Türkiye ile Ermenistan arasında “ön koşulsuz tam normalleşme” süreci devam ederken ABD’nin California eyaletinde 29 Eylül 2022’de “yüz karası” denilebilecek bir olay gerçekleşti. California valisi Gavin Newson “AB 1801” adlı yasa tasarısını imzalayarak “soykırımı anma” gerekçesiyle 24 Nisan’ı daimi olarak eyalet çapında resmi tatil ilan etti. Bu şekilde kamu okulları (ilkokul, ortaokul, lise) ve lise-üstü kolej ve üniversiteler her yıl sözde Ermeni soykırımı ilişkisi ile 24 Nisan’da tatil olabilecek. Devlet memurları da bu günde ücretli tatil yapabilecek.
Ayrıca eğitim sisteminde “soykırım”a ilişik müfredatlar hazırlanacak, 24 Nisan’da okullarda özel faaliyetler düzenlenecek.
Bu yasa ile Türk ulusunu hedef alan “soykırım” insanlık suçu ABD’de daha yaygın ve belirgin bir şekilde beyinlere işlenecek. “Ermeni soykırımı” ile aynı torbaya konan sözde Süryani ve Yunan “soykırımları” da bu vesileyle California’da resmiyet kazanmış oldu.
California, yaklaşık 39 milyon nüfusu ve 3,9 trilyon dolar gayri-safi iç hasılası ile ABD’de en kalabalık ve en yüksek ekonomik güce sahip eyalet. On binin üstünde kamu okullarında yaklaşık 6 milyon, ve 146 kamu kolej ve üniversitelerinde yaklaşık 2 milyon öğrenci eğitim alıyor. Üniversiteler arasında “University of California Berkeley” gibi tanınmış üniversiteler var.
California’daki gelişme, 24 Nisan’ın “soykırımı anma” günü olarak tatil olduğu Ermenistan’ı şüphesiz memnun edecek.
Yasalaşma süreci
“AB 1801” tasarısı Adrin Nazarian adlı bir Ermeni kökenli eyalet meclis üyesinin Şubat 2022’deki girişimi ve Ermeni lobisinin tüm desteği ile California’da parlamento süzgeçinden rahatlıkla geçti. Valinin tasarıyı onaylaması şaşırtıcı değildi; aynı vali, Los Angeles Başkonsolosu Kemal Arıkan’ı 1982 yılında öldüren Hampig Sasunyan adlı katilin 2021 yılı sonlarında serbest bırakılmasına önayak olmuştu. Sasunyan şimdi Ermenistan’da yaşamını sürdürüyor.
Tasarının reddi için Türk-Amerikan toplumu çaba gösterdiyse de, bu çaba çok yetersizdi. ABD’deki diplomatik (elçilik/konsolosluk) temsilciliklerinden de tasarının reddi için bilindiği kadar bir girişim olmadı. Tasarı, AKP hükümetinin ilgi alanı dışında idi.
Hukuka aykırılık
California’daki yasa tarihi gerçeklere ters düştüğü gibi hukuk açısından da savunalacak bir tarafı yok. Birçok Türk ve yabancı tarihçi 1915 Ermeni olaylarını soykırım olarak kabul etmemektedir. Soykırım hukuksal bir kavramdır, ve 1948 Birleşmiş Milletler Soykırım Sözleşmesi soykırımın belirlenmesi için yetkili bir yargı kararını şart koşuyor. Oysa “Ermeni soykırımı”nı tescilleyen yetkili bir yargı kararı yok.
Yasa, her ne kadar Türkiye aleyhine (şimdilik) bir yaptırım getirmiyor ise de, “Ermeni soykırımı”nı resmen tanımakla yetkili bir mahkemenin yetkisini gasbeder nitelikte.
Yasanın hukuk açısından diğer bir gerabeti, yargı tarafından tescil edilmiş Ruanda Soykırımı’nı yargısal dayanağı olmayan sözde Ermeni ve Yunan “soykırım”ları ile aynı sepete koyması. Öte yandan Müslümanların öldürüldüğü, resmen sicillenen Srebrenitsa Soykırımı’na herhangi bir atıf yok. Dinsel önyargı açıkça kendini gösteriyor.
AB Adalet Divanı 2003’de aldığı bir kararla (karar 2004’de temyizde teyit edildi) Avrupa Parlamentosu’nun 1987’de “Ermeni soykırımı”nı tanıma kararının siyasi nitelikte olduğuna hüküm vermişti. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) 2015 İsviçre-Perinçek davası ve 2016 Fransa Anayasa Konseyi kararları da soykırım suçunun parlamentolar ve hükümetler tarafından alınamayacağına hükmetti. Holokost ile “Ermeni soykırımı” arasında bir benzerlik olmadığı da kayda alındı.
Evrensel Ceza Hukuku’nda kişilerin yargı kararı olmadan suçlanamayacağı ilkesi bulunmaktadır.
Ayrıca 1969 Viyana Sözleşmesi uyarınca 1951’de yürürlüğe giren Soykırım Sözleşmesi geriye işleyemez.
Kınanması gereken diğer bir husus, okul ve üniversitelerin 24 Nisan’da tatil olması ile “Ermeni soykırımı” konusuda karşı görüşler ve tartışmaların pratik anlamda imkansız olması. Eğitim açısından sakıncalı olmasına ilȃveten bu durum ifade özgürlüğünü kısmak anlamına gelir. Bazı istisnai durumlar hariç, ifade özgürlüğü ABD Anayasası tarafından koruma altına alınmıştır. Federal hükümet ve eyaletler ifade özgürlüğünü kısıtlayamaz.
