Türkiye ve dünya ülkelerinin birçoğunun gündemini zaman zaman meşgul eden Ermeni meselesi, 1980’li yıllarda ASALA terör örgütünün Türkiye’nin yurt dışındaki temsilcilerine yönelik planlı hain suikast-katliam eylemleriyle gündeme taşınmıştı. Söz konusu hadiseler, Osmanlı Devleti’nin dağılma sürecinde yaşanmış olduğu iddia edilen, asılsız ve tarihî gerçeklerle bağdaşmamaktadır. Anılan dönemde Ermeni çeteleri, emperyalist ülkelerin yönlendirme ve destekleriyle savunmasız yaşlı, kadın ve çocuklardan oluşan Türk halkına yönelik işlemiş oldukları seri cinayetlerinin çarptırılmasından ibarettir.
Tarihî gerçeklerle tezat halindeki söz konusu Ermeni iddiaları, belge ve bilgilere dayanmanın ötesinde kulaktan kulağa gelmiş hikâye tarzındaki söylemler ağırlıklı olduğu görülmektedir. Bu konu ülkemizin gündemine 1980’li yıllarda Asala terör örgütünün, Türk Hariciye mensuplarına yönelik planlı suikastları ve Ermeni Diasporasının asılsız iddialarıyla gündeme gelmiştir. Türkiye Cumhuriyeti ve haliyle ilgili kurumlara mensup bilim insanları özellikle de tarihçiler, aslı olmayan iddialarla ilgili olarak arşivlerdeki belgeler merkezli ferdi veya gruplar merkezli bilimsel araştırmaları gündemlerine almışlardır. Bu süreçte Osmanlı ve Cumhuriyet arşivlerinin tasnif çalışmalarına hız verilmiş, Diasporanın yersiz iddialarına karşı, başta Türk Tarih Kurumu ve üniversiteler merkezli birbiri ardınca panel, seminer ve sempozyumlar düzenlemişlerdir.
Burada üzerinde durmak istediğimiz husus, söz konusu bilimsel çalışmaların içerikleriyle dayanmış oldukları belgeler ve bilgiler değildir. Konuyla ilgili olarak ülkemizde Yapılmış olan bireysel ve ekip çalışmalarıyla, üniversiteler merkezli yapılmış ve yapılmakta olan bilimsel faaliyetlerde kullanılan başlıkların umumiyetle SÖZDE ERMENİ SOYKIRIMI söylemiyle başlatılmış olmasıdır. Buradan hareketle bu konuda gömlek düğmemizi yanlış ilikledik diyoruz. Bu çalışmalara ilave olarak, özellikle Türk Tarih Kurumu Başkanı defalarca Ermenistan ve ilgili ülkelerin arşivleri ve haliyle bilim insanlarıyla ortak araştırmalar yapılması yönündeki çağrı ve tekliflerine kulaklarını kapatmış olan sözde iddianın sahipleri bildikleri yolda yürümektedirler. Türkiye Cumhuriyeti ve ilgili kurumlar, mevcut belge ve bilgilere dayanmak suretiyle Ermenilerin gerçekleri saptırmak suretiyle dünya kamuoyunu aldattığı hususunu belge ve bilgilerin ışığında, bilim ahlakı ve adabı içinde değişik yöntemlerle dünya ülkeleriyle paylaşmıştır. Konuyla ilgili sayıları yüzlerle ifade edilen kitap ve periyodiklere rağmen ERMENİLERİN YALANLARINI dünya ülkelerine duyuramadık veya kabul ettiremedik.
***
Türkiye Cumhuriyeti’nin ilgili kurumları ve bilim insanlarının tezlerinin ağırlık merkezi ERMENİLERİN YALANLARINA odaklandırılmış olduğu için dünya kamuoyuna bu yalanları anlatmada başarılı olunduğu söylenebilir mi? Ülkemizde yapılmış ve halen yapılmakta olan çalışmalar, umumiyetle SÖZDE ERMENİ SOYKIRIMI YALANI ile başlatılmış olması daha yolun başında GÖMLEĞİN YANLIŞ İLİKLENMESİYLE ilgili olduğu aşikâr değil mi? Türkiye Ermenilerin yalan söylemekte olduğunu anlatadursun, yeni ve batı dünya ülkelerinden birçoğu neredeyse Emeni destekçisi, sevdalısı kesildiler, ABD misalinde olduğu gibi bazı ülkelerden konuyla ilgili yaptırım tehditleri gelmektedir.
