Erdoğan ve Baykal deprem bölgesinde, peki ya Bahçeli?
AKP’nin siyasi geleceği CHP ile MHP’nin yükselişi ile doğru orantılıdır. Mevcut siyasi dengelerden hareket edersek eğer, bu iki parti sıçrama yapamaz ise AKP bir dönem daha iktidardadır.
Bu tespiti yaptıktan sonra gelin bu iki parti yani CHP ile MHP’nin yükselip yükselemediğini
sorgulayalım.
Sağın tek büyük partisi
Malum, Türkiye’de solun oyu yüzde 25-30 arasıdır.
Buradan hareketle de CHP eğer merkez sağdan ödünç oy alamazsa alabileceği azami oy ortadadır.
Hakkını yemeyelim, Deniz Baykal son seyirde hem güven veriyor hem de müthiş bir performans sergiliyor.
Peki ya MHP ile Devlet
Bahçeli mi?
Hayır, bu yazı Bahçeli’ye muhalefet etme adına yazılıyor değildir, tersine MHP’nin AKP’yi aşağılara çekecek şekilde oyunu artırması arzusu adına kaleme alınıyor.
Bakın tablo ortada...
AKP hem iç hem de dış konularda hüsrana uğramış durumda.
Türkiye zerre abartısız 2001 kriz günlerinden daha kötü bir dönemi yaşıyor.
Buna paralel olarak sağ cenahta MHP’nin dışında tek bir kitle partisi yok yani AKP’ye kızan ve sola oy vermem diyen milliyetçi-muhafazakar yığınların gidebileceği tek büyük adres olarak MHP var.
Bunun anlamı doğal konjonktürün oluşması ve MHP’nin yüzde 30’lara koşması değil midir?
Güven ve mesaj
veremiyor!
Realite bu ama hakikat maalesef böyle değildir!
Evet şartlar müsait ama dürüstçe söyleyelim, MHP en başta lideriyle “Ben bu ülkeyi yönetirim” mesajı ve güvenini veremiyor.
Siz Devlet Bahçeli’den bu ülke ve insanları ile alakalı olarak tek bir mesaj ya da proje işittiniz mi?
Varsa yoksa PKK ve açılım konusu ki o da kongre öncesindeydi.
O konunun haricinde bir kaç ismin şahsi gayretlerinin dışında zerre çaba yok!
Salı’dan Salı’ya yani haftada bir gün ve bir saat, Meclis grubunda başkalarının yazdığı metni okuyarak Türkiye gibi bir cihan devletinin yönetimine nasıl talip olunabilir?
Evet soruyorum, Devlet Bahçeli’nin bu ülke ve vatandaşlarının geleceği adına ne düşündüğünü bilen tek bir kişi var mı?
Türkiye’nin en iyi yetişmiş kadroları MHP’de ama o MHP’nin, yarına dönük hiçbir mesajı yok.
Yarına dönük mesajı bırakalım, Bahçeli’nin bugünkü rezaletleri yani AKP fütursuzluğunu topluma layıkıyla yansıttığını yani iyi muhalefet ettiğini kim söyleyebilir?
Bütün ekranlar açık ve yakından biliyorum, asgari 5 büyük kanaldan Bahçeli’ye onlarca defa çağrı olmasına karşın Devlet Bey bir kez olsun buralara çıkmadı ve çıkmıyor.
Sokağa çıkmıyor!
O zaman soralım; bunu yapmayacaksanız politikada ne işiniz var Devlet Bey? Eğer bu tutumunuzu sürdürür iseniz, birileri sizin için, bu adam MHP’yi belli bir oy oranında muhafaza etmeye görevli yakıştırmasını yapar!
Bir başka şey, Türkiye’yi yönetmeye talip olan kişinin, her gün sokakta yani halkın içinde olması gerekiyor; oysa siz bırakın Anadolu’yu, Ankara’nın caddelerine bile çıkmıyorsunuz!
Bakın Tayyip Erdoğan ve Deniz Baykal haftanın 7 günü koştururken siz neredesiniz? Erdoğan ve Baykal deprem bölgesi Elazığ’a koşarken siz neden gitmediniz?
Bırakın Elazığ’a gitmeyi Meclis’e
5 dakikalık bir mesafede olan Tekel işçilerini beş dakikalığına olsa da neden ziyaret etmediniz? Niçin bir gün çarşı pazara çıkmadınız ya da bir sempozyumda konuşmadınız?
İp ve ebcet!
Bütün bunları yapmıyor ya da yapamıyor iseniz, o zaman ne işiniz var MHP liderliğinde?
Tekrar ediyorum, birileri bu durumun tek izahı olarak “görev” derse haklı mı olacak?
Diyeceksiniz ki, sokağa çıkmıyor, halkla bütünleşmiyor, televizyonlardan uzak duruyor zira yakınlaşırsa yine meydana ip atmak gibi, ebcet hesabı gibi, TBMM’de yanımıza yaklaşana gösteririz gibi şeyleri yapar; dolayısı ile uzak durması yakın durmasından daha iyi! Eğer durum gerçekten öyle ise eyvahlar olsun!
GENELKURMAY’IN STRATEJİSİ MAĞDUR OLMAK!
Genelkurmay başkanı Orgeneral Başbuğ’un Hürriyet’den Enis Berberoğlu ve Milliyet’den Fikret Bila’ya yaptığı açıklamalardan çıkardığımız sonuç; Karargahın mağrur değil, mağdur olmayı hedeflemesi şeklindedir.
İki büyük gazeteye neredeyse aynı zamanda verilen mülakatlar, TSK’nın karşı psikolojik harekat kararını aldığını göstermektedir.
Gelelim mülakatın içeriğine?
İtiraf etmeliyim ki röportajda iknadan uzak birkaç değerlendirme de var.
Mesela Albay Çiçek olayı bunlardan
biridir.
Keza Balyoz’la ilgili olarak hazırlanan bilirkişi raporunda bu işten dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı ve Kurmay Başkanı sorumlu değildir tespiti ve ona verilen cevap da bu kategoridedir.
Aynı şekilde Çankaya zirvesi ile ilgili açıklamalar tatmin etmemiştir.
Bunların dışında verilen önemli mesajlara gelince:
Kurumlar arası güvensizlik ve hatta çatışma varlığının TSK’nın zirvesi tarafından ifade edilmesi, verilen mesajların en önemli olanıydı.
TRT’nin tarafgirliğinin kurum ismi zikredilerek ortaya konması ise bizim de bilgimiz dahilinde olan, askerin TRT kızgınlığının dışa vurumuydu.
Saldıray Berk Paşa’ya sahiplenilmesi netti fakat Balyoz bağlamında edilen “Karşılaştığımız en önemli hadise” beyanı ise bir bakıma ihsas-ı rey anlamını taşıyordu ve soruşturmayı yönlendirmek isteyenlere koz veriyordu.
Sonuç: TSK, AKP’den mağdurluk silahını alma yolundadır.