Etnikçilik, Millet ve Etnokrasi
Atatürk, “Türkiye Cumhuriyetin kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir” diyor. Türk milleti Türkiye Cumhuriyetini kuran Türk halkı olduğuna göre, Türkiye’de var olup, Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasını sağlayan hiç kimse Türk milleti kavramının dışından görülemez ve değerlendirilemez. Bu tanım Türkiye Cumhuriyetinin sınırları içinde bulunan her gurubu, aşireti, topluluğu, mezhebi, meşrebi Türk milleti kavramı içine alır ve kapsar. Bütüncüldür.
Türk milleti kavramı, Türk etnisitesini de içine alır ancak Türk etnisitesinden ibaret de değildir.Türk milleti kavram kültüreldir. Kendisini meydana getiren bütün etnisite, mezhep, boy ya da aşireti içerir.Türk milleti kavramını etnisite, mezhep, bölge, meşrep, boy, aşiret, bey ya da cinsiyet temeline indirgeyerek bunlardan yalnız birisinden ibaret saymak hem eksik hem yanlış ve hem de bölücüdür.
Türk milleti kavramını kendisini meydana getiren unsurların alternatifiymiş gibi göstererek adeta bütünü parçasıyla karşı karşıya getirmek; çatıştırıcı bir amacın ürünüdür. Bu bakımdan Türk milletini “Türk, Kürt, Çerkez, Laz, Arnavut, Gürcü, Sünni, Şii vb” şekilde ifade etmek ya da milleti ayrıştırarak, birbirine karşıt ve rakip unsurlar olarak takdim etmek etnisiteye keramet atfetmek anlamına gelir.
Bilindiği gibi primordiyalistlere göre etnik gruplar tarihin derinliklerinden bu yana var olan, somut ve bağımsız toplumsal oluşumlar olup, varlıkları başka faktörlere indirgenemez ve bu faktörlerce açıklanamaz. “Primordiyalistler etnisiteyi en temel, en belirleyici toplumsal kategori ve etnik ayrılıkları da en temel, en aşılmaz toplumsal fay hatları olarak gördükleri için, çok-etnili toplumları çatışmaya meyilli görürler.../... Primordiyalist yaklaşımı savunanlar etnik kimliğin tarihi ve toplumsal koşullarından bağımsız bir varlığı ve çekiciliği olduğu, ekonomik ve kurumsal düzenlemelerin yok edemeyeceği bir güçle bireylerin siyasi temayülleri üzerinde belirleyici rol oynadığını iddia ederler”.
Eğer insanlar etnisitelerinin, inançlarının, dillerinin ya da kimliklerinin herhangi başka bir etnisitenin ya da grubun tehdidi altında olduğuna inandırılırlarsa, bu iki grubun aynı toplum içerisinde bir arada yaşaması güç, hatta imkânsızdır.
Etnisite bir gerçektir, ancak yalnız başına bir bütünü açıklar nitelikte olan gerçeklik de değildir. Hatta etnisite insanın aidiyetini ve kimliğini tayinde kullanılacak onlarca unsurdan sadece birisidir. Kimliği belirleyen onlarca öğe içinde yalnızca etnisiteye belirleyicilik atfetmek yanlıştır. Her insanın kendi etnisitesiyle barışık olması doğaldır. Ancak insanın kendi etnisitesine dünyanın en üstün, en seçkin, en haklı, en güçlü, en güzel, en adil, en akıllı, en yaratıcı bir vasıf yüklemesi yanlış ötesi yanlıştır. Faşizm, ırkçılık, Nazizim vb, bu tür bir akılsızlığın ürünüdür.
İnsan için gözünün ya da kulağının önemi tartışılamaz, ancak insan göz ya da kulaktan da ibaret değildir. Etnisite değil hiçbir unsur yalnız başına bütünü açıklamakta yeterli olamaz. Bütün içindeki bazı unsurların bazı durum ve şartlarda rolü, diğer parçalardan fazla olabilir. Bazen bir parçanın, niteliği ya da tavrı belirleyici de olabilir. Ancak parça ne denli fonksiyonel olursa olsun ya da temsil yeteneği bulunursa bulunsun kutsallaşmayı hak etmez.
Yaratılış gereği sahip olduklarına kutsallık ya da düşüklük affetmek insanlığın özüne aykırıdır. Büyüklük ve üstünlük takvadadır.
Etnisiteyi belirleyici bir tek öğe olarak alıp ona dayalı olarak üretilen etnikçi anlayışlar ırkçıdır. Etno-milliyetçilik Tocqueville’e göre, bireye muhayyel bir soykütüğü bahşeder; burada birey ancak bir kuşaklar zincirinin parçası olarak varolabilir. Etnoırkçı anlayış, “etnokrasi” adına demokrasiyi kapı dışarı eder (Paul Zawadzki, 2010, s.236)