Erken seçim, Aysun Kayacı ve Haydar Baş
“Türkiye erken seçime gider mi?” diye soranlar, belli ki, masa başı üretilen “AKP erken seçime gidecek” haberlerinden etkilenmiş.
Bu, bana ölümden korkan insanın, “Kıyamet ne zaman kopacak” sorusunu hatırlatıyor. Kardeşim, sana ne kıyametten. Varsayalım ki, bir milyar yıl sonra kopacak, sen o güne kadar yaşayacak mısın? Sen kendi kıyametine bak. Senin kıyametin son nefesini verdiğin andır ve bu her saniye olabilir. Yani senin, benim, bizim asıl dikkat etmemiz gereken ölüm ve ölümden sonrasına hazırlanma gayreti içersinde olup olmadığımızdır.
Bu, seçim bahsinde de böyle.
Diyelim ki erken seçim oldu, ne değişecek!
Türkiye, çok partili siyasi hayata geçtiği 1950 yılından bu yana milletvekili genel seçimleri ve ara seçimleri, mahalli idareler seçimleri ve cumhuriyet senatosu seçimleri gibi türlü çeşitli 40’ın üzerinde seçim yaşadı; ne değişti? Her seçimde Türkiye biraz daha bağımlı, biraz daha borçlu, biraz daha müstemleke haline gelmedi mi ve Bakanlıkları İngiliz, Amerikan ve Alman danışmanlar doldurmadı mı?
Türkiye’de meclise girme ihtimali olan hangi partinin AKP’den farkı var?
“Erken seçim olacak mı?” diye soranlar AKP’li ise, onlar da merak etmesin, ötekiler gelse de partileri AKP’nin yaptığı icraatları yapacak.
Yani ABD ile kol kola olacak, AB’ye girmek için atmadık takla bırakılmayacaklar. ABD üsleri Türkiye’de kalacak, dün adı “Barış Gönüllüleri” olarak Türkiye’nin ’potansiyel ayrılık genlerini çıkaranların’yerini alan bugünkü misyonerler yine ülkenin en merkezî şehirlerinden en dar sokaklarına kadar her yerde cirit atacak, PKK için “Siyasi çözüm” ve Irak’ın kuzeyindeki oluşumu bu millete benimsetme bir şekilde yine cümlesinin ajandasında yer alacak. Öyle olacak, çünkü hiç birinin ağzından Türkmenlerle ilgili tek bir cümle duyabiliyor musunuz; hayır, niye, çünkü ağızlara biber sürülmüş!
Yani aslında yarın bir seçim olsa bile bu seçim “asla bir erken seçim” değil aksine 1950’lerin, 60’ların, 70’lerin, 80-90 ve 2007’lerin tekrarı bir seçim, yani “seyrettiğimiz bir film” olacak. Çünkü sen hazır değilsin, ben hazır değilim, kurumlar hazır değil, millet hazır değil. Çünkü “seçim” demek, farklılar arasından tercih yapmak demek, ortada farklılık yoksa bunun adı seçim değil, birini benzeri diğeri ile değiştirmedir. Güzergâh aynı olduktan sonra patlayan yahut ısınan tekeri çıkarıp yenisini takmak ancak lastik üretici ve acentelerini heyecanlandırır; beni değil.
Niye böyle söylüyoruz!
Geçtiğimiz cumartesi ve pazar günleri Bursa’da Alman’ından İsviçreli’sine Rus’undan Fransız’ına, İngiliz’inden İspanya ve Hollandalı’sına kadar 15 ülkeden 100’ün üzerinde bilim adamının iştirak ettiği bir iktisat kongresi yapıldı ve bu kongrede Prof. Dr. Haydar Baş’ın “Sosyal Devlet-Milli Devlet” tezi tartışıldı. Bu vesile ile ABD seçimlerinde başkan olmak için yarışan adaylarını bile tartıştığını öğrendiğimiz Sayın Baş’ın bu modelinin Türkiye’de ısrar ve inatla karartılmaya çalışıldığına bir kez daha şahit olduk.
Bakınız ey “Erken seçim var mı?” diye soranlar, Aysun Kayacı isimli bir manken, “Benim oyum çobanın oyu ile bir mi?” türünden bir laf etti, bu haberin yer almadığı gazete, konuşulmadığı televizyon kalmadı. Başbakan Erdoğan bile defalarca cevap verdi. Google’a girdik, Kayacı’nın konu ile ilgili bir aylık mâzisi olan bu sözü tam 495 bin kişi tıklanmış, Haydar Baş’ın Rusya’dan ABD’ye hemen bütün ekonomistlerin ve devlet adamlarının ilgilendiği “Sosyal Devlet-Milli Devlet” tezi, yıllardır gündemde olmasına rağmen, henüz 10’bini bile bulmamış. Aysun Kayacı’ya laf yetiştiren siyasiler, üniversite mensupları, gazeteciler ve ikide bir, “Eleştirmeyin, çözüm söyleyin diyen” Başbakan, “Hay dilim kopsaydı da konuşmasaydım” diyen bir manken için defalarca laf yetiştiriyor da, Sayın Baş’ın uluslararası platformda rağbet gören ekonomi modeli için niye birkaç dakikasını ayırmıyor?
İnsan hiç mi merak etmez?
“Şurası yanlış” demek için de olsa bir göz atmaz mı!
“Erken seçim”miş?!