Birinci Dünya Savaşı süreci ve sonrasında Ermeniler, bazı emperyalist ülkelerin teşvik ve destekleriyle özellikle de ABD Başkanı Wilson’un 14 maddelik beyannamesinin 12.maddesi uyarınca Doğu Anadolu ve Kafkasya bölgelerinde nüfus çoğunluğunu elde etme uğruna Ermeni çetelerinin başlatmış olduğu tek yanlı katliamlar, tarihin kaydetmiş olduğu en vahşi soykırımı olup, söz konusu soykırımının failleri de Ermeniler ile onlara destek veren ülkelerdir.
Ermeni iddiaları, doğrudan doğruya tarihçileri ilgilendirdiği halde tarihçilere şans tanınmamış yani tarihçilerin arşivler merkezli çalışmaları argo tabiriyle gala alınmamıştır. Türk Tarih Kurumu merkezli Türk ve yabancı bilim insanlarından oluşan araştırma komisyonlarının çalışmaları yönündeki çağrıları dünya kamuoyu ile paylaşılmıştır. Ancak ne Ermeni tarihçileri ve ne de onların destekçisi konumundaki ülkeler bu manadaki çalışmalardan uzak durmuşlardır.
Söz konusu iddiaların gündeme gelmesiyle birlikte Türkiye, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi arşivlerindeki tasnif çalışmalarını tez zamanda tamamlamış ve hizmete açık hale getirmiştir. Ermenistan Cumhuriyeti, böyle bir davranış sergilememe yerine kaçak güreşmeyi tercih etmiştir. Aynı şekilde Diaspora ve destek veren ülkeler, bu tür çalışmalardan adeta veba mikrobundan kaçarcasına uzak durmaktalar ve iftiralarını yeni zeminlere taşımanın hesabıyla hareket etmektedirler. Çünkü dün olduğu gibi bugün de son ABD dayatması misali konunun siyasallaştırılmasından yana tavır sergilenmektedir. Bilim insanlarının çalışmalarına kulakları yanında gözlerini de kapatmaktadırlar.
***
Ermenileri yalanlarına çanak tutan ABD, İnsanlık tarihinin yüz karası bir soykırımının faili konumundaki ülkeler arasında ilk sırayı almaktadır. Zira Kıta’nın yerli halkı KIZILDERİLİLERE yönelik SOYKIRIMI nedeniyle Kızılderililer müzelik halk haline getirilmiştir. ABD’NİN ataları, maceraperest tavırlarıyla anılan coğrafyanın yerlilerine soykırımı uygulamıştır. ABD’NİN kuruluş sürecinde ve sonrasında işlemiş oldukları kitlesel cinayetleri hazırlatmış oldukları resimli roman ve filimler sayesinde sıradanlaştırmayı başarmıştır. Türkiye, KIZILDERİLİ SOYKIRIMINI ARAŞTIRMA KOMİSYONUNU KURMALI, tarihî gerçekleri su yüzüne çıkartılmalıdır. Ayrıca ABD, kurucusu olduğu BÜYÜK ORTA DOĞU PROJESİYLE, halkı Müslüman ülkelere yönelik çağımızın soykırımını pervasızca uygulamaktadır.
Günümüzde Diasporanın destekçileri arasındaki İspanya, Portekiz hatta kısmen Fransa’nın günümüzde hâkim oldukları topraklarda hemen her bakımdan yüzyılının örnek ülkesi konumundaki Endülüs’ün Müslüman ve Musevi halklarını adı geçen ülkelerin ataları Hıristiyan fanatizmi uğruna tarihin kaydetmiş olduğu yüzleri kızartan soykırımını uygulamışlardır. Söz konusu ülkelere atalarının işlemiş oldukları insanlık suçu konusunda bazı hatırlatmaların yapılması gerekmez mi?
