Eski bir genel yayın yönetmeninin itirazı

Eski bir genel yayın yönetmeninin itirazı

Sayın Cumhurbaşkanım...Sayın Adalet Bakanı...AKP hükümetinin sayın bakanları...Sayın AKP'liler...

Türkiye'nin en büyük gazetesi Hürriyet'in 3.5 yıl Ankara temsilciliğini, 20 yıl genel yayın yönetmenliğini yaptım.

Bu kadar süre içinde, özellikle resmi ve dini bayram günlerinde, tatil günlerinde en büyük telaşımız, cumhurbaşkanı veya başbakanın nerede tatil yaptığını aramaktı.

Tatil günü ortadan kaybolan Özal'ın, nerede tatil yaptığını ilk bulan olmak, Ankara bürolarının en büyük başarı ölçülerinden biriydi.

Hürriyet'ten Muharrem Sarıkaya, Cumhuriyet'ten Faruk Bildirici, Milliyet'ten Süreyya Oral, Sabah'tan Emin Varol, Günaydın'dan Şükrü Küçükşahin, Orhan Uğuroğlu birbirleriyle kıyasıya bir yarışa girerlerdi.

Ben Uğur Dündar'ın Göcek'te yüzerek rahmetli Turgut Özal'a ulaşmaya çalıştığı günleri hatırlıyorum.

Eğer bir başka gazetenin muhabiri bulmuşsa, inanın bulamayan arkadaşımız iyi bir azar yerdi.

Bir gazeteci arkadaşımızın 15 Temmuz günü Cumhurbaşkanı'nın nerede olduğunu bulmasının, bir gün suç unsuru haline geleceğini inanın ne ben, ne başka bir gazeteci aklına getirebilirdi...

İnanın, size en yakın Sabah gazetesinin, Star'ın bir muhabiri de o gece sizin nerede olduğunuzu merak etmiş, mutlakta bulmaya çalışmıştır.

Zaten merak etmediyse ona gazeteci de denemez.

19 Mayıs günüydü...

Herkes milli bir coşkuyla milletimizin zafer mücadelesinin başladığı günü kutlarken, böyle bir operasyonun kime yararı olabilir?

17 gün sonra Güney Afrika'nın Durban şehrinde "Dünya Gazeteciler Birliği"nin kongresi başlıyor.

Lütfen elinizi vicdanınıza koyarak söyleyin.

Böyle bir şeyin ülkemize hayırı, yararı olabilir mi ...

Emin olun böyle olaylar FETÖ operasyonlarını sulandırmaktan başka bir işe yaramayacaktır.

Ertuğrul Özkök Hürriyet

 

***

 

Hukuk ve ifade özgürlüğü!

 

Türkiye karışık, toplum huzursuz, içerde ve dışarda olaysız bir gün geçmiyor.

Terör zaten devam ederken, OHAL'e rağmen toplum içinde şiddet, Atatürk'e ve milli marşlarımıza hakaretler, her gün süren gözaltı operasyonları, artan çocuk tecavüzü ve cinayet haberleri huzuru iyice kaçırdı.

Cumhuriyet gazetesi yönetici ve yazarlarının "FETÖ ile ilişkilendirilerek" aylardır tutuklu olmasına itirazlar sürerken dün Sözcü gazetesinin sahibi Burak Akbay, iki müdürü ve bir muhabiri hakkında gözaltı kararı çıktığı duyuldu.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı İrfan Fidan bu isimlere operasyon yapıldığı bilgisini doğrulamış.

Bu operasyonun nedeni olarak "15 Temmuz darbe girişiminde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Marmaris'te tatil yaptığı otelin adres ve görüntülerini İnternet sitesinde deşifre etmek" gösterildi.

Daha önce de yapıldığı gibi:

"Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek, Türkiye Cumhuriyeti hükümetine karşı silahlı isyanı kolaylaştırmak" gibi suçlamalar ortaya çıktı.

 Daha önemli olaylar

 Bu haberi duyunca akla ilk gelen şey; MİT'e 15 Temmuz günü öğlen saat 3'te "bir darbe girişimi olabileceği" ihbarı yapmasına rağmen bunun Cumhurbaşkanı ve Başbakan'a derhal haber verilmemiş olduğu...

Bu büyük ihmal ve hatadan daha fazla Cumhurbaşkanı'nın hayatını tehlikeye atacak bir şey olamazdı.

Buna rağmen, 15 Temmuz'u araştırıp ortaya çıkarmak için kurulan Meclis Komisyonu bugüne kadar "ihbarı yapan binbaşının ve diğer 2 kilit ismin o günle ilgili ifadelerini" alamadı.

