Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın eski danışmanı Karar gazetesi yazarı Akif Beki, iktidarın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'na 'Hubris Sendromunu'nu bulaştırmak istediğini iddia etti.
"İktidarın ne yapıp ne edip bu virüsü İmamoğlu'na bulaştırma planlarını da göz önünde bulundurun" diyen Beki, "Kılıçdaroğlu kapıdaki tehlikenin farkında ki hemen korumaya aldı hedefteki adamını. Cumhurbaşkanlığı için adaylığını bugünden konuşmak onu yıpratır diye o beklentilere kapıyı aralamadan kapattı" ifadesini kullandı.
Beki'nin "İmamoğlu’nu bekleyen sinsi tehlike" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
Bir illet ki adına 'Hubris Sendromu' deniyor, bir ara popülerdi siyasi atışmalarda, sonra unutulmaya yüz tuttu. 'Güç zehirlenmesinden kibir hastalığına tutulmak' dersem hatırlarsınız.
Bismillah dün bir bugün iki, İmamoğlu'yla ne alakası var diye düşünebilirsiniz. Ama bu marazaya yakalanma riskinden sandığınız kadar da uzak değil.
Hafızanızı yoklayın çıkaracaksınız; risk altındaki siyasilerin kitaptaki tarifi şöyleydi: Demokratik ülkelerde tekrarlayan seçim zaferleri, liderlerin Hubris Sendromu hastalığına yakalanma olasılığını arttırıyor...
Üç ayda üst üste iki seçim zaferi, üstelik ikincisinde daha büyük kazandı. İki kere törenle mazbata aldı. Uymuyor mu, oturmuyor mu tanıma?
Hala risk grubuna girmediği kanaatindeyseniz, iktidarın ne yapıp ne edip bu virüsü İmamoğlu'na bulaştırma planlarını da göz önünde bulundurun...
Kılıçdaroğlu kapıdaki tehlikenin farkında ki hemen korumaya aldı hedefteki adamını. Cumhurbaşkanlığı için adaylığını bugünden konuşmak onu yıpratır diye o beklentilere kapıyı aralamadan kapattı.
Erken seçim söylentileriyle ilgili de tuzağı gördü CHP lideri. “1989 travmasını yeniden yaşamak istemiyoruz” diye onun da önünü kesmedi mi?
Geçmişin acı tecrübelerinden çıkardıkları derslerle temkinli davranıyor ana muhalefet, yol kısa ödül büyükse üstüne atlamıyor.
Farkındaysanız, İmamoğlu'na da aynı ihtiyat hakim. Altın kase içinde her uzatıldığında, baştan çıkarıcı soruları üfleyerek tadıyor. Gözünü daha yukarılara dikmeye her davet aldığında, başkanlığın hakkını vermeye odaklanacağını söylüyor.
Fakat imtihan çetin geçecek, benden söylemesi...
Hazırlıklara bakılırsa yükselme hırsını kamçılama, siyasi kariyer şehvetini kışkırtma planları tıkır tıkır işletilecek.
Ali İhsan Yavuz, AK Parti adına iptal başvurusu yaptığında bile kaç kişi inanıyordu sonuna kadar gidileceğine? 'Birileri zorluyor ama bu delilik olur, Erdogan böyle bir çılgınlığa izin vermez, son dakika durdurur' umudu yaygın degil miydi?
Bunun İmamoğlu'na altın tepside muazzam bir zafer hediye etmekten başka bir işe yaramayacağı görülüyordu. Kimse de bu sebeple YSK'dan iptal kararı çıkacağına inanmak istemiyordu. Göz göre göre olmadı mı!
Hakaret davasıyla görevden alınacağına da kimse ihtimal vermiyor ne hikmetse...
Duyuyorum 'hadi canım' seslerini. 'Milli iradeyi kabul ettirme, sandık sonuçlarına saygıyı öğretme mücadelesinin şampiyonluğunu kimseye bırakmayan bir parti, kalkıp kendisini mi inkar edecek' deniyor.
Kondurmayanlar, 'olmaz öyle şey' diye ciddiye almayanlar çoğunlukta.
İmamoğlu'nu demokrasi kahramanı mı yapacaklarmış!...
Belki de basiret bağlanmasına bağlı ters tepecek çırpınışlar değildir. Rakibin enaniyetini gıdıklayarak tatlı tatlı iç geçirtip zehirlemektir plan, ha!
'Ben neymişim yahu' kibrinin aklını ele geçirmesi ve şuurunu kapatması için izlenen çok bilinçli bir strateji olamaz mı?
Neme lazım, üstümüze kalmasın, bizden günah gitsin diye şerhimizi düşelim de, dursun şöyle kenarda.
Ayaklarını yerden keserek İmamoğlu'na Hubris şerbetini içirme stratejisi tutmazsa dönüp suçu yine baştan uyaranlarda aramak yok ama, anlaştık mı!