Sonuç
California’daki yasa bazı yabancı parlamentoların aldığı karar gibi tamamiyle siyasi nitelikte olmasına karşın eyaletteki eğitim sistemini etkileyecek, “Ermeni soykırımı” sanki bir gerçekmiş gibi lanse edilecektir.
Bu vesile ile Türk ve Türk kökenli öğrencilerin mağduriyeti de söz konusu olacaktır. Özellikle yetişme çağında olan genç kesim, dedelerinin büyük insanlık suçu işlediği algısıyla aşağılık duygusuna kapılacak, psikolojik baskı altında kalacak. Yasa bir anlamda ırkçı, İslȃm karşıtı bir düzenleme.
Buna benzer bir yasanın ABD’de diğer eyaletlerde de gündeme gelmesi şaşırtıcı olmayacaktır.
Basına yansıyan yeni bir habere göre Fransa’da 14 yaşındaki bir Türk öğrenci sözde Ermeni soykırımı iddialarını reddettiği için tecilli olarak cezalandırıldı. https://avim.org.tr/tr/Bulten/FRANSA-DA-ERMENI-SOYKIRIMI-IDDIALARINI-REDDEDEN-TURK-OGRENCI-SINIFTAN-ATILDI. Bu tür cezalandırmalar California’da daha da ciddi boyutta olabilecektir.
Durum böyle olunca sorulması gereken: Türk hükümeti bizzat doğrudan, veya ABD’deki diplomatik temsilcileri yoluyla California’daki yasa gelişmesine niçin itiraz etmemiştir? Bu pasifliğin altında “Yasa bizi bağlamaz” zihniyeti mi vardır?
Söz konusu olan Türkiye’nin prestiji ve Türk ulusunun onuru. 1973’den bu yana Ermeni terörüne şehit düşen 31 Türk diplomatın aziz hatıraları da unutulmamalı.
Basına yansıyan yeni bir habere göre Cumhurbaşkanı Erdoğan Fransa ve ABD''deki Ermeni diasporalarını Ermenistan ile ilişkileri olumsuz etkilemekle suçlamış. Ermenistan ile ilişkiler önemli de, Türk ulusunu en çirkin bir suçla karalayan ve Türk öğrencilerini psikolojik travmaya sokabilecek California’daki gelişme önemsiz mi?
Erdoğan’ın Haziran 2021’de Brüksel’de NATO zirvesinden sonra “Ermeni soykırımı”na ilişik, “Hamdolsun, hiç gündeme gelmedi” talihsiz sözleri anılardadır.
Ermeni tarafı zora gelince soykırıma yargısal kanıt olarak 1919-20 Osmanlı Divan-ı Harp kararlarını ileri sürmüştür. “Nemrut Mustafa Divanı” olarak da anılan bu mahkemeler Mehmed Talat Paşa gibi İttihat ve Terakki Cemiyet’nin liderlerini 1915 Ermeni olayları ilişkisiyle gıyaben ölüme mahküm etti. Ancak bu kararlar - 1948 Soykırım Sözleşmesi’nden önce olmasının ötesinde - işgalci güçlerin baskısı altında verilen, ȃdil olmaktan uzak kararlar idi. Temyiz hakkı olmayan, çapraz sorgulamaya ve suçlananların avukat tutmasına bile izin vermeyen bu mahkemelere Prof. Dr. Guenther Lewis “kanguru mahkemeleri” adını vermiştir. Bu mahkemelerin hukuk açısından bir “maskaralık” olduğuna kanaat getiren İngilizler, 144 yüksek Osmanlı görevlisini Malta adasına götürerek müstakilen yargılama kararı aldı.
Ne ki, delil yetersizliği nedeniyle işlemler cezai sorgulama aşamasından ileri gitmedi, ve İngiliz Kraliyet Başsavcılığı’nın kararıyla zanlılar serbest bırakıldı.
“1919-21 Malta Yargılaması” olarak bilinen bu tarihi olayı Ermeni tarafı görmezden gelir.
Dahası, 1991’de Sovyetler Birliği’nden bağımsızlığını elde eden Ermenistan, “soykırım”ın tescili için 1948 Soykırım Sözleşmesi’nin öngördüğü, Uluslararası Adalet Divanı’na başvurmak seçeneğinden kaçınmıştır. Bunun tek nedeni, yargı noktasında güvensizliktir. Bu sebeple “soykırım”ı uluslararası ortamda kabul ettirmek için propaganda yöntemi ön plana alınmış, din farkı ve ırkçılık bir araç olarak kullanılmıştır. Bu yöntemin uygulanmasında özellikle Ermeni lobisi çok başarılı olmuştur.
California’da yürürlüğe giren yeni yasa, bu duruma çok güzel, ve çok yeni, bir örnek.
Ve ayrıntılara girmeden kayda değer başka bir tarihi olay, Fransız yazar Yves Bénard’ın gözlemlediği gibi, “1. Dünya Savaşı ve hemen sonrasında Anadolu’da insanlığa karşı suç işleyenler aslında Türkler değil, emperyal güçlerin kışkırtması ile ağırlıklı olarak Ermeniler olmuştur.”