Eyyy çocuklarıyla bayram eden yargı mensupları...
Bu fotoğraf birkaç gün önce Ankara Batı Adliyesi'nde çekildi. Fotoğraftaki kız çocuğunun adı Beren; 3,5-4 yaşında. Babasını bekliyor; bayramını...
Neredeyse doğduğundan beri böyle.
İlk defa 2006 yılında Atabeyler soruşturması kapsamında tutuklanan, "madalya" alması beklenirken garip bir usulle, oldu-bittiye getirilerek TSK'dan ihraç edilen, nam-ı diğer "dijital kumpasın cezaevinde kalan son tutsağı" babası; Müstafi Kara Pilot Yüzbaşı Murat Eren, en son Beren 21 günlükken konuldu cezaevine. O gün başladı Beren beklemeye. O günden bu güne "beklemede" hayatı; daha "yaşamaya" başlayamadı.
"Bayram" ne bilmiyor mesela, nasıl kutlanır?
"Bayram"ı beklemeyi biliyor, umut etmeyi, "babam gelecek ve biz..." diye başlayan hayaller kurmayı biliyor; "bayram etmeyi" öğrenemedi daha...
Tam yaşı oysa... Ve birkaç gün önce yapılan son duruşmada da "kavuşmak" çıkmadı Beren'e babasıyla...
***
Başta Anayasa Mahkemesi olmak üzere "seri dijital kumpas"a uğradığına dair sayısız hukuki veriye ve bir insanın hayatının 10 yılının çalınmış olduğu gerçeğine rağmen Murat Eren'in dosyasını öteleyen, yok sayan, görmezden gelen, geciktiren ne kadar kurum-kuruluş varsa hepsinin - özellikle Beren'le aynı yaşlarda evladı olan- mensuplarına sormak istiyorum;
Çocuğunuzun yüzüne nasıl bakacaksınız bugün!
Kendi çocuğunuzla bayram ederken hiç mi gelmeyecek Beren'in yüzü gözünüzün önüne!
Bu -hâlâ- neyin hıncı böyle!
*
Sesini duyan bir hukukçu var mı!
Bugün Murat Eren'in büyük kızı Büşra'yla da tanıştırmak istiyorum sizi. Babası cezaevine girdiğinde ilkokuldaydı. Dile kolay 10 yıl... Artık bir genç kız ve ne olduğunun, neden olduğunun farkında...
"Kahramanım" dediği babasına yazdığı mektup, 29 Haziran 2016 günü Adana Haber gazetesinde yayınlandı. Okuyan herkesi ağlattı acısına teslim olmayan güçlü satırları:
"Kahramanım,
...Aklım, görünmez kanatların altında bana ve kardeşime aşıladığın "Vatan demek aile demek'' kavramına erdiğinden beri seninle hep gurur duydum.
Küçücük bir kızın büyük aşkı oldun kahramanım...
... Yaşanan her acı bir tecrübedir... Bugün daha güçlü, daha farkında, daha onurlu olmamı sağlayan; adaletini sorguladığım her insana teşekkürü borç bilirim. Benden alınan her şeyin yerini daha güçlü şeylerle doldurdum çünkü. İşin siyasi kısmını -her şeyin farkında olsam da- sorgulamıyorum. Benim sorguladığım tek şey babasız kalmam...
Yaşanmamışlıklarımızı telafi edeceğimiz günler çok yakın babam.
...Umudunu asla kaybetme.
... Bu savaşı başımız dik, onurlu bitireceğiz."
Hukuktan zerre umudu kalmadığı halde, hukuktan zerre umudu kalmayan babasını teselli etmeye çalışan bu kız çocuğunu Türkiye'nin bir hukuk devleti olduğuna ikna edebilecek kadar fikri hür, vicdanı hür bir hukuk adamı var mı?
Varsa; bugün değilse ne zaman çıkacak ortaya!
*
GÜNÜN SORUSU
Sadece 2016 rakamları:
Ocak'ta 115 işçi ölmüş, Şubat'ta 143 işçi, Mart'ta 160, Nisan'da 171, Mayıs'ta 123, Haziran'da 200 işçi "iş kazaları"nda ölmüş.
Daha kolay anlaşılsın diye şöyle sorayım:
Soma'nın yaşandığı, Ermenek'in yaşandığı bir ülkede "yatırım"ı, "İş Güvenliği Yasası"nı budayarak "teşvik" etmek demek, "cinayete azmettirmek" demek değil midir?
++++++++
Shakespeare "gizli Müslüman" mı bilmem de, senin milleti dinden çıkarmakla görevli bir "gizli Haçlı" olduğun ortada!
*
Laf ola...
Biri; "911 kilometre hududumuz var. İyileşmek mecburiyetinde olduğumuz bir ülkedir Suriye" diyen Binali Yıldırım'a sorabilir mi: "Kardeşim Esad"ı "katil Esed" yaparken Suriye sınırımız 911 değil de 11 kilometre miydi sanki?
*
Allah'ım Türk Milleti'nin senden dileği, temennisi belli:
IŞİD havaalanı, gar, otogar patlatmasın, PKK karakol taramasın, daha fazla şehit cenazesi omuzlamayalım, daha fazla dul, yetim, öksüz kalmayalım -bir de bonus olarak devlet gücünü terörize etmeye meyilli iktidardan kurtarırsan tez vakitte- yeter bu bayramı "bayram"dan saymak için hepimize...