Fay hattı kırıldı

Kâhin filan değilim ama yetmiş yılı aşan gazetecilik ve devlet hayatımın deneyimlerinden ve de Atatürk’e, devrimlerine Cumhuriyet hususundaki hassasiyetimden olacak bazı olacakları tahmin etmiş ve yazmışım...
2004 yılı mayısında.Yeniçağ’da “Fay Hattı Kırılırsa” başlıklı bir yazı yazmıştım. O yazıda, daha iki yıllık Başbakan Erdoğan’a “Pervasız Kabadayı” demiştim o da aleyhimde 20.000 YTL tazminat davası açmış, kazanmış emekli ve gazi maaşlarıma haciz koydurmuştu... Sonra Yargıtay, “Pervasız Kabadayı” demenin suç teşkil etmeyeceği hususunda içtihat kararı verdi. Gazetemin sorumlusu beraat etti ama hala anlayamadığım bir usul hatasından -boşluğu yüzünden- ben kurtulamadım ve mahkum edildim. Şimdi Yargıtay’ın içtihat kararı ile Erdoğan’a pervasız kabadayı demek suç sayılmayacağı ve sonra, bugün olanlara denk düştüğü için o yazıyı aynen yayımlıyorum.. Yorum sizlerin...

***

Fay hattı kırılırsa!
YÖK tasarısı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın pervasız kabadayılığı ve AKP’lilerin “ahdi” ile TBMM’de kabul edildi. Bu tasarının asıl maksadı Türkiye’yi, kurumları ve kadrolarıyla değiştirmek amacının koçbaşı olduğu, “maalumdan” malum! (*) Artık ayrıntılarına girmeyeceğim. Tabii, tasarıyı Cumhurbaşkanının veto edeceği, gene Meclis’e geri gönderilir de AKP tutumunda ısrar ederse, Anayasa Mahkemesi’ne de sevk edeceği, bence muhakkak.

Bilek güreşi
Ancak bu olay, sonunda iktidar bu müsademe rotasında devam ederse -ki öyle görünüyor- toplumumuzun altında oluşan fay hattının kırılmasıyla, çok tehlikeli bir depreme sebep olacaktır ve sorumluluğu da iktidarın olacaktır. Onların “ahdine” karşı Ordunun da, tüm Atatürkçülerin de, Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman Paşa’nın dediği gibi, Atatürk’ün laik Cumhuriyetini sonuna kadar müdafaa ve muhafaza etmek “ahdimiz” var. Bakalım, hiç arzu edilemeyecek bir safhaya gelindiğinde, Mehmet Ali Birand’ın deyimiyle, “Hükümetle Kemalist çevreler arasındaki bilek güreşini” kim kazanacak?

Kemalizm
Mesele, AKP ağırlıklı TBMM’nin hakikaten milli iradeyi ve konsensüsü ifade etmediği gerçeğinden çok daha derindir.
“Kemalizm” son yıllarda, içimizdeki bazı çevrelerin, Taha Akyol gibi tekkeli liboş yazarlar ve Avrupa’daki bazıları, mesela Türkiye raportörü Aaari Oastlander tarafından, adeta aşağılayıcı “statükoculuğu” ifade eden bir etiket olarak kullanılıyor.
Milli Mücadele esnasında İstanbul’daki mütareke medyasının ve Avrupa çevrelerinin Anadolu hareketine, “Kemalist eşkıyalar” dedikleri gibi!
Bizler bugün, üniter, laik Türkiye Cumhuriyeti milli devletini temellerinden değiştirmeye, yıkmaya, azmetmiş olanlara karşı sonuna kadar mücadele etmeye azmetmiş sivil ve asker Atatürkçüleriz ve evet “Kemalistleriz.”

Asıl sorun
Asıl sorun da Cumhuriyetin ilk yıllarında kenetlenmiş ve birleşmiş bir milletken, şimdi nasıl böyle bölündüğümüzdür? Bu bölünmüşlüğün temelinde ne yatıyor? Bir defa, Birand bile itiraf ediyor “askeri ve normal liselerimizden başlayarak, tüm eğitim alanına ve toplumun büyük kısmına yansıyan, katıksız laik bir yaklaşım. Diğeri, İmam Hatiplilere verilen eğitim.” Bu sonuncusu sadece “eğitim” de değildir; “Milli” Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, ne kadar yırtınırsa yırtınsın, ne kadar timsah gözyaşları dökerse döksün, onların “ahdi” Laik Cumhuriyeti, Atatürkçülüğü muhafaza ve müdafaa değil, mümkün olsa temellerinden yıkmaktır.
Bu kendisinin, Başbakanın ve akıl hocaları Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer’in, geçmişteki söz ve yazılarından ayan-beyan bellidir.

Ortayol!
Birand “bir orta yol” bulunması gereğinden bahsediyor. Ancak ne bir “orta yolun” bulunamayacağı, ne de iki zıt görüşün, kökten dincilikle Kemalizm arasında “uzlaşma” olamayacağı da bellidir. Ortada, artık takiye ile, idareimaslahatla geçiştirilemeyecek “AB sürecinde Kopenhag Kriterlerine göre” çözülemeyecek vahim bir durum vardır. Bu durumun da baş sorumlusu Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve AKP iktidar, milletvekilleridir.
Medyadaki iktidar yalakaları da, inşallah artık hakikati idrak ederler ve taraflarını tayin ederler. Her an fay hattı kırılacak, deprem olacak korkusuyla tetikte yaşamaktansa kırılsın da görelim demek geliyor içimden!
* “Malumu” medrese ağzıyla -eski deyimle- “ayınların çatlatarak” ’maalum’diye ifade etmeye çalıştım. Çünkü bunun 31 Mart 1909’daki irtica ayaklanmasıyla ilgili bir öyküsü var. Başkaldırıyı Rumeli’den gelen Hareket Ordusu bastırmış, softaları yakalamıştı. Ünlü karikatürist Cem’in, zamanın KALEM dergisinde yayınlanan karikatüründe, bunlardan biri kendisini yakalayan subaya, ayınları çatlatarak “softa olduğum nereden maalum?” diye sorunca subay cevap veriyor; “Malum’dan malum yürrü!”
HHH
Henüz 1980’li yıllarda Recep Tayyip Erdoğan’ın Atatürk ve Cumhuriyet rejimine karşı etmiş olduğu yemin:
. . . .. .
Ben Muhammed Müslüman ümmetindenim.
Türkiye dinsiz, laik bir memleket haline gelmiştir.
Hayatımı Mustafa Kemal dinsizliği ile savaşa adayacağıma,
Türkiye’yi bir din ve şeriat devleti haline getirmek için mücadele edeceğime, Kemal Paşa zamanında çıkarılan dinsiz kanunların tatbikini önleyeceğime, kısa zamanda ümmet esasına dayanan, şeriat devletinin kurulması için çalışacağıma, dinim, Allah’ım ve bütün mukaddesatım üzerine yemin ve kasem ederim.
Recep Tayyip ERDOĞAN

Yazarın Diğer Yazıları