Millî irade kendi istikametinde bir nehir gibi coşup taşacaktır
Kongrenin açıldığı günün gecesiydi. Yâni 23 Temmuzu 24 Temmuza bağlayan gece saat ikiyi geçiyordu, ilk önce İstanbul şifre ile haber verdi:
"- Hükümet tevkifiniz hakkında askerî ve sivil makamlara emir verdi ve bir beyanname de neşrederek sizi âsi tanıdığını ilân etti."
Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’da kendisine bağlı gizli teşekkülün verdiği bu haberi öğrenince hiç telâş ve endişe göstermiyerek sadece:
"- Daha bu başlangıç, ileride çok daha müşkül durumda kalacağız ve fakat her türlü müşkülâtı yeneceğiz. Buna şüphem yok."
Demekle iktifa etti. Arkasından Osmanlı-Röyter ajansının hükümetin beyannamesini ve tevkif emirlerini yayınlayan bülteni geldi. Damat Ferit, bu beyannamesinde: Anadolu’da igtişaş(karışıklık) vukua geldiğinden, Kanunu Esasi’ye muhalif olarak Meclisi Mebusan namı altında Erzurum’da içtima edildiğinden, bunun bir isyan vakası teşkil ettiğinden uzun uzadıya bahsediyor, hem Mustafa Kemal Paşa’yı ve arkadaşlarını âsi ilân eyliyor, hem de bu hareketin derhal askerî ve sivil makamlar tarafından önlenmesini ve âsilerin tevkif edilip İstanbul’a gönderilmelerini emrediyordu. Paşa bu haberleri de aldıktan sonra bir saniye gözlerini engin bir maveranın gerilerinde ve ilerilerinde dolaştırarak ve bana hitap ederek:
- Azizim Mazhar Müfit, Damat Paşa hangi Kanunu Esasi’den bahsediyor? Kendisinin ayaklar altına alıp çiğnediği ve çiğnettiği Kanunu Esasi’den mi?
Dedi ve sert bir eda ile ilâve etti :
- Hem bu ne denaet(alçaklık)?. Biz millete dayanan ve millî hakları, millî selâmeti, vatan istiklâlini kurtarmayı hedef tutan bir millî kongre aktederken bu kutsî içtimaı bir hükümetin bu şekilde karşılaması ve efkârı umumiyei millete bir isyan mahiyetinde tanıtması yalnız denaet değil, hıyanettir..
Paşa, daha sertleşmişti:
- Göreceksiniz, hiç bir şey yapamıyacaklar. Millî irade kendi istikametinde bir nehir gibi coşup taşacaktır. Mücadeleyi her noktasından düşünerek kabul etmiş bulunuyoruz. Memlekette umduğumuz millî intibah ve galeyan hasıl olmuştur. Sadece metîn olmak ve vazifede kusur etmemek aslî şarttır.
Dedikten sonra :
"İlk önce bu beyanname denilen hıyanet vesikasının ‘ez-hanı teşviş’ etmesine mâni olmak, sadrazamın yalan ve yanlış isnatlarını reddetmek, Erzurum’da iğtişaş çıkmış bulunduğu hakkındaki iddialarını yalanlamak velhasıl sadrazamın bu beyannamesini ve isnatlarını reddederek Padişaha, halka ve umum askerî kumandanlara, mülkiye idaresine, belediyelere vaziyeti bildirmek gerektir. Yarın bunu kongrede mevzuu bahsetmeliyiz."
Gece bir hayli ilerlemişti. Zaten bugünlerde üç dört saatlik bir uyku ya uyuyabiliyor, ya uyuyamıyorduk. Ancak şahsen hayretteydim. İstanbul hükümeti ya kasten bir sürü yalan uyduruyor, yahut da hakikî vaziyet ve olan bitenler hakkında en küçük istihbarat bilgisine sahip bulunmuyordu.
Biz, bir avuç insan, daha işimizin başında olduğumuz halde, her taraftan her türlü malûmatı alabiliyorduk. Bunu bizim organizasyon kabiliyetimizde değil, Paşa’nın üstün şahsiyetinin ve arkadaşları ile olan sıkı bağlıhnğmın tesirinde ve sivil asker vatandaşların millî hizmet hissinde ve aşkında buluyordum. (Devam edecek)