Cumhuriyet Gazetesi yazarı Mustafa Balbay, bugünkü köşesinde "Seçimin gündemi ne olacak?" başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Balbay, "İktidar ortakları şunda anlaşmış durumda: Seçim takvimi başladığında halk, “Ne olacak bu ekonominin hali” sorusu dışında başka bir soruna boğulmuş olmalı!" ifadelerini kullandı.
“ERDOĞAN’LA BAHÇELİ HEMFİKİR”
Balbay''ın yazısından ilgili bölüm şöyle:
"Başlık, iktidarın yanıtını aradığı bir numaralı soru. Ekonominin nasıl düzeleceği sorusu bile ikinci sırada. Zira iktidar ortakları şunda anlaşmış durumda:
Seçim takvimi başladığında halk, “Ne olacak bu ekonominin hali” sorusu dışında başka bir soruna boğulmuş olmalı!
Önceki gün CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun birkaç saatliğine bile olsa tutuklama ile yüz yüze kalması, dün İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na “hapis”, “görevden alma” davasının 21 Eylül’e ertelenmesi gündemi doğal olarak değiştirdi.
Bütün bunların üstüne AKP Genel Başkanı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, adına başındaki unvanlarla hiç de örtüşmeyen bir üslupla muhalefete seslenmesi eklenince yakın geleceğin gündemini öngörmek zor değil:
Ekonomi dışında her şey!
Ankara’da konuşulan şu:
Erdoğan’la Bahçeli ekonominin görünür gelecekte düzeltilemeyeceği konusunda hemfikir. Elde var Nebati’nin gözleri!
Seçime giderken milletin geçim derdi dışında başka bir konuyu düşünmesinin başlıca zemini, “beka sorunu”!
Önceki seçimlerde de gündeme gelen beka sorunu bu kez de denenecek. Bunun göstergeleri var. Biri Suriye’ye operasyon! Geçmişte de terörle mücadele için Irak’a, Suriye’ye sınır ötesi operasyonlar yapıldı. Bunda önemli kriter, gizlilik! Öyle ki askerler siyasilere gizli haberi verince sızıyor diye son anda bildirme yolunu seçiyorlardı. Şimdi nerdeyse davul zurna ile duyuruluyor. En yetkili ağızlardan yakında Suriye’ye operasyon yapılacağı demeci geliyor. Bunun devamı malum. Diyecekler ki “Biz memleketin beka sorunu ile uğraşıyoruz. Muhalefetin derdi halkın ekonomik sıkıntılarını suistimal etmek.”
Terörle mücadele bütün yurttaşların ortak kaygısı. Ancak bunun iç politikada kullanımı istismara giriyor!
İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine Türkiye’nin vereceği yanıtın da iç politika koktuğunu görüyoruz. Soralım:
Bu iki ülkenin teröre destek verdiğini NATO’ya girmek isteyince mi anladınız?
Eğer kabul edilemez adımları varsa, bunun zamanında mesele yapılması gerekmez miydi?
Belli ki bu konu bir süre gerilimli tutulacak, onlardan bazı sözler alınca “İskandinavya’yı dize getirdik” denecek!
AB ile gerilimin nedeni de yine “dış güçlere” karşı memleketin çıkarlarını savunma arayışının parçası.
Muhalefeti kendi içine hapsetmek...
Dışarıdan beka sorunu yaratmak...
Dış konuları iç politika malzemesi yapmak...
SADAT’la saadet aramak...
Bütün bunlar ekonomiyi unutturmaya yeter mi?
Özünde yetmez... Yetmez ama halkın şöyle bir kaygıya evrimle tehlikesi de var:
Ya daha kötü olursa?!
İşte bu noktada seçmen bugün için öngörülmesi zor bir ikileme sürüklenebilir.
O nedenle muhalefetin durum saptaması ile yetinmemesi gerektiğini sıklıkla vurguluyoruz.
Söylemler hem halka güven vermek hem de güçlü bir iktidar değişikliğinin gelmekte olduğunu göstermek yönünde olmalı.
Örneğin “kaçacaklar” yerine şu daha etkili olmaz mı:
Kaçamayacaklar!"