"Faili meçhul" tehdidi

Emekli Albay Alican Türk uyarıyor:

- Hazırlıklı olun!..

İddiası ürkütücü:

- Daha ülkeyi bekleyen faili meçhuller var sırada...

Gelin birlikte okuyalım neden böyle dediğini:

"...2002'de dağılma noktasına gelen PKK ve yandaşları Erdoğan ve AKP iktidarıyla birlikte örgütlenme, eleman temini, silahlanma, yığınaklanma, propaganda, iç ve dış kamuoyunu etkileme, vb. konularda muazzam bir yol kat etti. Buna mukabil terör konusunda deneyimli asker ve polislerin büyük çoğunluğu emekli oldu; olmayanlar küstürüldü. Korucular yalnız bırakıldı, büyük bir kısmı devlete olan güvenini kaybetti, PKK'lılar yerine koruculara silah bıraktırıldı. PKK ile mücadele deneyimsiz, geçmişte ne olduğunu bilmeyen genç kadroların eline kaldı; onlar şimdi "Amerika'yı yeniden keşfetmeye" koyulacaklar.

Tabii eskisinden çok daha sancılı bir süreci yaşayarak...

Bu yazıda işin diğer detaylarından ziyade "faili meçhuller" yönüne değineceğim. İşte önümüzdeki dönemde şunların yaşanacağını öngörüyorum:

1. Terör olayları, bombalamalar, tuzaklamalar, pusular, baskınlar, uzaktan taciz atışları, suikastlar alabildiğine artacak, yükselecek. (Üstelik bu kez sadece doğu-güneydoğuda ve kırsal bölgelerde değil, Türkiye'nin her yerinde ve özellikle kasaba ve şehirlerde...) Şehit cenazeleri eskiye göre misliyle artarak kalkacak.

2. Olayları önlemede polis ve jandarma yetersiz kalacak. Nereye, hangi birine yetişeceğini şaşıracaklar. Güvenlik güçleri için "kendi güvenliğini" almak daha öncelikli hale gelecek. Böylece yaşanan olaylar hakkında doğru dürüst olay yeri incelemesi, delillerin toplanması, parmak izi, balistik inceleme şu-bu vs. hiçbir adlî ve hukukî prosedür sağlıklı biçimde işletil-e-meyecek.

3. Savcılar olay mahalline gidip inceleme, soruşturma yapamayacak. Hele kırsal bölgelere hiç gitmeyecek, gidemeyecek...

4. Yakalanıp gözaltına alınan zanlılar ya savcılıkça ya da mahkemece "elde yeterli kanıt olmadığı için" (!) serbest bırakacak. (Çünkü ilgili savcı ve/veya hâkim örgütün kendisine ve ailesine yönelik ölüm tehditleri nedeniyle zanlıları BIRAKMAK ZORUNDA kalacak.)

5. Verdikleri şehitler yetmiyormuş gibi, daha birkaç gün önce kendisine kurşun atan, yolları tuzaklayan, örgüte lojistik destek sağlayan, milislik yapan, dağa çıkması için gençleri teşvik eden... kısacası terör örgütüne her türlü maddî-manevî desteği sağlayan "zanlı"ları birkaç gün sonra elini kolunu sallaya sallaya tekrar karşılarında gören güvenlik güçlerinin moralleri büsbütün bozulacak; önce "Nerede bu yargıçlar, hani adalet?" diye kızıp küfredecekler, ama bir süre sonra bu durumun sadece küfürle geçiştirilemeyeceğine kanaat getirip yeni "çözüm yolları" aramaya başlayacaklar. Çünkü kolay değil, "ölmek ya da kalmak" meselesidir önlerindeki... Özellikle en yakın arkadaşını kucağında şehit verenler arasından "Bu böyle olmaz! Mahkemeler adaleti sağlayamıyorsa biz kendimiz sağlarız" diyerek -aslında- "hukuk dışı" ama onlara göre "oyunun kuralı" olan anlayış giderek yaygınlaşacak.