Konuya Türkiye ve Türk tarihi merkezli olarak bakacak olursak Türkiye, söz konusu iftiraların fiilen başlatıldığı dönemden itibaren kullanmakta olduğu SÖZDE ERMENİ SOYKIRIMI İDDİALARI yerine ERMENİLERİN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI SÜRECİNDE EMPERYAL GÜÇLERLE BİRLİKTE YAPMIŞ OLDUKLARI TÜRK SOYKIRIMINI gündeme taşımalı, bilim insanları bu konuyu bu manada gündemlerine almaları gerekmektedir. Çünkü Ermeniler, Birinci Dünya Savaşının yıkım ve tahribatlarından medet umarcasına, kılavuzluğunu yaptıkları bazı ülkelerin Kafkasya ve Anadolu’daki işgallerinden istifade etmek suretiyle bu vahşeti sergilemişlerdir. Ermeni çetelerini, harekete geçiren faktörlerden birisi ve belki de en önemlisi dönemin ABD BAŞKANI WİLSON’UN savaş sonrasında yayınlamış olduğu 14 maddelik beyannamesi olmuştur. Çünkü beyannamenin 12.maddesi i, “dağılan Osmanlı Devleti toprakları üzerinde hangi halk nerede çoğunlukta ise, orada devletlerini kurabilirler. Bu maddeden güç alan Ermeni çeteleri kendi halkının çoğunluğu oluşturabilmesi için savunmasız, silahsız Türk halkını yok etme hesabıyla hareket etmişlerdir. Zira Türkler, birbiri ardınca katılmış oldukları savaşlar nedeniyle Türk devleti dağılma sürecine sürüklenmişti. Ermeni çeteleri, almış oldukları dış desteklerle yüzlerce yıl bir arada yaşadıkları yöre halkının kadın, ihtiyar ve çocuklarına yönelik SOYKIRIMI yapmışlardır. Ermeni çeteleri 1991 yılında Azerbaycan toprağı olan KARABAĞ’DA YAPMIŞ OLDUKLARI SOYKIRIMI misali 2015 yılında da Doğu Anadolu ve Kafkasya’da yaşanmış olan TÜRK SOYKIRIMININ failidirler.
Türkiye Cumhuriyeti, atası Osmanlı Devleti’nin 624 yıllık ömrünün son günlerinde yapılmış olduğunu iddia ettikleri SOYKIRIMI iddialarının yalan olduğu konusunda elindeki güçlü belgelere rağmen dünya ülkelerine anlatma konusunda başarılı olamamaktadır. Çünkü karşımızdaki çevreler, Türkiye’ye değil, Diasporanın yalanlarına inanmaktadırlar. Ayrıca Diaspora ve Ermeni severler, konuyu dinî zemine çekmek suretiyle, Büyük bir Müslüman ülke küçük bir Hıristiyan toplumuna soykırımı uyguladı mealindeki söylemleriyle konuyu dinî zemine çekmek suretiyle Hıristiyan ülkelerinden destek almaktadır.
Diasporanın, soykırımı iddialarının kaynağına gelince; BEN NİNEMDEN DUYMUŞTUM… DEDEMDEN İŞİTMİŞTİM…DEDEM, BABAM BÖYLE SÖYLEMİŞTİ... KOMŞUMUZ BÖYLE DİYORDU… mealindeki sözler merkezli olduğu bilinmektedir. Bu yüzden Diaspora, konunun gün ışığına çıkmasından korktuğu için Türkiye Cumhuriyeti’nin arşivler merkezli ortak çalışma gruplarının oluşturulmasıyla ilgili çağrılarını duymazlıktan gelmekte, konuyu siyasallaştırmak suretiyle amacına ulaşmanın hesabıyla hareket etmektedir.
Binlerce yıllık Türk tarihinin hiçbir döneminde böyle bir insanlık suçunun olmadığının şahidi tarihtir. Çünkü Türk hâkimiyet anlayışının gereği olarak Türk devletlerinin yönetimleri altında tıpkı Ermeniler misali dini, dili ve tarihleri farklı halklar her zaman mevcut olmuş, onlardan birçoğu Ermeniler misali tarihlerinin en mutlu, güvenli dönemini yaşamışlardır. Ermenilere gelince, tarihlerinin hemen hiçbir döneminde bağımsız devlet olamamış, dönemin güç merkezlerinin himayelerinde varlıklarını sürdürmüşlerdir. Ancak tâbi oldukları devletin başına tıpkı Osmanlı misalinde olduğu gibi bir felaket gelmesi halinde, yeni hâkim gücün safında yer alma konusunda son derece başarılı oldukları tarihî bir realitedir. Bunun en son örneklerinden birisi de söz konusu soy kırımı yalanıdır.