15 Temmuz gecesi "Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, kaldığı otelin kapısına çıkarak gazetecilerle konuşması, bunun TV'lerden yayınlanması" da otelin bulunmasını sağlayabilirdi, korumalar bunun riskli olacağını düşünmeliydi. Kısacası ortada "bir gazetenin İnternet sitesinden verdiği haber"den çok daha önemli, yargının cevap bulması gereken sorunlar var.

 Yargı temiz mi?

 Balyoz ve Ergenekon davaları sürecinde de somut örgüt ilişkileri veya kanıtlar olmadan asker ve sivillere verilen cezalara da halktan ciddi tepkiler geliyordu.

O günlerde "Olay yargıda, yargıya güvenmeliyiz" denmekteydi.

Sonunda yüzlerce masum tutukluya "birkaç kez ağırlaştırılmış müebbet hapis" cezaları verildi. Eğer "FETÖ kumpası" olduğu, soruşturmaları yapan savcı ve hakimlerin FETÖ ilişkisi ortaya çıkmasaydı o masumlar hala cezaevinde olacaktı.

Bugün hala savcı ve hakimler "FETÖ/PDY bağlantıları" nedeniyle tutuklanıyor, yargı FETÖ'den temizlenmiş değil.

Sözcü'nün avukatı Celal Ülgen "Bugüne kadar 6 savcı değişti, hiçbiri kurumumuza yönelik suç unsuru görmedi. Sonunda Batman'dan gelmiş bir savcı arama ve el koyma kararı veriyor" dedi.

Eğer hukuk, devamlı değişen savcılardan birinin keyfi kararlarına göre yürüyecekse, haberler nedeniyle "Örgüte üye olmamakla beraber" diye başlayan gerekçeler gösterilecekse Türkiye'de medya ve ifade özgürlüğü de, dünyanın gözünde "Türkiye'de adalet imajı" da kısa sürede sıfırlanır.

Buna izin verilmemelidir.

Güngör Mengi Vatan

 

***

 

Sözcü operasyonu ve kongre afişi

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, AK Parti Genel Başkanlığı'na güçlü vaat ve müjdelerle dönüyor.

Kongrenin tanıtım afişinde, "Yeni atılım dönemi"nin başlangıcı diye duyuruluyor. "Demokrasi, reform ve değişim"in miladı diye anons ediliyor.

Ve iki gün kala, 'Sözcü gazetesinin yöneticilerine FETÖ baskını'yla uyanıyoruz.

Üstelik soruşturma 6 savcı eskittikten sonra, 7'ncisi alıyor bu kararı.

Önceki savcıların göremediğini görüyor, bulamadığı yeterli şüphe kanıtını buluyor ve operasyona kanaat getiriyor.

HAYIRDIR İNŞALLAH

15 Temmuz'da, tanklar köprüye çıkmadan yaklaşık 4 saat önce... Erdoğan'ın Marmaris'te kaldığı adresi internetten haber vermekle suçlanıyor Sözcü.

Tek somut gerekçe; Erdoğan'ın kaldığı otelden kimseler haberdar değilmiş gibi... Darbecilerin, bunu Sözcü'den öğrendiği iddiası.

Yani tepelere kadar sızan onca FETÖ'cü koruma, polis, başyaver, general bilmiyor. İçeriye soktukları köstebekler haber vermiyor yerini.

Hiçbir istihbaratları, hazırlıkları, keşif çalışmaları yok. Kala kala bir gazetenin internet sitesine kalıyorlar.

Sözcü yazmasa, nerede olduğunu bilmeden harekete geçecekken... Sitesinden alıyorlar haberi, öyle mi?

KARANLIK NOKTA KALMASIN

Bu kadarla anlatabilir misiniz kimseye?

Varsa elinde ikna edici bulgular, hiç gecikmeden ortaya koymalı savcılık.

Hepsi bundan ibaretse, inandırıcılığı kalır mı?

'Soruşturmanın gizliliği'ne sığınmak da vaziyeti kurtarmaz.

Geçmişte, özel yetkili süper savcılar çokça denedi bunu.

"Bilmediğiniz şeyler var, şimdi açıklayamıyoruz, az bekleyin, yargıyı rahat bırakın da işini yapsın, gazetecilikten tutuklanmadılar, muhalif sesleri susturmak için değil" demediler mi?

Ama Ahmet Şık'ların, Nedim Şener'lerin, Hanefi Avcılar'ın hangi gazetecilik dışı faaliyetlerden dolayı tutuklandıklarını açıklayabildiler mi?