6. Güvenlik görevlilerince mahkemeye sevk edilenlerin bir kısmı serbest bırakıldıktan sonra doğruca dağın yolunu tutacak. İlgili kişinin/kişilerin dağa gittikleri bilindiği halde yakınları ve özellikle örgütün propaganda birimleri sırf "faili meçhul" şaibeleri yaratmak için "Şu kişi gözaltına alınmıştı, bir daha kendisinden haber alamadık" söylemlerine girişecek.

7. Serbest kaldıktan sonra dağa gitmeyenler için yaşam daha riskli olacak; zira bilhassa örgüt propagandası açısından "ölmesi, yaşamasından daha fazla ses getirebilecek olanlar" bizzat örgütün suikast birimleri tarafından infaz edilip "devletin" üzerine yıkılacak.

8. Bazıları toz duman ortamını fırsat bilip adi cinayetle gidip hasımlarını öldürecek, sonra da "faili meçhul" süsü vererek bunu duruma göre bazen devletin/güvenlik güçlerinin bazen de örgütün üzerine atmanın yollarını arayacak.

9. Ha, bir de yine sırf kamuoyunda faili meçhul algısı yaratmak için sanal kişiler üzerinden (yani öyle biri hiç olmadığı halde) "filan kişiden şu kadar zamandır haber alınamıyor, en son gözaltına alınırken görülmüş" türünden haberler yayılacak.

Evet, yakın zamanda bölgeden "faili meçhul cinayet" haberlerini / yaygaralarını duymaya da hazır olun.

Bunları bilmek için müneccim olmaya gerek yok... Sadece 1984-2000 arasında neler olduğunu bilmek yeterli.

Ne yazık ki 13 yıllık İHANET bizi tekrar aynı noktaya sürükleyecek."

Sosyal çöküntü kapıda

Sizden gelenler gününde bir uyarı da RTÜK Uzman Denetçisi Dr. Cengiz Özdiker'den:

"İnsana zarar verebilecek, silaha dönüşebilir her türlü araçla, her an her yerde saldırı ihtimalinin olabileceği düşüncesi yanında ölüm, yaralanma, cenaze haberlerinin bireylerde yaratacağı negatif etki, psikolojik ve sosyolojik çöküntüye sebep olabilir. Terörizmle mücadele için Meclis'in, hükümetin ve görevli birimlerle, yasal siyasal ve sivil örgütlerin daha fazla gecikmeden kısa, orta ve uzun vade için strateji ve sonuç üretmesi gerekiyor..."

Elçibey'den Özal'a...

Tamer Abuşoğlu, Ebulfez Elçibey'in ölüm yıldönümünü vesile edip bir karşılaştırma yapmış; aktaralım:

"Turgut Özal ''Onlar Şii'dirler, bizden ziyade İran'a yakındırlar.'' yaklaşımıyla Azerbaycan'la Türkiye arasına mesafe koyan, dahası ''tek millet, iki devlet'' gerçeğinin Azerbaycan kanadını İran'a monte etmeye çalışan at gözlüklü bir ara rejim ürünüydü.

(...) Özal'a verilecek en güzel cevap, bir Türkiye gezisi sırasında Anıtkabir özel defterini imzalayan yine Ebulfez Elçibey'in Atatürk'e hitabını ''Sizin askeriniz Ebulfez Elçibey'' diye bitirmiş olmasıydı.

Ebulfez Elçibey o satırları kaleme aldığı zamanda Azerbaycan Cumhurbaşkanıydı. Türk'tü ve Türkiye'nin ta kendisiydi...

Turgut Özal ise Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olmasına rağmen Atatürk'ün devrimleri ve ilkeleriyle barışık bir profil çizemedi ve siyasetteki gericiliğin hamisi olmaya devam etti..."

Yazarın Diğer Yazıları