Erdoğan’ın ABD seyahati ve Suriye
Önce hatırlayalım... Bundan birkaç yıl öncesine kadar Suriye ile Türkiye arasında mayınlı arazilerin temizlenmesi kararı alınmıştı. İşin ilginç yanı bu mayınları temizleme işinin İsrail firmalarına verilmesi ateşli tartışmalara konu oluyordu. Dahası da bu dönemde Türkiye, Suriye ile İsrail arasında arabulucuydu.
Türkiye, süreçte Suriye sınırlarını koruma aşamasından ülkenin içindeki kentleri koruma aşamasına geldi. Sınırları mayınlardan temizlemeye kalkanlar, sınırdaki kentlerin bombalarla dolmasına engel olmaya çalışıyorlar. Garip bir tecelli olarak önce İsrail, bir Türk gemisini daha sonra da Suriye, bir Türk uçağını vuracaktır. Adeta arasını bulmaya çalıştığımız ülkeler birbirleriyle olan ihtilaflarını unutmuş arayı bulmaya çalışan Türkiye’ye saldırmıştır.
AKP iktidarı, son on yıllık süreçte -ABD hariç- hemen bütün ülkelerle ifrat ile tefrit arasında gidip gelen istikrarsız bir dış politika yürütmüştür.
Davutoğlu, “Orta Doğu bizden sorulur” söylemi içinde efelenirken, Reyhanlı saldırısı meydana geliyordu. Böyle bir saldırı Türkiye’nin “Orta Doğu’da etkin aktör olmanın sonucu” olarak malum çevrelerce niteleniyordu.
Bu şartlar altında Başbakan Erdoğan, Reyhanlı’da barut kokusu dinmeden ABD yolculuğuna çıktı. Erdoğan, ABD Başkanı Obama ile görüşmesinde “bir numaralı gündem” olarak Suriye’yi göstermişti. Yapılan görüşmeler arkasından malum basın, Suriye konusunda Erdoğan ile Obama’nın “tam bir mutabakat” sağladıklarını açıkladı. Suriye konusunda atılan manşetler “Esad gitsin ama kurumlar kalsın” , “Esad’sız Suriye için anlaştılar” vb. şeklindeydi.
Elbette her iki ülkede ‘Esad ile birlikte kurumlar da gitsin’ diyemezdi. Çünkü bu, Suriye’nin bir kaosun için sürüklenmesi anlamına gelirdi. Irak’ta Saddam ile birlikte ordunun dağıtılmasının ürettiği istikrarsızlık, hâlâ giderilmiş değil. Diğer yandan Esad’lı Suriye, bugünkü Suriye’dir. Kuşkusuz “Esad’sız” bir Suriye formülü üzerinde çalışılması gerekiyordu. Bütün bunlar yeni tartışmalar, varılan mutabakatlar değil var olan mutabakatlardı.
Varıldığı söylenen mutabakat malum basın tarafından şöyle ifade edilmiştir: Suriye’de yeni yönetimin inşası, Esad’ın içinde olmadığı bir geçiş sürecinin yaşanması, muhalefetin desteklenmesi, çözüm için Suriye ve Çin’in işin içinde olması vb..
Sayılan bütün bu konularda Erdoğan ile Obama arasında mutabakat zaten vardı. Varılan mutabakat değil, olsa olsa mutabakatların teyididir. Nitekim, Obama “sihirli bir formül yok” diyerek durumu özetlemiştir.
Hâlbuki Başbakan Erdoğan Türkiye’de iken, “kanıtlarıyla Esad’ın kimyasal kullandığı” ve “yaptığı kitle katliamları” vb.. dosyayla Obama’ya gideceği ve Suriye’ye yönelik daha etkin tedbirlerin alınacağı beklentisi kamuoyunda yaratılmıştı.
Görünen o ki Obama ile Erdoğan görüşmesinde yeni bir mutabakat sağlanamamış ya da yeni bir durum söz konusu olmamıştır.
Suriye konusunda Erdoğan’ın söylem ve beklentilerine bakarak dağın fare doğurduğu söylenebilir.
Zira Başbakan Erdoğan, “ABD, karadan Suriye’ye girerse destekleriz!” sözlerini bile etmişti. Buna karşın Obama, “askeri seçenek gündemde yok, diplomatik baskı var” diyerek reel politiğe vurgu yapmıştır.
Erdoğan’ın Obama gibi Rusya ve Çin’in sürecin içinde bulunmasına vurgu yapması ilginçtir. Gerçekte Suriye konusu aynı zamanda İran, Çin ve Rusya konusudur. Bu üç ülke ikna edilmeden, hesaba katılmadan ya da denklemden düşürülmeden Suriye konusunda yeni bir ivme olamaz.
Bir numaralı gündem maddesi olan Suriye konusu “Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok” sözüne uymaktadır.
Başbakan Erdoğan’ın asıl gündem maddesi “Gazze ve Batı Şeria” ya ziyaretini Obama’ya onaylatmaktı. Bu konuda Obama’dan olur çıktığı anlaşılıyor. Böylece Başbakan Erdoğan, Türkiye’de “başkanlık” , Orta Doğu’da ise “liderlik” görüntüsü için yeni bir katkı sağlamış olacaktır.