Faşizm, 1922 yılında, liderliğini Benito Mussolini’nin yaptığı Ulusal Faşist Parti’nin iktidara gelmesinden, İkinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar olan dönemde İtalya’da hakim olan diktatörlük rejiminin resmi adıdır.
İtalya, Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda kazanan safta yer almış ancak istediğini elde edememiştir. Bu durumun yarattığı hayal kırıklığı ve süregelen ekonomik ve siyasi istikrarsızlık faşizmin İtalya’da iktidara gelmesinde en önemli etkenler olmuştur.
Faşist yönetim, İtalya’da iktidara geldikten sonra ülke içerisinde toplumsal hayatın her alanını kontrol altında tutmak istemiş ve buna yönelik adımlar atmıştır. Dış politikada ise saldırgan bir tutum sergileyen faşist yönetim, İtalya’nın uluslararası arenada son derece olumsuz bir imaja sahip olmasına neden olmuştur.
Totaliter bir rejim niteliğine sahip olan İtalyan Faşizmi, İtalya’nın İkinci Dünya Savaşı’nda mağlup olmasıyla sona ermiştir.
İTALYA’YA FAŞİZMİN GELİŞİ
Mussolini, 1 Kasım 1926’da komünist, sosyalist ve antifaşist yayın yaptıkları iddia edilen medya organlarını yasaklayarak İtalya’da açık terör diktatörlüğü dönemini başlattı.
Yasaklanan gazete ve dergiler arasında İtalyan Komünist Partisi’nin yayın organı Unita, Sosyalist Parti’nin yayın organı Avanti, sendikal gazete Battaglia sindacali, Turin’de çıkan Stampa ve Milano’da yayınlanan Corriere della Sera gibi tanınmış burjuva gazeteler vardı. Bu gazetelerin ortak özelliği içinde bulunulan krizde faşist rejimin, yani Duçe’nin yanında olmamalarıydı.
5 Kasım’da Partito Nazionale Faschista (Nasyonal Faşist Parti) dışında tüm parti ve örgütler yasaklandı. Faşist parlamento, Mussolini’yi başbakan olarak parlamentoya hesap veren bir kişi olmaktan çıkararak sadece krala formalite icabı hesap veren yetkilere sahip kılan OHAL yasalarını onayladı. Hükümetin kanun hükmündeki kararnameleri için parlamentodan onay alınması gerekmiyordu.
8 Kasım’da aralarında İtalyan Komünist Partisi genel sekreteri Antonio Gramsci’nin de olduğu komünist ve sosyalist partilere mensup milletvekilleri tutuklandı. Sosyalist Parti Başkanı Pietro Nenni, Fransa’ya kaçabildi.
OLAYLAR 1920’DE BAŞLADI
1920 Eylül ayında İtalya’da Birinci Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan devrimci mücadelelerle işçiler Kuzey İtalya’daki birçok fabrikayı işgal etti. Bazı fabrikalarda yönetimi üstlendiler. İşletmelerin savunulması için işçilerden oluşan Kızıl Muhafız tugayları oluşturuldu. Ülkenin güneyinde ise köylü ayaklanmaları ve toprak işgalleri gerçekleştirildi. Hükümet işgaller ve ayaklanmalara bağlı olarak köylü ve işçi eylemlerini meşru ilan etmek zorunda kaldı.
İtalya’da o dönemde Almanya’da olduğu gibi güçlü bir revizyonist ve şovenist sosyal demokrat parti veya ‘sosyalist’ önderlik olmadığından emperyalistler, devrimin ezilmesi için en gerici güçlerini Mussolini çevresinde konuşlandırmaya başladılar. Büyük sermaye örgütleri olan Confindustria ve Confederazione dell’Agricoltura ile Conti, Pirelli, Agnelli, Benni, Donegani, Bennedetti gibi şirketler faşistlere büyük maddi destek sağladılar. 1922 yılında yeniden Papa seçilen XI. Pius, faşist partinin yanında yer aldığını resmen açıkladı. Mussolini‘nin, 1921 yılında iktidarı ele geçirme hazırlığı yaptığı dönemde Nasyonal Faşist Parti (PNF) biçimlenmeye başlamıştı.
ROMA’YA YÜRÜYÜŞ
Kongresini Napoli’de yapan PNF, 22 Ekim’de 40 bin faşistle Roma’ya doğru yürüyüşe geçti. Mussolini, Milano’da araba tekerleği lastiği kralı Pirelli’nin başkanlığında işverenler birliği ile görüştü. Vittorio Emanuele III, Mussolini’nin Duçe ilan edileceğinin sinyallerini verdi.
Mussolini de işverenleri, şimdiye kadar savunduğu antikapitalist taleplerin demagojik olduğuna, ciddiye alınmaması gerektiğine inandırdı. Sermayenin çıkarları için çalışacağına dair verdiği söz Pirelli patronunu çok etkiledi. Her konuda sohbet edebileceği bir kişiyle, Mussolini ile buluştuğu için sevinç duymaktaydı.‘Pirelli’nin verdiği sinyal üzerine kral, 30 Ekim’de Mussolini’yi başbakan olarak görevlendirdi. Başbakan olacak kişinin 508 milletvekillik parlamentoda sadece 36 milletvekili vardı. Aynı gün, kral ve Mussolini, birçok demokratın tepkisine rağmen faşist tugayların bir zafer alayına katıldılar.
