Euro Komünizmden Ilımlı İslâma
Dünyada soğuk savaşın geride kaldığı, küresel sıcak savaş örneklerinin ortaya çıktığı bir dönemdeyiz. Buna rağmen, Türkiye üzerindeki soğuk savaş devam ediyor. Soğuk Savaş artık yeni telekulak skandallarıyla beslenen YOUTUBE internet kanalına yükleniyor. Mevcut iktidar ve dışa bağımlı siyasetle ters düşenler dinleniyor, teşhir ediliyor ve yıpratılarak devre dışı bırakılmak isteniyor. Çeşitli önleme tedbirlerine rağmen; asker, sivil bazı telefonların dinlenmesi de dikkat çekici... Kuzey Irak harekâtının 48 saat önce duyurulması da... Bu işin içinde yabancı istihbaratlar eğer varsa, dinleyenlerin ortaya çıkarılması da zor. Demek ki Telekom’un özelleştirilmesi bu tür sonuçları da doğurabilirmiş.
Türkiye’de Türkiye ile çatışan yabancı istihbarat örgütlerini ve siyasi gücü arkalarına alan bazı yazar ve ünvanlı kişiler yıldırma ve yıpratma politikalarında görev alıyorlar. Siyasete yön vermeye çalışıyorlar.
Bir dönem Batı ve ABD; Sovyetlerin desteklediği komünist partilerden ve onların yıpratıcı faaliyetlerinden rahatsız oldukları için; birçok komünist parti içinde Euro-komünizmi desteklemişlerdi. Aslında Moskova eksenli komünizme cepheden karşı çıkmak yerine; ABD’ye bağlı bir komünist hareket ortaya çıkarılmıştı. Bu Batılı komünist partiler üzerinde etkili olmuştu.
Günümüzde komünizm ve Sovyet tehdidi gündemden oldukça düşünce; bu defa aynı oyun İslâm ve İslâmı en iyi temsil eden ülkeler üzerinde oynanmaya başlandı. Terör bile İslâmla birleştirildi. Beklenenin tam aksine; Batı ve ABD lâik sistemleri ve lâikliği desteklemek yerine; Amerika karşıtı radikal İslâmcı ve farklı tonlarıyla muhafazakâr çevrelerin içinde kendine bağlı üsler yaratmaya çalıştı. Böylece radikal ve ABD karşıtı örgütler, partiler, küresel liberal sistemin ve zihniyetin içine çekilerek anti-Amerikancılıkları törpülendi. Hedef de bu idi. Artık bu tuzağa düşen ister muhafazakâr, ister gayri memnun İslâmcı çevreler ABD karşıtı olmak yerine; onunla yoldaş olmuşlardı. Bu yoldaşlık küresel gücün çıkarlarına uygun bir demokratikleşme sürecinde birleşme idi.
Graham Fuller, 2000 yılında Türkiye ile ilgili yaptığı bir yorumda; koalisyon partilerinde büyük deprem yaşanacağını, Türkiye’nin iki partili bir sisteme dönüşeceğini, Fazilet Partisi’nden kopan bir grup ılımlı İslâmcının geniş tabanlı yeni bir siyasi oluşumu doğuracağını belirtiyordu. O’na göre; Türkiye’de kar topu gibi büyüyüp gelişecek olan ılımlı İslâmcılar yani Batı ve ABD güdümündeki Euro-komünizme benzer bir gelişme, Türkiye’nin gündemine oturacaktı. Böylece Fazilet Partisi’nden kopan bir kısım İslâmcı ve de muhafazakâr yeni yolda birleşecekti. ABD’nin demokratikleştirmek istediği Ortadoğu’da ideal bir örnek vardı: Demokrasi ve İslâmın birlikte yaşandığı Türkiye gerçeği... Türkiye, bugün bunun sancılarını yaşıyor. Vatandaşın şaşkınlığı bundan... Bir tarafta alnı secdeye giden, şeklen de olsa işbirliğine açık bu muhafazakârlar; diğer tarafta sadece lâikliği esas alan ve onu taassuba dönüştürmüş olanların Cumhuriyet ve rejimden yana tavırları. Bu çelişki türban ve lâiklik kavgaları ile sürüyor; ama malı yabancılar götürüyor. Aynen dün ideolojik çatışmalarda olduğu gibi....
Bu olumsuz ortamda geçen hafta Isparta Aydınlar Ocağı açıldı. Kalabalık bir heyetle Isparta’da canlı bir açılışa katıldık ve çeşitli temaslar yaptık. Aynı gün “Demokrasi ve Sivil Toplum Gerçeği” konulu açık oturumda Prof. Dr. Ömer Aksu ve Dr. Nefi Demirci ile beraber konuşmacı olduk. Demokrasimizin sorunlarını tartıştık. Demokrasinin alternatifinin yine demokrasi olduğunu belirttik. Ancak, küresel güce hizmet eden taklitlerinden de sakınılması gerektiğine işaret ettik. Sivil toplum kuruluşları aracılığı ile ülkelerin iç işlerine karışıldığı ve iktidarların kuşatıldığı üzerinde durduk. Batı demokrasilerinde hiç de hoş görülmeyen örneklerin Türkiye’de demokratikleşme diye yutturulmaması gerektiğini söyledik. Demokrasinin, vatandaşlığı ve milli kimliği reddeden ırkçı bölücülükle bağdaşmayacağını, ırkçı bölücü terörün reçetesinin daha fazla demokrasi olamayacağını belirttik. Basın ve yürütme erkinin yargının yerine geçmemesi üzerinde durduk. Güvenlik ve özgürlükler arasında denge kurulması gerektiğine işaret ettik. Bu vesile ile kuruluşu gerçekleştiren arkadaşlarımızı tebrik ediyor ve başarılar diliyoruz.