KAFA BULANDIRANLARA FIRSAT VERİLMESİN

Vesayet çetelerini suçüstü yakaladık diye aldattılar, kandırdılar. Kendileri vesayet çetesi ve kumpasçı çıktı.

Dokunan yanıyordu, sahiplenenleri de yaktılar.

Arka çıkanları utandırdılar, destekçilerini mahcup ettiler, başları öne eğdirdiler.

Darbecilerle gerçek bir hesaplaşmayı özel gündemleri için sulandırdılar.

Gizli ajandaları uğruna Ergenekon ve Balyoz gibi davaları araçsallaştırdılar, hukuku hiçe saydılar.

Demokrasi mücadelesini; sahte, düzmece, kurgulanmış, uydurulmuş suçlama ve kanunsuzluklarla baltaladılar.

Yaptıkları en büyük kötülük, darbe davalarının sahiciliğini yok etmek olmadı mı?

BENZETMEK GİBİ OLMASIN

FETÖ'yle mücadelede de bir araçsallaştırma ve sulandırma tehlikesine karşı en başta savcılar, uyanık olmak zorunda.

Sütten ağzı yananların, yoğurdu üfleyerek yiyecek dikkat ve teyakkuzu göstermeleri beklenir.

Suçlamaların altı dolu değilse, en büyük zararı FETÖ'yle mücadeleye verir.

Erdoğan, birkaç gün sonra Brüksel'e kongre afişinin rüzgârıyla gidecekti. AB liderleriyle çetin müzakerelere oturacaktı.

O lansmanın etkisini kırmak, inandırıcılığını sabote ederek Erdoğan'ın elini zayıflatmak kime yarar, kimi sevindirir?

Akif Beki Hürriyet

 

 

***

 

FETÖ çuvalı çok fazla şişti

 

7 Şubat bir darbe girişimiydi, ciddi bir olaydı. 15 Temmuz gerçek bir darbe girişimiydi, ciddi bir olaydı. FETÖ örgütlenmesinin giriştiği operasyonlar ciddi olaylardır.

Ama Cumhuriyet gazetesi yöneticilerini FETÖ'ye sokmak bu ciddi olayı sulandırmaktır.

Örgüt işlerine karışmamış, sadece siyasi yazı yazanları terör örgütü üyeliğinden yargılamak da FETÖ'yü sulandırmaktır.

Yanlış bir başlık yüzünden gazeteci tutuklamak aslında FETÖ olayının ciddiyetini hiç anlamamaktır.

Sözcü gazetesinin sahibi ve yöneticilerini FETÖ'den gözaltına almak da FETÖ'ye yapılan gerçek bir destekten başka bir şey değildir.

FETÖ'yü, açık bir suç isnat edilemeyen herkesin içine atıldığı bir çuvala çevirenler FETÖ'ye en büyük iyililiği yapmaktadırlar.

Bu icraatların çok açık sonuçları vardır. Cumhurbaşkanı Erdoğan Amerikan başkanına söylemiş olsa da Amerika'daki FETÖ'cüler Türkiye'ye verilmeyecektir.

Almanya'ya ve başka Avrupa ülkelerine sığınan FETÖ'cüler, Yunanistan'a sığınan darbecileri geri almak da mümkün değildir.

Bunun için sorumlu arayanlar hiç uzağa gitmesinler, FETÖ'cülerin iade edilmemesinin birinci sorumluları gazetecileri FETÖ çuvalına atanlardır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan "Gülen" deyince Amerikan Başkanı'nın FETÖ'den tutuklu Amerikalı rahibi söylemesi de boşuna değildir.

Bütün bu icraatlarla FETÖ meselesi ve askeri darbe girişiminin aydınlanması, siyasi ayakların ortaya çıkması aşırı zorlaşmıştır.

Ama ülkenin yarısının, hatta yarısından fazlasının "ya bana da FETÖ'cü derlerse" diye korkması sağlanmıştır.

Yarısından fazlası, çünkü FETÖ bu kadar büyük çuval haline gelince içine Ak Partililer için de bayağı yer açılmış olmaktadır.

Bütün bu operasyonları FETÖ'cüler yönetiyor olsa ancak bu kadar olurdu.

FETÖ bu kadar büyük bir güç haline ancak böyle getirilirdi.

Bu kararları gerçekte kim veriyor, bu icraatları gerçekte kim yapıyor?

Ülkenin yarısını FETÖ çuvalına atmakla ne amaçlanıyor?

Bu soruları Ak Parti hükümeti kendine sorsun ve manzaraya gözünü kapatmadan cevap versin

Okay Gönensin Vatan

 

 

***

 


Karikatür: Latif Demirci/Hürriyet