Fazıl Say Orhan Pamuk ağzıyla konuşmuş!
Adam, Orhan Pamuk ağzıyla konuşan ’ünlü piyanistin’, “Bakan eşlerinin bile başları örtülü, Türkiye’de yüzde 30’lara düştük, bu ülkede yaşanmaz!” sözlerini, Atatürk’e gönderme yaparak, “Fazıl Say haklı, her şey hatta siyasetçi bile olabilirsiniz amma, sanatçı olamazsınız!” diye savunuyor ya işte o zaman bizim de aklımıza, tesadüfen kral olunca babasını ayağına çağırıp, “Gör baba, bana her fırsatta, ’Sen adam olmazsın!’diyordun, bak ben kral oldum!” diyen oğluna babanın verdiği şu cevap geliyor:
“- Oğlum ben sana kral olamazsın demedim, adam olamazsın dedim. Görüldüğü gibi sen kral olmuşsun amma hâlâ adam olamamışsın. Eğer sende az buçuk adamlık olsaydı babanı ayağına çağırmaz, babanın ayağına giderdin!”
Evet, siyasetçi olabilirsin, sanatçı olabilirsin, servet içinde yüzebilir, şöhret zirvelerinde uçabilirsin, amma, adam değilsen, senin şöhretinden, siyasetinden, servetinden velhasıl, senden kime ne!
Konu dışı bu girişten sonra gelelim Fazıl Say bahsine..
Bush, “Haçlı Seferi başlattım” diyerek Afganistan’ı işgal ettiğinde, Türkiye’nin mevcut durumunu beğenmeme bahanesi olarak “Eşleri başörtülü bakanları” gösteren Fazıl Say, ABD’nin Afganistan’ı işgalini, “ABD yanlışlıkla birkaç kız çocuğu öldürdü belki. Ama milyonlarca kız çocuğunu diriltti!” sözleriyle savunduğunda ne kadar “sanatçı” ve ne kadar “herhangi bir şey” ise, Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu, “eşleri başörtülü bakanlara” indirgediğinde de işte o kadar “sanatçı”, işte o kadar “herhangi bir şey” dir.
Fazıl Bey, bu tavrı ile bilmelidir ki AKP’nin değirmenine su taşımıştır.
Fazıl Say keşke, Türkiye’nin vaziyetini, “Maddi mânevi her şeyimiz dün bu toprakları işgal eden müstevlilere üç kuruşa satılıyor, Atatürk liderliğinde büyük bir özveri ile kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin mal varlığı ve egemenliği emperyalist güçlere devrediliyor, gün, sağ-sol, gün başı açık-başı örtülü, gün Türk-Kürt, gün Alevi-Sünni tartışmasının yapılacağı gün değil, gün 1920’lerdeki Kuvayı Milliye ruhunu kuşanma günüdür” deseydi, diyebilseydi... Lâkin görünen o ki Sayın Say’ın böyle bir rahatsızlığı yok, onun rahatsızlığı, “başörtüsü ve başörtülülerden” ibaret.
Ve o zannediyor ki, Türkiye bir “başörtülüler cenneti” haline geldi..
Oysa durum bambaşka ve milletimiz asıl bunun farkında değil.
Çünkü Türkiye öyle bir Türkiye ki, başın örtülü ise üniversite kapılarından çevriliyorsun, başın örtülü ise, hangi yarışmada birinci olursan ol ödül kürsüsünden indiriliyorsun, başın örtülü ise kimi hastanelerdeki hasta ve yaralılarına “geçmiş olsun” ziyaretinde bulunamıyorsun ve bütün bunlar işte o eşlerinin başları örtülü bir Bakanlar Kurulu tarafından yönetilen Türkiye’de, bu Türkiye’nin AKP iktidarında oluyor..
Yine Fazıl Say’a göre, “Türkiye Ortaçağ Karanlığına sürükleniyor” muş.
Say’ın bu ifadeleri bile kendisinin durduğu “tarafı” göstermesi bakımından yeter de artar bile. Çünkü “Ortaçağ Karanlığı” dediği şey Türk milleti için “aydınlık çağın” ta kendisidir. Ve Ortaçağ Karanlığı, Fazıl Say ve benzerlerinin gıpta ettiği Avrupa’nın sıfatı, gerçeği, kimliğidir. Ama o yıllar, Türk ve İslam dünyasının siyasetten ilme, teknolojiden askerliğe, tarımdan ticarete kadar hemen bütün alanlarda insanlığın ufkunu açtığı, yaşadığı ve etkilediği coğrafyaya adalet emzirdiği ve insanlığın bugüne kadar bir benzerini daha yaşamadığı bir “huzur çağıdır.”
Haçlılar o çağa “Ortaçağ” dediler ve bizimkiler de ’kavram ithalatçısı’ olduklarından bahsi geçen konuda Haçlılar, yani Ortaçağlılar gibi konuşmakta velhasıl Türk İslam âleminin altın çağı için, “Ortaçağ” demekte, diyebilmekteler.
Ama Fazıl Say üzülmesin, eşi örtülü olan Başbakan Erdoğan da “Ortaçağ” bahsinde, kendileri gibi düşünmekte, o yıllara o da, “Ortaçağ” meselâ, “Avrupa Birliğine karşı olanlar Ortaçağ kafalıdır” demektedir.
Say ve benzerlerine, 476’da çöken Batı Roma ile, 1453’te Fatih’in İstanbul’u fethetmesiyle tarih sahnesinden silinen Doğu Roma arasındaki döneme Ortaçağ denildiğini, bu dönemin Haçlı Batı için “karanlık çağ” olduğunu hatırlattıktan sonra, milletinizi ve tarihinizi biraz tanıyınız önerisinde bulunursak, nezaketsizlik mi etmiş oluruz!