Etkin eğitim ve Prof. Dr. Emin Alıcı - Hasan Yiğit

Etkin eğitim ve Prof. Dr. Emin Alıcı - Hasan Yiğit

Eğitimde Yeniden Yapılanma kitabım çıktı, ilgi görmedi. Eğitim dergileri yaşamıyor, eğitim üzerine yazılan kitaplar çok az okuyucu buluyor...

Türkiye''yi Etkin Eğitim ile tanıştıran Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörü Profesör Emin Alıcı''dan bahsetmek istiyorum sizlere...

1990''ların başı... Emin Alıcı Hoca profesör. Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı. Duydum; "Tıp Fakültesi''nden öğretim üyeleri, yirmişerli gruplar hâlinde altı aylık süreli Etkin (Aktif) Eğitim kursları için İngiltere''ye gönderiliyormuş."

Durumdan görev çıkarıyor, Etkin Eğitim araştırmasına girişiyorum.

Özetle; sanayi Toplumu yaklaşık iki yüz elli yaşında. Birinci aşama, Buharlı Makineler Aşaması. Yavaş yavaş örgün eğitime geçilirken, fabrika işleyişli okullar açılır. Bu okullarda öğrenciler eğitime alınır. İnsan değil, hammadde olarak ele alınan öğrenci, okulun merkezine oturtulan öğretmen eliyle eğilip bükülüp yontulup yoğrularak istendik biçime sokulacaktır. İstendik biçimi belirleyen Hitler, Stalin, Humeyni ya da Fethullah Gülen Hocaefendi(!)/Fetö olabilir. Onların istediği biçimde yetişmiş öğrenciler, akıl ve bilim ölçülerine vurulunca ortaya ne çıkar?

"Kul taifesi!": "Vur de vuralım, öl de ölelim!" sürüsü. Siyasi, dini, etnik, sportif… Bir kimlikle sürüyü reayanıza katar, tepe tepe kullanabilirsiniz. Kitap yakarlar, kesmez, insan yakarlar; savunmasız kadın, doktor, gazeteci, siyasetçi döver, öldürürler. Onlar, "İstendik davranışlar kazanmışlar sürüsü"dürler.

İkinci aşama; Fosil Yakıtı (petrol) ve Elektrik Aşaması. 1950''lerin ortalarına dek eğitim anlayışı değişmez. Ancak insanlar kul/güdülen topluluklar (reaya) olmaktan yavaş yavaş çıkmakta, seçici bireyler olmaktadır. Genç Cumhuriyet''in istediği de budur: "Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür özgür vatandaşlar yetiştirmek…" Yeterince başarılı olunamamıştır.

1960''lı yıllarda sanayi toplumu üçüncü aşaması olan İletişimin Yaygınlaşması Aşaması''na geçer. Bilgi, öğretmenin tekelinden çıkmış, havada uçuşmaktadır. Eğitimde yoğun tartışmalar başlar. "Öğrenci hammadde midir?" Soruya, "Hayır, öğrenci, gelişme çağındaki insandır," diyenler giderek çoğalır. Eğitimin anlayışı, uygulaması hızla değişir. Mustafa Kemal''in, Türkiye''nin önüne hedef olarak koyduğu, "Çağdaş uygarlık düzeyine yükselmek," hedefini tutturmuş ülkelerin çoğu, eğitimi yeniden tanımlar. Artık öğrenci insan olarak görülmektedir. Her bir öğrencinin ilgisi, isteği, yeteneği, zekâ düzeyi bir diğerinden değişiktir.

Onu hamur, çamur, tahta, tel, demir, mermer… Gibi eğip büküp yontamazsınız. Gelişimini, ilgi, yetenek ve becerilerini geliştirebilecek eğitim ortamı hazırlamak zorundasınız. Ortamı hazırlayacak öğretmenlerdir. Eğitim; "Ezberci değil, bilgi üretebilecek bir ortam yaratılarak; çoktan seçebilen, bilgiye ulaşabilen, araştıran, yargılayan; işini, aşını, eşini, yönetenini seçebilen, yönetime aday olabilen bireyler yetiştirmek işidir." diye yeni tanımına kavuşur. Bu yönde yetişecek öğrenciler ancak sürünün (reayanın) kulları değil, özgür vatandaşlar olabilirler.

