Erdoğan’ın doğruları ve yanlışları
Başbakan Erdoğan 21 Mayıs 2011 günü Hakkari’de şunları söylüyor: “İnsanları belediye yoluyla tehdit ederek kepenk kapattıramazsınız. Bu kepenk kapatma değil kepenk kapattırma eylemidir.”
Bu tespitin tamamı doğru. Ama yanlışı da var.
Çünkü; Kanun hakimiyetini sağlayarak vatandaşın can ve mal güvenliğini, korkusuzca yaşamasını ve ticaret yapmasını temin edecek olan Erdoğan değil mi? Görevini yapamayıp, şikayet etmesi zafiyetin itirafı ve muhalefetin görevini üstlenme olmuyor mu
“8.5 yıl önce nasıl bir Türkiye vardı, şimdi nasıl bir Türkiye var. Nasıl bir Hakkari vardı. Yüksekova’da benim Kürt kardeşlerim Kürtçe şarkıları gizli gizli dinliyordu. Anneler yavrularıyla Kürtçe konuşamıyordu. Köylüler huzurla ilçesine inemiyordu.”
Bu ifadenin hiçbiri doğru değil.
Çünkü; 2002’deki Türkiye, bölücü terörü şehirden ve dağdan kovmuş, terörist başını yakalamış, yargılayarak ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum etmişti. İsteyen istediği gibi ana dilini konuşuyor, türküsünü söylüyordu. “Kürtçe” konuşmak diye bir suç çeşidi yoktu. Bin yıllık tarihimizde (1980 darbe döneminin 8 yılı hariç) böyleydi. Üstelik 2001’de çıkarılan yasalarla “Kürtçe” öğrenim için kurs açılması, özel TV’lerde yayın imkanı da getirilmişti. Köylüler şehre rahatça iniyor, ülkenin her tarafında huzur içinde dolaşabiliyordu. Gündemimizden bölücü kanlı terör düşmüş, normal hayata dönülmüştü. Halkın temel sorunu, iş-aştı. Şimdi, başta can-mal güvenliği, sonra iş-aş olmuş.
E. “Bugün devletin televizyonu 24 saat Kürtçe yayın yapıyor. Bunu hangi parti getirdi? Kim, biz getirdik, biz başardık. Uluslararası Kürdoloji kongresi düzenleyen bir Hakkari Üniversitesi var. Bu üniversiteyi kim kurdu?”
Bu açıklamanın tamamı doğru. Ama tamamı birlik ve bütünlüğümüz açısından tehlikeli.
Çünkü; Bu fikirler bölücü BDP ve PKK’ya ait. Bunun için kan döküyorlar. Tarihi gerçeklerimize ve uluslararası hukuka göre, çoğunluğun dili devletin de dilidir. Devlet etnik dillerden yayın ve eğitim yapmaz. Her milletin; boy, soy, aşiret gibi farklı gruplardan oluşması, dil birliğini bozamaz. Yerel dilleri, tabii zemininden çıkartılıp, devletin hukukuna sokarak, paralel dil yaratma çabaları, yabancılaşma, sürtüşme, çatışma ve sonunda bölünmeyi getirir. Hiçbir devlet milletinin böyle bir kanlı kaosa sürüklenmesini istemez ve bu yoldaki faaliyetlere izin vermez. Egemenlikler, bir millet, bir devlet, eşit birey üzerine kurulur.
E. “CHP, MHP, BDP adeta ittifak halinde bu süreci sabote etmek için inanın gece gündüz çalıştılar.”
Bu söylemin doğru tarafı hiç yoktur. Özellikle mili birliğimizi ve ayrımsız bir şekilde herkesin bu milletin eşit, şerefli insanı olduğunu savunan MHP’nin, etnik/ırkçı-bölücü BDP ile ittifakından nasıl olur da bahsedilebilir? Bunun için insanın akıl sağlığının bozulması lazım. MHP’nin “yıkım projesi” dediği “Kürt açılımı” BDP ve PKK’ya aittir.
E. “Artık ne ret, ne inkar ne de asimilasyon var. Bizim partimizde Kürt kökenli vekillerim var. Artık yol belli... Tek millet dedik. İçinde Türk, Kürt, Çerkez, Laz Roman’ı var.”
“Kürt kökenli vekillerim var” sözü yeni bir şey değil. Her zaman böyle. Ama diğer ifadelerin hepsi de tehlikeli ve PKK’ya ait.
“Artık ne ret, ne inkar ne de asimilasyon var” cümlesini doğru anlamalıyız. Burada, bin yıllık kaynaşma sürecini durdurduk, kabilelere/etnisiteye göre ayrışmayı başardık deniliyor. PKK’nın iddiası da böyle değil mi? Aynen; “Cumhuriyet sadece Türklere göre kurulmuş, Kürt’ü, Gürcü’sü, Laz’ı vs. inkar edilmiş, yok sayılmış. Asimile edilmiş” demiyor mu?
Yok sayılmadan kasıt, milletin içinde böyle grupların olduğu gerçeği değil, devlete ortak edilmeyişleridir. Kısaca, Türk herkesin ortak olduğu milletin adı değil, pek çok milletten veya etnisiteden biridir. O halde çok (26) ortaklı bir devlet kurulmalıydı. Kurulmayışı, ret, inkarcılık, ayrımcılık ve asimilasyondur.
Peki, Devletin dili Türkçe, Türkçe bilmeyen milletvekili ve memur olamaz, mahkeme sicilleri Türkçe tutulur vs. diyen 1876 Anayasası, Osmanlı Devletinin Türk milletine ait olduğunu belgelemiyor mu? Başka bir ortağı var mı? 1924-1982’ye kadar Cumhuriyet anayasaları da aynen böyle değil mi? Yok olan inkar da edilemez.
O halde inkar edilen ne? Açıktır ki; inkar edilen, ayrımcılık yapılan, asimilasyona tabi tutulan sadece masum Türk Milletidir.