Ergenekon perdesi arkasına gizlenmek istenen gerçek ne?
Bir terör örgütü düşünün ki, önce birtakım kişiler ‘fail’ diye gözaltına alınıyor, sonra ona göre ‘olaylar’ kurgulanıyor.
Elemanları çeşitli ‘toplantılarda’, ‘panellerde’ bir araya gelen ve aralarında ‘ülkeyi sevmenin’, ‘muhalif olmanın’ dışında bir bağ bulunmayan insanlar.
Bir terör örgütü düşünün ki, ‘silahı’ yok, ‘tetikçisi’ yok, elemanları hakkında ortaya konan bir tek ‘somut delil’ dahi yok.
Deliller, ya ‘röportajlar’ veya ‘tesadüfen’ çekilen fotoğraflar, ya ‘bilgisayarlardan’ çıkan bilgi ve belgeler, ya da ‘gizlice dinlenen’ telefon kayıtları.
Bir terör örgütü düşünün ki, ‘bir ülkeyi’ ele geçirmek istiyor ama, elemanlarının ‘ev kiralarını’ ödeyecek paraları yok.
‘Örgütün kasası’ olduğu söylenen ve arkasında ‘35 bin YTL’ borç bırakan zatın cenazesi, gazetecilerin topladığı para ile kaldırılabiliyor.
Bir terör örgütü düşünün ki, ‘askeri darbe’ yapmayı amaçlıyor, ama elemanları arasında bir tek ‘muvazzaf’ subay yok.
‘Görev başında’ darbeye teşebbüs edemeyenler, emekli olduktan sonra ‘gazeteciler’, ‘avukatlar’, ‘işadamları’ ile birlikte harekete geçiyorlar. (!)
Bir terör örgütü düşünün ki, elemanları hakındaki ‘darbeye teşebbüs’ suçlaması, tutulan bir ‘günlüğe’ dayandırılıyor.
Günlükte ‘adı geçenler’ birer birer gözaltına alınıyor, ama günlüğü tutan şahıs, ‘hiçbir şey olmamış’ gibi ellerini kollarını sallayarak ortalıkta dolaşıyor.
Bir terör örgütü düşünün ki, ‘tam 13 aydan beri’ içeride tutulan elemanları haklarında henüz hazırlanmış bir ‘iddianame’ yok.
“Ha bugün, ha yarın açıklanacak” diye bekletilen iddianame, yeni gözaltıların ardından ‘kapsamının genişletileceği’ gerekçesiyle habire erteleniyor.
Sizce bu işte bir gariplik yok mu?
* * *
‘Ergenekon’ adı verilen soruşturma, artık ‘gerçekleri’ ortaya çıkarmayı amaçlayan bir hukuksal prosedür olmaktan çıkıp ‘toplum vicdanında’ derin yaralar açan bir ‘insanlık dramına’ dönüşmek üzere.
Örgütün kasası olduğu iddiasıyla yaklaşık bir yıl önce gözaltına alınan Kuddusi Okkır, sapasağlam girdiği cezaevinden ancak tabut içerisinde çıkabildi.
Olumsuz şartlar yüzünden ‘kanser’ illetine yakalanan Okkır’ın tedavisine ‘delillerin karartılabileceği’ gerekçesiyle izin verilmedi.
Daha ‘ne ile suçlandığını’ bile öğrenemedi.
Hapishane köşelerinde sağlıkları bozulan bu insanların dramına dikkat çekmek isteyenler, iktidarın borazanlığını yapanlar tarafından hemen “Bu da örgütten” diye damgalanıyor.
Zulmü alkışlayan, tabii ki ‘sonucuna’ da katlanır.
Bugün “İddianamenin hazırlanması için belli bir süreye gerek yok” diye ahkâm kesenler, yarın kendileri ‘aynı şartlar’ ile karşı karşı kaldıklarında, ‘kaderlerine’ boyun eğmeye, söylediklerini yalayıp yutmaya hazır olmalıdırlar.
* * *
AKP’ye karşı açılan ‘kapatma davası’ gibi, ‘görevlerini’ yapmayan siyasi partilerin bıraktığı ‘muhalefet’ boşluğunu dolduran kesimlere yönelik ‘Ergenekon operasyonu’ da ülke gündemini kalın bir perde gibi örtmeyi başardı.
Ege Ordu Komutanı olduğu dönemde, Süleymaniye’de Türk askerlerinin başına ‘çuval’ geçirilmesi karşısında ‘en sert tepkiyi’ veren, Birinci Ordu Komutanı olduğu dönemde Irak’ta ‘beş büyükelçilik görevlisinin’ş ehit edilmesi üzerine “Biz de bu olayı not ettik” diyen Hurşit Tolon’un gözaltına alınması, yeni birtakım senaryolara da zemin hazırladı.
Soruşturma kapsamında gözaltına alınanların, dış politikanın ‘Avrasya’ ekseninde yeniden şekillenmesini savunmaları dikkate alındığında ister istemez, şu soru takılıyor akıllara:
‘Yanlış hedeflere’ doğru uzanan operasyon, yoksa ‘Süper NATO’nun bir yan örgütlenmesi olarak bilinen ‘Gladio’nun faaliyetlerini sümenaltı etmeyi mi amaçlıyor?
Eğer öyleyse, çok yakında sokaklarda, artık işbirlikçi tellalların şu haykırışını duyabilirsiniz:
- “Eeey ahaaali, duyduk duymaduk demeyüüüün...
Bundan böyle haine hain denülmesi yasaktuuur!...”