ERZİNCAN
Erzincan’da olaylar, 1918 Ocak ayı sonunda başladı. Rus ordusunda görev alan Ermeni askerleri Erzincan bölgesindeki kontrolü ellerinde tutuyorlardı. Bunlar görünürde, Rus ordusunda görev yapmış olan Albay Morel adında bir Fransız’ın emrindeydiler. Bu birliklere ilave olarak, aslen Sivaslı olan “Murat” adında bir çete reisinin emrinde bulunan Ermeni çeteleri bulunmaktaydı. Müslüman halkın kıyımı esas olarak bu Ermeni çetelerin eliyle gerçekleştirildi.
Ermeniler ilk iş olarak, Müslüman toplumunun önde gelen erkeklerini toplayıp, bir kısmını şehrin içinde ve diğerlerini de çevrelerde astılar.
Geriye kalan Müslümanlar topluca katledildiler ve birçokları da şehir meydanlarında, kışlalarda ve civardaki evlerde yakılarak öldürüldüler.
Yüzlerce Müslüman, çevre köylerden getirilip şehir meydanında asıldılar. Ermeni önderlerinin amaçlarının mümkün olduğu kadar çok Müslüman’ı katletmek olduğu, başka yerlere ve çevre köylere gidip köylülerin şehirde toplanması emrini tekrarlamalarından anlaşılıyor. Şehirde toplanan Müslümanlar, boğazlanıyorlardı.
Kıyımın başlamasından 10 gün sonra Osmanlı birlikleri, artık bir hayalet şehrine dönmüş olan Erzincan’a girdiler; Ermeniler kaçmış, Müslümanlar ise ölmüştü. Osmanlı askerleri, her tarafında cesetlerin serili olduğu bir yoldan şehre girdiler:
[Vehib Paşa:] Çardaklı Boğaz’dan Erzincan’a kadar tüm köyleri harap edilmiş halde buldum; öylesine bir tahribat ki, bir tane köylü kulübesi bile ayakta kalmamış. Meyve bahçelerindeki tüm ağaçlar kesilmiş ve tüm köylüler öldürülmüştü. Ermenilerin, Erzincan’da işlediği mezalim kadar vahşice olanı tarih boyunca görülmemiştir. Üç gün boyunca, Ermeniler tarafından öldürülüp etrafa saçılmış bulunan Müslüman cesetlerini toplamaktan başka bir iş yapmadık. Bu masum kurbanların arasında, henüz sütten kesilmemiş bebekler, 90’lık ihtiyarlar ve kadınların parçalara ayrılmış vücutları vardı.
Vehib Paşa, 1.000’den fazla evin yıkıldığını tahmini hesapladı. Erzincan’ın kamu binalarının tümü gibi Müslümanlara ait evlerin çoğu da tamamen harap edilmişti. Bazen, Askeri kışlalarda yapıldığı gibi, içindeki insanlarla birlikte binaların da yakılması Müslümanların kıyıma uğratılmasının bir parçasıydı. Cami ve hükümet binaları gibi başka binalar da Osmanlı’nın veya İslamiyet dininin sembolü oldukları için harap ediliyorlardı. Tahri-battan anlaşıldığına göre, Ermeniler Erzincan’ı ellerinde tutacaklarına inanmamışlar; tersine, düşmanlarına teslim etmektense mahvedilmesine karar vermişlerdi. Şehir harabe halindeydi.