***

Türkiye''yi Etkin Eğitim ile tanıştıran Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörü Profesör Emin Alıcı ile bir yemekte birlikteyiz... Emin Hoca, il il verdiği konferanslardan söz ediyor. Gösterilen ilgiden memnun. "Bize Etkin Eğitim''e geçmek için ilk istek bildiren Harp Okulları Komutanlığı oldu," diyor.

"Tıbbiye ve Harbiye Sultan İkinci Mahmut''un Yeniçeri Ocakları''nı kaldırmasından hemen sonra, 1827 yılında açtığı iki köklü okul. İki okulun da eğitiminde akıl ve bilim ön planda tutulagelmiş. Osmanlının da, Cumhuriyet''in de iki başarılı kurumu..." diye devam ediyor.

Araya girip, "Doğru, Harbiye, dünyaya Mustafa Kemal''i armağan etmiş. Tıbbiye ise sizin gibi…" diyorum, sözümü kesiyor:

"Ben mi? Abartma ama! Refik Saydam gibi nice büyüğümüz varken…"

Abartmıyorum:

Uçaklar vurulma ya da kaza anında düşerken, pilotlar koltuklarını fırlatarak paraşütle yere inerler. Fırlatma anında yerçekimi dengesinin bozulmasından dolayı büyük çoğunluğunun belkemiğinde ciddi hasarlar oluşur. Hasar görenlerin yarıdan fazlası ömürlerini tekerlekli sandalyede tamamlarlar. Emin Hoca, dört buçuk yıl çok yoğun çalışmalar yaparak omurga hasarının nasıl önleneceğini buluyor. Pilotların sakatlanma oranını sıfıra indiriyor. NASA''dan büyük ödül, ardından iş teklifi. O, ülkesinde kalıyor.

Dünyanın en saygın tıp dergilerinde yayınlanan makaleler. Büyük başkentlerde en seçkin tıp topluluklarına konferanslar. Bilgiyle, akılla, alın teriyle tırmanılmış zirve. Sözlerini,

"Etkin Eğitimi ülke çapına yayabilir, uygulatabilirsek çağdaş ve özgür bireyler yetiştirebiliriz. Değilse çocuklarımız kul olmaktan kurtulamaz. Sen neler yapıyorsun?"

"Ufak çaplı konferanslar. Bir de kitap çalışması. Asıl sizin çalışmalarınız önemli Hocam."

Eğitimde Yeniden Yapılanma kitabım çıktı, ilgi görmedi. Eğitim dergileri yaşamıyor, eğitim üzerine yazılan kitaplar çok az okuyucu buluyor. Akıl ve bilimi temel alan Harbiye, Türkiye''yi Orta Çağ karanlığına yuvarlamak isteyenlerce, Fetöcülere dinamitletildi çoktan. Tıbbiye, tıp mezunları ağır darbeler alıyor. Cumhuriyet''in yüz akı kurumlarından Çapa Tıp, Cerrahpaşa Tıp yoğun bakıma düşürülmek üzere.

Değerli doktorlarımız ve sağlık çalışanlarımıza,

''Yaşanan günler bunaltıcı, evet, ama olsun,'' demek istiyorum. ''Dedeniz Hippokrat bir Anadolu insanı. Önünüzde size çığır açmış dedeniz var; Refik Saydamlar, Emin Alıcılar var. Akıl ve bilimle güçlükleri aşacağız, inanıyorum. "Baskı altında bile olsam…" dediniz yemininizde. Kalın bence, gitmeyin. Atasözümüzdür: Bunalan bunda kalmaz.