Vatanseverlere ilk marş emrini Erzurum Kongresi’nde verdi
Yoklama bittikten sonra, riyaset divanının seçimine geçildi. Neticeden emindik amma içimizde de heyecandan ileriye gelen bir pirelenme vardı, doğrusu.
İbrahim Süreyya bana:
- Mazhar, ne dersin Paşa’nın reis olmaması mümkün mü?
Diye sorarken ben de ona muhakkak aynı şeyi soruyor ve
fakat, neticede birleşiyorduk:
- Hattâ ittifakla olacak.
Nitekim de öyle oldu ve Paşa alkışlar arasında kürsüye çıkarak ilk tarihî nutkunu söyledi. Bu nutuk, Türk millî ihtilâl-cilerine, savaşlarına ve vatanseverlerine ilk:
- Marş...
Emri idi. Nutkunu söylerken ses anbean tunçlaşıyor, gözleri göğün kubbelerini delip başka âlemlerin semasında dolaşırcasına irileşip dalıyor ve yüzündeki gergin hatlar yüreğindeki irade, azim ve inanı bütün vuzuhu ile belirtiyordu. Bu tarihî nutku kısaltmadan aynen veriyorum:(Sayın okuyucularımız; Mazhar Müfit Kansu’nun kitabındaki nutuk, Osmanlıca kelimeleri ihtiva ettiği için biz burada, daha iyi anlaşılabilmesi için günümüz Türkçeyle yazılmışını aktarıyoruz. KEA)
[NUTKUN ORİJİNALİ:
"Muhterem murahhas efendiler;
Kongremiz riyasetine âcizlerini intihap eylemek suretiyle gösterilen asarı itimat ve teveccühe hassaten teşekkür ederim. Bu münasebetle bazı maruzatta bulunmak isterim.
Efendiler,
Tarih ve hâdisatın şevki ile, bilfiil içine düştüğümüz kanlı ve kara tehlikeleri görmiyecek ve bundan müteheyyiç ve müte-essir olmıyacak hiçbir vatanperver tasavvur edilemez.
Harbiumuminin sonlarına doğru milliyetler esasına müs-tenit vaitler üzerine Hükümeti Osmaniyemiz de âdilâne bir sulha nail olmak emeliyle mütarekeye talip oldu. İstiklâl uğrunda namus ve şehametle döğüşen milletimiz, 30 teşrinievvel(kitapta teşrinisani olarak geçiyor) 1334’te(30 Ekim 1918 Mondros mütarekesi. KEA.) imzalanan mütarekaname ile silâhını elinden bıraktı.
Devletlerin şahsiyeti mâneviyesi ve vazıülimza murahhas-ların namusu zatîleri zıman ve kefaletinde bulunan işbu mütarekename ahkâmı bir tarafa bırakılarak İtilâf Devletleri kuvayı askeriyesi payitahtı saltanat ve makarrı celili hilâfet olan İstanbul’-umuzu işgal etti. Gün geçtikçe artan bir şiddetle hukuku hilâfet ve saltanat, haysiyeti hükümet, izzetinefsi millîmiz tecavüz ve taaddilere uğradı. Tebai Osmaniyeden olan Rum ve Ermeni anasırı gördükleri teşvik ve müzaheretin netayiciyle, namusu millîmizi cerihedar edecek taşkınlıklardan başlıyarak nihayet hazin ve kanlı safhalara girinceye kadar küstahane tecavüzata koyuldular. Fakat derin bir telehhüf ile itiraf etmeliyiz ki bu cür’etler, sekiz aydan beri, birbirini takiben mevkii iktidara geçen mürakabei milliyeden azade hükümeti merkeziyenin biri-nin diğerinden daha fena olarak gösterdiği zaaf ve aciz asarından ve payitahtta bazı matbuatta görülen pek mezmum ihtirasattan ve vicdanı millînin inkâr, kuvayi milliyenin ihmal olunmasından naşi vüs’at bulmuştur. Salifülarz esbap ve payitahtı saltanatın da mahsur ve tamamile murakabeye tâbi kalması yüzünden artık bu vatanda mukaddesat ve mukadderata sahipbir kudret ve iradei milliyenin mevcut olmadığı zehabı bâtılı hükümran olmuş ve cansız bir vatan, kansız bir millet nelere müstahak ise, bîmehaba onların tatbikatına, İtilâf Devletlerince başlanmıştır. (Devam edecek)