“Evet” veya “hayır”ın etnik terörle ilgisi
Referandumun özünde Anayasa Mahkemesi ile HSYK vardır. Bu konuda bir ihtilaf yok. Ama bu değişikliğin maksadı konusunda görüşler çok farklı. Hatta Başbakan ile partisinin sözcüleri bile değişik konuşuyor. Sözcüleri, “Demokratikleşme” ve “Bağımsız-tarafsız yargı” için yapılıyor derken, Başbakan “açılım ilk adım” olarak gösteriyor.
Sözcülerin dayandığı bir temel, bir mantık yok. Sadece aslı olmayan, millete saygı duymayan kaba bir propagandadan ibaret. Bir fiske darbesiyle faş edelim. Bu iddiaya göre muhalefet, “Aman yargı bağımsız ve tarafsız olmasın. AKP’nin bağımlısı ve taraflısı olsun” diye karşı çıkıyormuş. Gülünç bir iddia. Muhalefet, tam bağımsız olmayan yargının düzeltilmesi gerekirken, şimdi Adalet Bakanı ve Müsteşarın kurul üyeliğine devam etmesi ve yetkilerinin daha da artırılması ile bağımsızlık hep elden gidiyor diye feryat ediyor.
Tabii doğrusunu Başbakan söylüyor. “Bu anayasa değişikliği ilerideki daha büyük değişikliğin kapısını açacak” diyor. Peki daha büyük değişiklikler nelerdir? Onu da Başbakandan dinleyelim: “Bu açılımın ilk adımıdır. Bundan sonra Anayasanın daha önemli maddeleri ele alınacak. Mesela devletin üst kimliğinin değiştirilmesi ve ‘vatandaşlık’ yapılması gibi.”
Kimse vicdanını bastırıp inkara kalkışmasın. “Açılım”ın, Başbakanın söylediği gibi “Kürt açılımı” değil, “PKK açılımı” olduğu apaçık ortada. Çünkü bu iki isimlendirme birbirinden çok farklı. Bölgede yaşayan vatandaşlarımızın böyle bir talebi yok. Buradaki insanlarımızın devletimizden ve milletimizden ayrılmayı asla kabul etmedikleri, 10’larca ankette su yüzüne çıkmıştır. Halkımıza iftira etmeyelim.
Bu bir “PKK açılımı”dır. Çünkü içeriğinde yer alan maddelerin tamamı PKK isteklerinden oluşmaktadır. Bir kısmı Anayasa ihlali pahasına da olsa yapılmıştır. Yapılanlardan örnek verecek olursak; TRT-6’nın Kurmanç lehçesiyle 24 saat yayın ve partilerin ana dilde propaganda yapması, Üniversitelerde Kürt Dili ve Edebiyatı bölümlerinin açılıp öğretmen yetiştirilmesi, kurslar açılması, yer adlarının değiştirilmesi, terör suçlusu genç militanlara özel af çıkarılması, bölgede arama ve kontrollerin kaldırılması, bölücülük propagandasının serbest bırakılması gibi pek çok uygulamayı hatırlamalıyız. 2003 ve sonrasına gidecek olursak, pek çok kritik değişikliklerin yapıldığını görürüz. MGK’nun işlevsiz hale getirilmesi, DGM’lerin kapatılması, güvenlik güçlerinin yetkilerinin iyice kısılması, etnik temelde derneklerin kurulması, yerel yönetimlerin özerkliğe dönüşmeye hazır hale getirilmesi gibi...
Sırada bekleyenlere gelince; bunların bir kısmı Habur suçüstü rezaletiyle, Kandil teröristlerin serbest kalması ve özerklik gibi istekler beklemeye alındı.
Şimdi referandumla yüksek yargı denetim altına alınırsa, etnik fitneyi ateşleyecek bir dizi anayasa değişikliği gündeme gelecektir. Bunların başında da herhalde “Özerk Kürdistan Yönetimi” yer alacaktır. Aynen Irak’ın kuzeyinde olduğu gibi. Okullara tarih bilinci verecek etnik temelde derslerin konması, etnik dilde eğitim, devlet yapısının iki dilli ve iki kimlikli yapılması gibi...
Bütün bu endişe verici düzenlemeler gerçekleştirildiğinde, Başbakan’ın söylediği gibi hepimiz artık bir millet değil, ayrı etnik topluluklardan meydana gelen “mozaik” haline dönüşmüş olacağız.
Referandum kampanyası boyunca Başbakan bir defa Mersin’de, “Türk Milleti” dedi diye, sevinenlerimiz var. Türk Milletinin seçip başına getirdiği Başbakanın sergilediği bu dehşet verici tablo, kendine bu milletin şuurlu mensupları diyen bazı zevatı bile sevindirmeye yetmiş. Şu düştüğümüz hale, geldiğimiz yere bakınız. Tarihin en eski milletlerinden birinin adı da, devleti de, medeniyeti de, dili ve kültürü de etnik topluluk konumuma düşürülüyor da, bu yolun davasını güdenlerden bile “Yarabbi şükür” diyenler çıkabiliyor. Varın gerisini siz hesap edin.
Referandumla, Cumhurbaşkanlığı, TBMM, Hükümet ve Yüksek yargı bir elde toplanırsa, orada hukuktan ve demokrasiden eser kalır mı? Sonra bu bir elin, devletin kuruluş esaslarını ve bir millet olduğumuz gerçeğini değiştirme iddiası varsa, önünde bir engel kalıyor mu?
Dürüst olalım, “evet” veya “hayır” etnik fitneyle doğrudan ilgilidir.
Yüce Kitabımız ne diyor? “Uyuyan fitneyi uyandırmayın.”