. Laik Eğitim’in olmazsa olmazı felsefeyi okullardan attılar. Felsefe, akıl demekti, bilimlerin anası demekti, kısacası bilgi demekti.
Felsefenin yerini Zorunlu Din Dersleri aldı.
Toplum hukuksuz, örgütsüz, okullar bilimsiz bırakıldı. Yeni Şerif Hüseyin, Kenan Evrenlerin açtığı yoldan ortalığı Zübeyde Hanım’a “kötü kadın” diyen fesliler, “Ben iyi ki devlet okullarında okumamışım,” diyen ve “yanmaz kefen bezi” satıcılığı yapanlar, Laik Cumhuriyet’in ve onun bilime dayalı eğitimini tabuta sokmaya çalışanlar…
Başaramayacaksınız. Demokrasi güçleri, sandıkta yeni bir 30 Ağustos Zaferi kazanacak.
Hasan Yiğit, Anafartalar: Bir Önderin Doğuşu, Marçiçeği Yayıncılık AŞ.
AGE,
AGE.