23 Temmuz 1919'un heyecanlı sabahında ve kongre açılmazdan önce, zihinleri meşgul eden tek soru şuydu:
- Bu kongre "Vilâyatı Şarkiye Müdafaai Hukuku Milliye Cemiyeti" tarafından toplanıyor. Bu kongreye delege olarak Mustafa Kemal Paşa ve Hüseyin Rauf Bey nasıl iştirak edebilecekler?
Bu soru, yerindeydi. Çünkü, kongre delegeleri mahallerinde daha önceden seçilmişlerdi. Ve kongre için de ilk toplantı tarihi olarak 10 Temmuz 1335(Miladi 1919) tesbit edilmişti?
Bunun içindir ki, Mustafa Kemal Paşa ve Rauf Bey'in bilhassa kongreye beklenen faal hizmeti ifa edebilmeleri için imkan hazırlamak daha önceden düşünülmüş ve tedbirlerine girişilmişti.
Bu maksatla Hoca Raif Efendi'nin başkanlığında bulunan "Erzurum Vilâyatı Şarkiye Müdafaai Hukuku Millîye cemiyetinin bir içtimaı sonunda Mustafa Kemal Paşadan bir tezkere ile heyeti faale reisliğini kabul etmesi rica edilmiş ve kendisine beş iş arkadaşı da gösterilmişti. Bu beş arkadaş Hoca Raif Efendi (bilâhare Heyeti Temsiliye âzası ve Erzurum milletvekili), emekli binbaşı Süleyman, Kâzım, Necati (Erzurum'da çıkan Albayrak gazetesi müdürü), Dursunbeyzade Cevat (maarifçi ve hâlen Erzurum milletvekili) beylerdi.
Hüseyin Rauf Bey de heyeti faale ikinci reisliğine seçilmişti.
Heyeti faaleyi bu şekilde seçen cemiyet, İstanbul'da bulunan umumî merkeze de bir telgraf çekerek kongrede umumî merkez
adına rey, mütalâa, hak ve yetkilerinin Mustafa Kemal Paşa'ya verilmesini rica etmişti.
Bütün bu hareket ve teşebbüslere önayak olan Hoca Raif Efendi ile vatansever arkadaşlan idi.
Mustafa Kemal Paşa ile Hüseyin Rauf (Orbay) Bey'in kongre delegelikleri de ayrıca Cevat Dursunoğlu'nun ve Kâzım Bey'in kongre murahhaslıklarından istifa eylemeleri ve boşalan iki yere müşarünileyhlerin(adı geçen, adı anılan kişilerin) seçilmesi ile temin edilmişti.
Bir ince noktada kongre reisliğine kimin seçileceği idi.
Bu, o ânın şartları içinde bir hayli nâzik bir konuydu. Mamafih, kendi kendine halloldu. Çünkü, kongre açılır açılmaz, kongre reisliğine ittifakla Mustafa Kemal Paşa seçilivermiş ve bu hassas, nâzik nokta hiç bir tereddüt uyanmasına fırsat kalmaksızın kendiliğinden hallolunuvermişti. Çünkü, riyaset bahsinde son dakikalarda kongre muhitinde garip bir hava esmeğe başlamıştı. Bazı zevat:
- Kongreye askerler girmemelidir. Hatta etraftan veya yakından kongre ile temas halinde dahi bulunmamalıdırlar. Çünkü, Kongrenin tamamiyle millî irade mahsulü olduğuna değil, askerlerin tertip ve baskısı altında yapılmış bulunduğuna kanaat hasıl edilir.
Diyorlar ve bilhassa Mustafa Kemal Paşa ile Rauf Bey'in kongreye girmelerini dahi bu yüzden önlemeye çalışıyorlardı. Biz bir taraftan:
- Bugün ne Mustafa Kemal, ne de Rauf Bey askerdir. Her ikisinin de ordu ile ilgisi yoktur.
Der ve bu propagandayı önlemeye çalışırken, bir taraftan da arkadaşım İbrahim Süreyya Yiğit ile bir arada Müdafaai Hukuktaki arkadaşlarla temas ederek mutabakat elde etmeyi temine çalışıyorduk. Bu hususta Raif Hoca ve cemiyetin kâtibi ve heyeti faale âzası bulunan Cevat Dursunoğlu ile tamamiyle fikir ve görüş beraberliğini muhafaza ediyorduk. Esasen cemiyet tarafından Paşa, heyeti faale reisliğine seçilmiş olduğuna göre kongreye girmesinden daha tabiî ne olabilirdi. (Devam edecek)