Fatih Altaylı'nın "ben bir küçücük sevdalı kuş idim aklım ermedi yaban ellere uçtum" türküsündeki sözler gibi hikayesi şöyle:
Basın mesleğinin eskileri bilir ki çok ağır bir neden olmadan üst düzey bir ayrılık bu şekilde patronun haberi olmadan olmaz.
Fatih Altaylı her ne kadar köşesinde bu durumu ‘kibarlaştırsa' da yakın zamanda yaşanan gelişmeler öyle olmadığını gösteriyor.
Son zamanlarda hükümetin uygulamalarını - özellikle de seçim döneminde - paldır küldür ve korkmadan, yani korkusuzca eleştiren Fatih Altaylı dikkatleri üzerine çekiyordu.
Nereden bilebilirdi ki bu "dikkatlerin" şimşeğe dönüşeceğini...
İktidarın her fırsatta Fatih Altaylı’dan rahatsız olduğunu grup yöneticilerine ilettiğini Bab-ı Âli'de bilmeyen yoktur. Bu durumun dedikodusu medyanın en alt çalışanına kadar bilinir.
Gerek televizyonun yayın politikası gerek köşe yazarlarının ele aldığı konular, tam biat isteyen iktidarı rahatsız ettiği apaçık ortadaydı.
İlk seçim sonuçlarında Meclis çoğunluğunu elde eden AKP zaferini ilan edince dipten gelen dalganın ikinci seçimden sonra fırtınaya döneceğini gören medya grubu bir kurban vermek zorundaydı.
Siz bunun adına diyet deyin.
Onlar bunun adına "ayrılan yollar" desinler.
Ancak; Fatih Altaylı gibi bir ismi diyet veren grup, şayet ikinci seçimden de buna benzer bir sonuç çıkarsa, fırtınanın çifte kasırgaya dönüşmesini engellemek için pozisyon almışa benziyor.
Nitekim, sonuç AKP’nin ikinci sandık zaferiyle sonuçlanırsa, bu iş öyle sadece bir Fatih Altaylı’yla kalacağa benzemiyor.
Zaman zaman yiğit ve tarafsız çıkışlarıyla nam salan Fatih Altaylı her ne kadar medyanın bir kısmı tarafından sevilmese de gazetecilik açısından “vuruşarak geri çekilenler” arasında yerini aldı.
Yiğidi öldüreceksin, hakkını vereceksin...
Fatih Altaylı’nın Habertürk’ten ayrıldığını duyurduğu “kibar” yazı ileride iletişim fakültelerinde ders olarak belki de okutulacaktır.
Her ne kadar iktidar gerçek gazetecileri kendilerine kurban ederken ses çıkarmayıp film seyreder gibi seyretseler de sıra onlara geldiğinde görüldüğü gibi etrafında ses çıkartacak kimseler kalmamıştır.
Tıpkı bir zamanların Almanya'sında olduğu gibi...
Bugüne kadar yedikleri yanlarına kâr kalanlara değil;
eğilmeden, bükülmeden gidenlere selam olsun...
NE OLMUŞTU
Türkiye 14 Mayıs’ta cumhurbaşkanı ve milletvekilliği seçimleri için sandık başına gitti. Muhalefet kanadından büyük bir ümitle gidilen sandıktan beklenmedik bir sonuç çıktı. Özellikle bazı basın yayın organlarında Kemal Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı seçileceği ve meclis çoğunluğunu Millet İttifakı’nın alacağı düşünülse de sandıktan çıkan sonuç bunun tam tersi oldu.
Anadolu Ajansı verilerine göre milletvekilliği seçiminde AKP, MHP, YRP, BBP, DSP ve HÜDA PAR’ın oluşturduğu Cumhur İttifakı oyların yüzde 49,46’sını alırken Millet İttifakı ise oyların 35,02’sini alabildi.
Cumhurbaşkanlığı seçimi birinci turda bitmese de mevcut Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan oyların yüzde 49,50’sini, Millet İttifakının adayı Kemal Kılıçdaroğlu ise yüzde 44,98’sini aldı.
Bu sonuçlar ile kazanmadan balkon konuşması yapan Erdoğan tabanıyla birlikte ikinci tura morali yüksek olarak gireceğini göstermiş oldu.
