Schrödinger, 12 Ağustos 1887’de Viyana’da doğdu. Babası, çok saygın bir kimya profesörüydü, ancak Schrödinger genç yaşlarda bilimle tanışan tek aile bireyi değildi. Annesi, kimya ve fizikle ilgili bilgiye sahipti ve kendisi de Schrödinger’a bilimsel bakış açısını kazandıran isimlerden biriydi. Schrödinger’in ilk bilimsel ilgi alanı biyoloji olsa da, Viyana Üniversitesi’nde fizik öğrenimine karar vererek kariyerine yön verdi.
Eğitim hayatı oldukça başarılıydı. Üniversitedeki yıllarında fizik derslerine olan ilgisi, öğretim üyelerinin dikkatini çekmişti. Viyana Üniversitesi'nden mezun olduktan sonra, Schrödinger, çeşitli Avrupa üniversitelerinde fizik üzerine araştırmalar yaparak önemli deneyim kazandı. 1921’de Berlin Üniversitesi’nde fizik profesörü olarak çalışmaya başladı. Ancak asıl patlamayı 1925’te yaptı.
Schrödinger, kuantum mekaniği üzerine yaptığı çalışmalarla tanındı. En önemli bilimsel başarısı, "Schrödinger denklemi"ni geliştirmesiyle ilgilidir. Bu denklem, atom altı parçacıkların davranışlarını tanımlayan temel bir matematiksel formül haline gelerek, kuantum fiziğinde bir devrim yaratmıştır. Bu keşif, atom altı dünyayı anlamada devrimsel bir adım atılmasını sağladı ve Schrödinger’i dünya çapında tanınan bir bilim insanı yaptı.
Norbert Wiener: Sibernetiğin babası
Ancak Schrödinger’in başarıları bununla sınırlı kalmadı. Aynı zamanda, ünlü "Schrödinger'in Kedisi" düşünce deneyi ile de akıllarda kaldı. Bu düşünce deneyi, kuantum mekaniğinin garipliklerini ve gözlemin rolünü anlatan bir örnek olarak bilim dünyasında geniş bir tartışma yarattı. Kedinin hem ölü hem de canlı olabileceği fikri, kuantum fiziğinin belirsizliklerini eğlenceli bir şekilde gözler önüne serdi. Schrödinger, hem bilimsel başarıları hem de filozofik düşünceleriyle kuantum dünyasının en önemli figürlerinden biri haline geldi.
Schrödinger’in hayatı yalnızca bilimsel başarılarla değil, aynı zamanda kişisel hayatı ve ilişkileriyle de ilginçtir. Birçok bilim insanının aksine, Schrödinger’in oldukça renkli bir kişiliği vardı. Sadece bilime değil, edebiyat ve sanata da büyük bir ilgi duyuyordu. Zeki, yaratıcı ve bazen anlaşılması güç bir insan olarak tanınan Schrödinger, bir yanda kuantum dünyasının karmaşıklıklarını çözmeye çalışırken, diğer yanda kendini felsefi tartışmalara adadı.
Schrödinger, 1939 yılında Nazilerin Avusturya’yı işgal etmesinin ardından İngiltere’ye göç etti. Cambridge Üniversitesi’nde profesör olarak görev yaptıktan sonra, 1956’da Hindistan’a yerleşti ve orada çalışmalarına devam etti. Hindistan'daki dönemi, bilimsel kariyerinin sonlarına doğru oldu, ancak önemli katkılar yapmaya devam etti.
Erwin Schrödinger, 4 Ocak 1961’de Hindistan’ın Agra şehrinde hayata veda etti. Bilime kattığı miras, bugün hala büyük bir etki yaratmaktadır. Schrödinger, atom altı dünyayı anlamadaki başarısıyla tarihe geçti ve kuantum fiziği, onun adıyla özdeşleşti. Zihinsel derinliği, bilimsel mirası ve yaratıcı düşünce yapısıyla, bilim dünyasında efsanevi bir figür olarak anılmaya devam ediyor.