Ertesi gün milliyetçiler, liberaller ve Katolik Halk Partisi Mussolini’nin bir darbe ile başbakan ilan edilmesine onay verdiler. Burjuva parlamentoda 306 milletvekili Mussolini’ye güven oyu verdi. Çoğunluğunu işçi partililerin oluşturduğu 106 milletvekili reddetti. Mussolini, monarşinin yanısıra parlamenter sınırları da korumak zorundaydı. Kral, işveren örgütleri ve Vatikan, burjuva partileri evcilleştirmek, faşizme karşı direnişlerini ezmek istemekteydiler.
PNF, milletvekili sayısına bağlı olarak 15 bakanlıktan sadece 4’ünü ele geçirdi. Mussolini, hem İçişleri hem de dışişleri bakanı olarak atandı. Darbeye katılan iki üst düzeyde subay, savunma ve deniz kuvvetleri bakanlıklarını aldılar. Burjuva partilerden atanan 7 bakan ise bu faşist kabineye demokrat görüntüsü veren bir paravan olmaktan öte bir anlam taşımamaktaydılar. Ayrıca, Mussolini’ye tereddütle bakan burjuvalara, Duçe’yi evcilleştirecekleri, onu kontrol altında tutacakları hayalinin verilmesinde de işe yaradılar.
Duçe, kanun hükmündeki kararnamelerle sermaye ve toprak ağalarından alınan vergileri iptal etti, topraksız köylülerin işgal sonrası ele geçirdikleri toprakların ve işgal altındaki fabrikaların ‚sahiplerine‘ geri verilmesini sağladı. Sekiz saatlik iş günü iptal edilerek patronlara çalışma saatini ihtiyaçlarına göre belirleme hakkı tanındı. İşçi ücretler, yüzde 13 düşürüldü ve o düzeyde sabitlendi. Mussolini, parlamentoyu dikkate almadan faşist yasalarını çıkardı.
MATTEOTTİ KRİZİ
Duçe, iktidarını tam anlamıyla kurmak için göstermelik bir seçim hazırlığı yaptı. Yeni bir seçim yasasıyla oyları yüksek olan listenin parlamentonun üçte ikisini ele geçirme hakkına sahip olduğu kararlaştırıldı.
6 Nisan 1924’te sanayiciler birliği başkanı Alfano Benni ve Olivetti tekelinin sahibi Gino Olivetti’nin de aralarında olduğu en önemli sermaye sahipleri PNF listesi önderliğinde seçime katıldılar ve parlamentoya 275’i PNF’li olan 375 milletvekili soktular.
Diğer partilerin milletvekili sayısı 161’de kaldı. Bunların 22’si Birlik Sosyalistleri’ne 19’u ise Komünist Partisi’ne mensuptu. Hileli seçimler faşist rejimi varolma krizine soktu. Birlik Sosyalistleri grubunun şefi Matteotti’nin seçimlerin hileli olduğunu ortaya çıkarması ve iptalini talep etmesi nedeniyle Matteotti Krizi olarak anılan süreçte 10 Haziran’da bir ölüm komandosu Mateotti’yi katletti. Cesedi 16 Ağustos’ta bulundu.
Burjuva muhalefet kendini faşist çetelerin dağıtılması ve yasaların tekrar yürürlüğe sokulması talepleriyle sınırladı. Mussolini hükümetinin istifası talebini ileri sürmekten korktu. 1924 yılı sonuna kadar resmi üye sayısı 599,988 olan PNF’yi 182.291 üye terk etti. Başı çeken faşistler bile liberallerle işbirliği yapmak için taviz vermeye hazırdılar. Mussolini, en yakın arkadaşlarını, emniyet müdürlerini azletti, sonunda içişleri Bakanlığı görevinden istifa etti.
SERMAYE VE RUHBAN TAKIMI DUÇE’Yİ KURTARDI
Mussolini’nin kurtarılması için İtalyan İşverenler Birliği Confindustria ve Vatikan elele çaba harcadılar. Mussolini, 24 Haziran’da sermayenin çıkarlarına sadık kalacağı ve muhalefete sert davranacağı konusunda hem işverenleri ikna etti.
Papa tarafından 1870 yılında provoke edilen Roma Sorunu’nda papanın yanında yer alacağı teminatını veren Mussolini antifaşistlere saldırılarda ruhbanların da desteğini aldı. Bu iki kesimin desteğiyle 1926 yılı Kasım ayında parlamenter paravanlı faşizm sona erdi, açık terör diktatörlüğü resmen kurulmuş oldu.
Bu dönemde aralarında Gramsci’nin de bulunduğu 2000 komünist tutuklandı. 1928 yılında 37 komünist önder ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Matteotti Krizi sırasında muhalefet eden bazı burjuva politikacılar da kovuşturmaya uğradı, tutuklandı, öldürüldü veya başka bir ülkeye sığınmak zorunda kaldı.