Erdoğan’ı korkutan ne?
“Alman vakıfları PKK’ya para aktarıyor” diyor. “Ben bu kadar söylerim, siz gazetecisiniz” diyor, “O vakıflar hangi vakıflar, ortaya siz çıkartın” diyor.
İşte Türkiye’yi Sayın Erdoğan böyle yönetiyor. Mehmetçiğin başına çuval geçirilince susuyor. “Nota verecek misiniz” diye soran gazetecilere, “Ne notası, müzik notası mı” diyor. Özür bekleyen kamuoyuna, “Büyük devletler özür dilemez” diyen de o oluyor.
Sonra İsrail, Mavi Marmara’da özellikle seçerek 9 Türk’ü kurşunlayarak şehit ediyor, onlarcasını yaralıyor. Erdoğan, “Bu bir savaş sebebiydi ama, biz olgunluk gösterdik” diyor. Rumlar, İsrail, ABD, Türkiye’nin ekonomik sahasında petrol arama sondajlarına başlıyor, Erdoğan’ın buna cevabı bir üniversite araştırma gemisini bölgeye gönderip sismik araştırma yaptırmak oluyor. El, petrol ve doğal gaz peşinde, bizimkisi kamuoyunu teskin derdinde. Rus ajanlar Türkiye’ye sığınmış Çeçen mücahitleri arada sırada pırasa doğrar gibi doğruyor, Türk istihbaratında ne ses var ne görüntü. İsrail ve ABD’nin PKK’ya maddi manevî yardım yaptığını cümle âlem biliyor, bizimkiler hâla “dost” ve “müttefik” olmaktan gurur ve mutluluk duyduklarını ilân edip duruyorlar. Musul ve Kerkük’te Türklere ait tapu ve nüfus kayıtları Amerikalı işgalcilerin şemsiyesi altında talan ediliyor Ankara’dan çıt çıkmıyor. Irak’ın kuzeyine PKK’yı takip için bir adım atacak oluyoruz, ABD, “Fazla ileri gitme” uyarısı yapıyor, hemen geri dönüyoruz. Sınırlarımızda Amerikan jetleri uçuyor, gelirseniz karşınızda bizi bulursunuz demeye getiriyorlar, bu meydan okuma karşısında dut yemiş bülbüle dönmüş bir AKP iktidarı görüyoruz. Sen tutar, “Süpürmeyin, kullanın” dersen, elin oğlu da işte böyle tepe tepe kullanır.
Seni, İslâm coğrafyasını paramparça etme hedeflerindeki her oluşumda kendine “Eş Başkan” yani kırılacak mahrem kapılar için “koç başı” ilan eder, sen de tutar işte böyle kabul edersin. O işgal eder. Sen yardım edersin. O işgal ettiği yerlerin servetlerine el koyar, sen yutkunursun. Propaganda ile bunun adı “Türkiye’nin itibarı” olur. Bu itibar bana bir kahve muhabbetini hatırlatıyor. Hani ufak tefek adamın biri kahvehanede yumruğunu masaya vurup, “Heyyt, var mı ulan bana posta koyan” diye kükreyince, bir kişi ayağa kalkar ki, ızbandut gibi.. Kısa bir sessizlik olur ve sonra o çelimsiz kişi ızbandut gibi olanın yanına gider, koluna girer ve tekrar kükrer:
“- Heyyyt! Var mı ulan bize yan
bakan!”
Bizler elbette içinde “bilgi” bulunan yazılar kaleme almak istiyoruz. Ama bir başbakan Alman vakıflarının yıllardır PKK’ya yardım yaptığını söyler, failin bulunmasını da gazetecilere havale ederse, başka ne yapabiliriz ki! Sayın Başbakan siz on yıldır Türkiye’yi yönetiyorsunuz, bu vakıfların PKK’ya yardım yaptığını biliyorsunuz da niye gereğini yapmadınız, yapmıyorsunuz. MİT’in dinleniyor, İsrail ve Rus ajanları ülkenizde cirit atıyor, yabancı vakıflar PKK’yı besliyor, Yunanistan Karadeniz’de Pontus için fitne kazanı kaynatmakta ve siz bu ülkede biz Türkiye’yi ne güzel yönetiyoruz diye Kasımpaşalı yürüyüşü yapıyorsunuz!
Türkiye buna layık mı?
Ölen evlatlara, heba olan maddî ve manevî değerlere, velhasıl Türkiye’ye yazık değil mi?
Bu millet yüzde 50 oyla sizi iktidar yaptı, daha ne yapsın? Elinizi tutan ne, gereğini yapmaktan sizi alıkoyan sebepleri gerçekten çok merak ediyoruz? Bir gün bir MOSSAD, bir CIA bir İngiliz, bir Yunan casusunu suçüstü yapın da oh be devletimiz ölmemiş, kurumlarımız çürümemiş diyelim n’olur... Bunca mızrak bir “Van münit” çuvalına sığmıyor, haberiniz olsun...