Siyasette rüzgar beklenin tersi yönüne esince bu rüzgardan nasibini alanlar da oldu. Medya ayağında rüzgardan ilk etkilenen Habertürk ve Fatih Altaylı oldu. Son dönemde aykırı çıkışları ve hükümeti sıkça eleştirmesiyle dikkatleri üstüne çeken Fatih Altaylı sandıktan çıkan sonuç iktidar lehine olunca adeta köşeye sıkıştı.
CİNER Grubu kendisine yönelecek olan ana fırtınanın önünü kesmek için Fatih Altaylı’nın biletini kesti.
Fatih Altaylı’nın ayrılığı bir anlı karar gibi görünse de böylesini büyük medya kuruluşlarında en tepedekilerin haberi olmadan böyle bir ayrılığın yaşanmasının imkanı yok.
Tüm yaşanan bu gelişmeleri üst üste koyunca Fatih Altaylı’nın "Bana katlanan herkese teşekkürler" başlığıyla okuyucuya veda etmesi daha anlamlı hale geliyor.
Yolun açık olsun Fatih Altaylı…
İşte Fatih Altaylı’nın veda yazısı:
“Doğrusunu isterseniz bu kararı Turgay Ciner ile konuşmadan hayata geçirmek istedim.
Çünkü konuştuğumda "Gitme" dese kalmak zorunda kalırdım.
Kabul etse "Niye gitme demedi" diye belki de kırılırdım, insanım.
Grupta en iyi anlaştığım yöneticilerin başında gelen Didem Ciner'e bile her şey bittikten sonra haber verdim.
Ciner ailesine 18 yıllık her şeye rağmen keyifli ve öğretici yolculuk için gerçekten teşekkür ediyorum.
Sonuçta bugün Habertürk'e veda ediyorum.
Türkiye'nin, Türkiye'de medyanın en zor döneminin 18 yılını birlikte yaşadık.
Başka hiç kimse ile bu kadar uzun süreli bir beraberliği, hele hele bu dönemde asla beceremezdim, beceremezdik.
Bazen aşk biter ya, bittiğini bilmek, anlamak, uzatmamak, sıkmamak lazım.
Yarın artık yokum.
Ne yapacağımı bilmiyorum henüz.
Belki uzun, belki kısa bir tatil.
40 yıldır yazmak dışında bir iş yapmadım.
Muhtemeldir ki, kendi köşemde, kendi halimde bir şeyler yazarım.
Sonrası?
Vallahi bilmiyorum.
Boş duranı Allah sevmez derler.
Ben de sevmem.
Duramam, rahmetli anneannemin deyişiyle kurtluyumdur.
Rahat batar herhalde.
Batarsa zaten haberiniz olur.
Bu arada şunu da söylemeden bitirmem mümkün değil.
Habertürk'ü birlikte kurduğum tüm çalışma arkadaşlarıma, medyadaki sayıları giderek azalan pırlanta gibi gazetecilere ama özellikle ve özellikle beraber çalışmaktan büyük keyif aldığım ve kardeşim gibi gördüğüm birkaç çalışma arkadaşıma teşekkür ediyorum. Onlar kendini bilir.
Arkamda bıraktığım tüm genç arkadaşlarıma da minnettarım, bunca yıldır benim gibi "Huylu" bir adama "Abi" dedikleri için.
Sizlere de beni hep okuduğunuz, hiç yalnız hissettirmediğiniz, bazen kızsanız da güvenmeye devam ettiğiniz, benden vazgeçmediğiniz, varlığınızla gösterdiğiniz güç ve destek için büyük bir teşekkür borçluyum. Ama ben de Habertürk'le ilgili olumlu ya da olumsuz her şeyi benden bilmenize göğüs gerdim, onu da unutmayın:)
Ama artık yokum.
Hoşçakalın...
Görüşmek üzere.
NOT: Bundan böyle, medyada kimseye patron diyecek gücüm takatim yok. Saygı duyacağım öyle birini de zaten göremiyorum. Ama bir süre sonra yazılarıma fatihaltayli.com.tr adresinden devam etmeyi planlıyorum. Sonrasına bakarız."